- 735 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
GERÇEK BİR GASP
GERÇEK BİR GASP
Hep sorarım dostlarıma ;Sen hiç gasp a uğradın mı? diye. Cevap aynıdır. Yok efendim beni gasp edecek adam, daha anasından doğmadı . Beni gasp edecek adamın a.ına korum be. G.t ister beni gasp edecek adamda . Hadi siktirin, bıçağı boynunda görünce, sıkıysa bu lafları söylesen ya.
1978 Yılı, benim için tabanca atış müsabakalarının eğitimi ve heyecanı ile geçmiştir .Her sabah ,en az sekiz kilometre dağ koşusu yapmak , atış poligonunda en az üç yüz mermi yakmak ve alkolsüz dengeli beslenmek le geçen koca bir yıl. Hayalim Kara Kuvvetleri Atış Takımı ile Finlandiya’daki dünya ordular arası atış müsabakalarına katılabilmek.
Sırasıyla Denizli Tugay Birincisi, Ege Ordu üçüncüsü oldum. Sonunda kendimi, Kara Harp Okulu atış poligonunda Türkiye Atış Federasyonunun koordinasyonu ile yapılan ordu müsabakalarında bulmuştum. Müsabakalar üç gün sürecekti. Beyaz formalı erkekler, mini beyaz pileli etekli güzel kızlar ve çok ciddi bir yönetici , dakik bir hanımefendi yardımcısıyla federasyona olumlu intibalar katıyordu. Müsabıklar ellerine ve bileklerine tam oturması için ahşap kabzalarını değiştirip tutkal ve talaş ile yaptıkları tabanca dipçiklerini ,hala törpülüyorlar. Trans halinde boş düşen, tetik sesleri Hauser’in sevgilisi Benetta ‘nın piyano resitalinden farksız geliyor kulaklara. K 38 Smith Watson’lar bu konserin ,bas Trombonları sanki. Atıcılar genellikle Üst teğmen ve Yüzbaşı .Hepsi kas ve sinirsiz iskeletten oluşmuş sanki. Yaşamak gerek. Çok mutlu ve iddialıyım. Benim müzikçi duymalıydı bu silah bestesini. Eller hedefe uzanıyor, bacaklar yay gibi gergin , eller, bir sevgilinin ilk defa elini tutarcasına sıkı ama okşarcasına şefkatle tutuyor Smith ‘i. Gözler sadece hedefin 12 yazan tam ortasında. İnsanlar fısıltılarla veya bakışlarıyla birbirlerine şans diliyorlar. Rakı şişesini yatık olarak 15m ileriye , kol açısını ayarlayarak yere koyup, şişenin ağzını kırmadan dibini patlatan müsabıklar vardı. Türk Ordusu müsabıkları o zamanlar dünyada ki en iyi takımlardandı. Başında da ,yıllardır şampiyonluğu kimseye kaptırmayan Yzb. Akın Ersoy vardı. Bu hayran olduğum şişe götü patlatmayı, bir yıl sonunda ben de yapabiliyordum.
İkinci gün yavaş atıştan , çabuk atışa dördüncü olarak geçmiş, çabuk atışı ise altıncı olarak tamamlamıştım. Son atış, Askeri Çabuk Atış şekliydi ve en zoruydu. Ama benim en antrem an lı olduğum ve kendime en güven duyduğum atış şekli buydu. Askeri Çabuk Atış ,beni Finlandiya ‘ ya taşıyacak olan , müsabıkların çok korktuğu atış şekliydi. Hedef altı saniye açık durur ve birden dönerdi. Bu süre içinde beş mermiyi hedefe yapıştırmanız gerekirdi. Çok seri ateş etmelisinizdir. Ben o sıralar beş değil, altı mermi atarak çalışıyordum.
Müsabakadan sonra ,kalmış olduğum, Sıhhiye Orduevinin resepsiyonunda en can arkadaşım Kemal’in notunu buluyorum. Akşam yemekte beraber olacakmışız ve iki de misafirimiz olacakmış. Saat19.00 da gelip alacakmış beni. O akşam sadece süt ve bisküvi yemem , televizyon bile seyretmeden ,bir avuç fındık atıştırarak uyumam gerekiyor. Hele alkol asla olmaz. Ama onu öyle özlemişim ki.
Tam 19.00da karşımda. Aman Allah’ım, yanında iki çok güzel kız var. Birinin elini tuttuğuna göre ,diğeri benim olsa gerek. Hayal bile edemeyeceğim kadar güzel, hakiki sarışın bir afet. Ben yemekten ve alkolden kaçarken kızlar yemek ,içmek, diskoya gidip eylenmekten bahsediyorlar .En az zayiatla bu geceyi atlatmam lazım. Yarın onları kulübe götürmeye söz veriyorum, anlayış gösteriyorlar. Kızılay’ın en meşhur dönercisine gidip , akşam yemeğini restoranın bahçesine oturarak ilk tanışma günümüzü kutlayacağız. Alkol yok, coca cola içeceğiz. Gençlik başka şey. Saçma sapan her şeye gülüyoruz. Kızın eline dokunuyorum, gülerek elini çekiyor. Vahşi kısrak, sana sıkı bir kantarma takmak lazım. Belli ki, kendince ileri gitme demekte.
