- 496 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VAKİTSİZ SELALAR
Ben hep bağ bozumlarına yakın terkedildim, o yüzden sonbaharları seviyorum
O yüzden sonbaharlar da kahveleri acı içerim, gidenlerin kırk yıl hatırı olsun diye
Ne zaman yeniden sevmeye yeltensem, taze üzüm kokusu tadında bir meltem eser saçlarımı okşayarak
Gözlerimden akan gözyaşlarım, elmacık kemiklerinde asılı kalır
İşte o zaman bana kalan bir kaç hatıra çığ olup üzerime düşer, o zamanlarda sessiz çığlıklarım dile gelir
Her kelimem, her cümlem onlarca cinayet işler ve aşka yazılmış şarkılar notalarına küser
Herkesin dudakları arasından çıkmış sözcüklerin üzerine kusuyorsam ve tüm hıncımla bağırıyorsam acımadan
Yaşıyorsam ucu açık bir hayat, öylesine, umursuzca ve fazla olduğum bir dünyadan nefret ediyorsam
Neysee!
Biliyormusun; artık aldırmıyorum yüreğimden dileme düşenlere, küfürlerin biri bin para
Bu kadar mı bilendim ben, bu kadar mı keskinleştim
Söylesene sevgili; kim sana benzer, hangi göz sen gibi bakar ve hangi gamzeye sığar bu yıkılmış vücut
Otobüs camlarına dayadığım başımın ağrısından bilirim, bir omuza yaslanılan ağrısız başın halini
İşte o yüzden soğuk kış gecelerin de samimiyetsiz tenlerde ısınma çabalarım, düşlerime intahar etmeyi öğretti
Ve uzaktan gelen parfüm kokularının yeni yetme kızların ten kokusundan geldiğini bilecek kadar sevgisiz yaşadım bu hayatı
Sarhoş ettiğim duygularım zahmetli yollardan geçerken, mutlu günleri hayal etmeyi bıraktı ve hiç bir ayak sesinde geriye dönüp bakmıyorlar
Şimdi ki adam, o adam mı acaba
Hayır hayır
O adamı gidenler çoktan öldürdü, gazetelerin üçüncü sayfalarına konu olmadı belki ve artık hiç bir romanda adı da geçmeyecek, hiç bir öykü de güzel aşklar yaşadı denilmeyecek
Biliyorum; herkesin bir hikayesi vardır, kimi sokaklarda, kimi derinlikler içinde kendi halinde
Mesela bir adam gelip geçti aranızdan, cesurdu ve kahramandı esmer tenli hatunun kalbinde
Eflatun saatlerde içtiği sigaranın dumanı saçlarına sinerken, hanımeli çiçekleriydi tek yardımcısı
Tüm mahalleli sevmeyi ondan öğrenmişti, ölmeyi de
Sonra bir vedanın ağırlığı birikti tüm saatlerin yelkovanlarına, karanlıklar renginden utandı o an
Çok uzaklardan duydular bir kalbin param parça oluşunu, gelinlik kızlar duvaklar takmaya korktular
Vakitsiz selaları okudu tüm hocalar ve müezzinler, imamlar saf tutmaya çağırdı sevenleri
Ak saçlı ninelerin ağıtları titretti gülümseyen dudakları, koca bir sessizlik, dualar bitti ve herkes; SUSTU
Neden vedalar yağmurlar kadar ıslatır insanı
Beynimin kalabalık yerlerine küsen Meleklerin kini kime, gök yüzü puslu diye güneş doğmayacakmı mezarlıkların üstüne
Gidişinin ardından milyon kere zikrettiğim isminin dilimi eskiteceğini, yüreğimi ikiye böleceğimi kim söyledi, hangi sürtük karekterli yaydı bunu
Karışmayın bana, bırakın saçlarım darmadağın kalsın kalbimin sancılı ağrıları karşısın da
Her sabaha uyandığmda, pişmanlıklarımdan demleyeceğim tavşan kanı renginde ki çayımı
Bir tek çingene kızları anlar beni, bir tek onlar sevdi yalansız
Gürültülü şehrin içinde ki yalnızlığım, saaflarda unutulan tozlu kitaplarda ki şiirlerin yalnızlığı gibiydi
Hani ne demişti şair
"Sana kaldığım yerden gidiyorum
Senin olduğum yerden
Dokunduğun yerden ölüyorum..."
Hani yazmasaydım, olmazdı
Maviyi Kırmızı da aldattığım günden bu yana kiminin ellerinde papatyalar, kiminin avuçlarına düşmüş kurumuş yapraklar
Hayallerim küçücük bir bavulda sanki, nereye dönsem karanlık, bir hiçlik ortasın da görünmeyen bir piç gibi
Gözlerim soluyor, küçülüyorum
İçimden söylediğim melodilerin sessiz nakaratlarına kaç düşüm düştü, can veriyorum, bitmek üzereyim
Ceplerimde maziden kalmış bir kaç anı, gidişin kadar acı veriyor, ölümün kadar can yakıyor
Göçmen kuşların kanatlarından dökülen tozlardan mı kirlendi hayat, kirpiklerim gözlerime batıyor...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.