Vay be ,İskender kebaplar kominin zor taşıdığı koca bir tepsi ile masaya geliyor. Tabaklar önümüze konduğunda arkadan gelen garson elinde fokurdayan derin bakır tava ile mis kokulu tereyağını benim kızın ‘’Aman bana dökmeyin, alerjim var’’ demesine karşın tabağına boca ediyor. Bizim tabaklara dökmemiş olsa, değiştirebiliriz. Sohbet bıçak gibi kesiliyor. ‘’ Ben sana yağ dökme diyorum, sen sanki inadına doldurdun yağı’’ Tamam Çiğdem, hemen başkasını sipariş ederiz. Garson ukala bir tavırla ‘’Tereyağsız İskender mi olur? Zaten yağsız yemekten kurumuşsun ‘’ demez mi? Ben araya girip,’’ Böyle konuşmaya hakkınız yo k ‘’ diyorum. ‘’Nasıl konuşacağımızı senden mi öğreneceğiz? Yağ istemiyorsa, sade döner isteseydi. Biz mi öğreteceğiz? ‘’
Belki beş veya sekiz garson karışıyor kavgaya. Tadına bile bakamadığım tereyağlı İskenderimi adamım suratına geçirmişim. Bir çığlık atıyor. Gitti güzelim etler. Ahh anam , arkadan biri kafama tabakla vurdu. Ulan bizim kız yerde, güzelim bacakları açılmış , sıska ve kuru da sayılmaz. Ciyak ciyak bağırıyor, çığlık atıyor. Onu düşürene yerden bir tekme atabildim, bıraktı. Kemal de yerlerde. İbneler çok kalabalıklar. Önce düdük çalarak polisler, arkasından inzibat devriyesi geliyor. Yemek gitti, tabaklar , mezeler, güveçte mantarlı pilavlar ve tertemiz örtüler yerlerde.
Nemrut suratlı bir Binbaşı ,kasılarak geliyor. ‘’Siz subay mısınız?’’ Herif galiba benim yüksek bel , kemersiz İspanyol paça pantolonumu ve çiçekli, kuzu yaka daracık gömleğimi beğenmedi. Asıl sen subay mısın gerzek.
Merkez Komutanlığı nezaretine gidiyoruz .Kızlar serbest bırakılıyor. Ertesi gün atış müsabakalarının son günü. Oysa garsonlar dahil ,şikayet eden de yok. İş yeri sahibi ’’Tamam çocuklar, garsonumuz hatalı. Özür dileriz. Ama siz de epey sertmişsiniz.’’ Demekte. Binbaşı bu konuşmayı hiç duymuyordu bile. Sabahın beşi olmuş , hala sorgu ve muayene devam ediyor. Dr. bizi muayene etmek için geliyor. Sağ gözüme kan oturmuş ve şişmiş, kafamda ufak bir yarık var, dudağım tam ortadan tavşan dudağı gibi yarılmış. Hanginiz müsabıksınız? Benim Yüzbaşım , diyorum. Yahu Üst teğmenim sen bu suratla nasıl gireceksin müsabakaya? Sağ göz kapağın da, travmaya bağlı olarak biraz düşmüş vaziyette. Ahh Yüzbaşım, aman kafam çok acıyor .Tamam dayan biraz , elime bir sertlik geliyor, bir cam parçası var galiba. Vay canına, bu doktorun elindeki küçük beyaz şey, galiba bir tabaktan kopma. Haydi bakalım kafama üç dikiş atılıyor üstelik uyuşturmadan. Hay kavgasının anasını. Sen de amma sinirli bir adamsın be. Konuşarak halletsene be aslanım. Hemen herife geçirdin yumruğu . Al işte böyle kafan yarılır gözün şişer, dudağın yarılır. (Sonraki zamanlar Garson Aydın Ağabey ile iyi dost olacaktık.) Personel ise bizden çok daha kötü durumdaymış. Dişi kırılan, iş göremez raporu alanlar bile var.
Sabahın beşi ollmuş hala sorgu devam ediyor .Sürekli yeni gelen tutuklular ,fahişeler ,hırsızlar, sarhoşlar ortalığı birbirine katmakta. Bir tabureyi Kemal’le paylaşıyoruz. Acımızdan ölmek üzereyiz. Bir tost için maaşımı verebilirim.
Sabah saat0800 oluyor ve Bölge Komutanı Albay mesaiye geliyor. Bize dik dik bakan Albay’a ,’’Komutanım, maruzatım var diyorum. ‘’ Bu ikisi subay mı? Diye soruyor Binbaşıya. Öyle ya üst baş yırtılmış, perişan vaziyetlerdeyiz. Odasına alıp oturtuyor ve bana çok güzel gelen sabah çayımızı ısmarlıyor. Sert ama müşfik ve babacan bir kişiliği var. Soruyorum , Sizin yanınızdaki kadına böyle konuşulsa siz ne yapardınız Komutanım? ‘’Cevap yerine telefona asılıp, emir Astsubayını çağırıyor. Komutanın arabası ile otelimize gidiyoruz. Hemen resmi elbisemi giyiyorum. Şapka kafama oturmuyor, onu elime alıyorum. Atış poligonuna yirmi dakika kala ulaşıyoruz. Astsubay kafa bir genç . Beni bekleyip atışımı seyrediyor. Bir kavga nelere mal oluyor.
Uykusuzluk gözlerimden akmakta. Şu bir yıldır sabırsızlıkla beklediğim yarış, artık bitse de gidip deliksiz uyusam . Kaybedeceğim kesin galiba .Hedef karşısında ,müsabıklar yerlerini alıyorlar . Yetmiş kadar atıcı var. Ama on iki kişi, çok iddialı .Beşinci olmam çok yakın görünüyordu. Hedefe boş tetik düşünüyorum . Herkes kafamdaki bandajı , gözümdeki şişi soruyor . Üzerimde açlık ve uykusuzluktan oluşan, hafif bir titreme var. Sağ gözüm çift görüyor. Hedef çi, Komutanım son nişan vaziyetinizi alın diyor . Ayakkabılarımın yere basan taban etrafı, tebeşirle çiziliyor. Böylece en rahat pozisyonu almakta zorlanmayacağım . Baş hakem müsabıkları uyarıyor. ‘ Son otuz saniye! Ayak baş parmağımdan başlayıp, saçımın kıl diplerine kadar gerilmem, dünya ile ilgimi kesip altı saniyede beş mermiyi yapıştırmam lazım. Bacaklarım çelik bir yay gibi. Karın kaslarım altı baklavalı Herkül heykellerince taş olmuş. Boynum sağ omuzuma yapışık ve sağ kol dirseğim kilitli .Sağ gözüme kavgada aldığım yumruğu asıl şimdi hissediyorum. Gözüm tam açılmıyor, çift görme var ve bana altı saniye müsaade etmiyor. Hakem, son komutunu veriyor. Dikkaaat! Başlaaa!
O ne biçim bir ses. On iki silahtan peş peşe beşer mermi, cehennemi bir uğultu . Beşinci mermiyi ateşleyemeden hedef dönüyor. Silahımda kalan son mermiye ,onu sıkmakta geciken sağ işaret parmağıma, K 38 Simith Wetson tabancama nefretle bakıyorum. Pişmanım ama neye olduğunu bilmiyorum. Bir gece bile geçiremediğim güzel bir kız için mi? Bir yıldır her gün ,at gibi 8 Km. dağ koşusu ve spor yaparak efor harcadığım için mi? Yoksa bu kadar Fillandiya’ya gitme, atış takımında olma hayallerim yıkıldığı için mi? Bilmiyorum . Bu kumarı kaybettim ,zar gelmedi arkadaş.
Zoraki atıcılar ve hakemlerin birkaç karede poz verip, Akın Ersoy ve Hamdi Poyra’ın derecelerini kutladıktan sonra , kkızı bulmak için Cebeci Kız Yurduna gazlıyorum. Kız evci çıkmış, ancak teyzesinin evinden telefonla konuşup , Orduevine dönerek bir duş alarak uyuyorum.
Cumartesi öğlene doğru Denizli’ye gitmek üzere yola çıkıyorum .Tatlı, mis kokulu, sıcak bir bahar havası var. Dün yaşadıklarımı unuttum galiba. Denizli’yi, Müzikçiyi, köpeğim Kontes’i ,bekar evimi düşünüyorum. Yarın Pazar günü. Etleri alalı bir hafta oldu. Kızı alıp güzel bir piknik yapmalı , bir ağaç altında uyumalıyız. Emektar ile( 66 model makaslı 20 M Hard rop Ford) Polatlı yolundayız . Cumartesileri o zamanlar yarım güm mesai var . Yüzlerce öğrenci ve işçi yolun kenarına dizilmiş, otostop yapmaya çalışıyor. Arabada tek başıma yolculuk yapmak felsefeme uymuyor. İhtiyacı olan üç kişiyi almalıyım. İki kız, tek kız, iki erkek, hah işte üç adam. Yani üç aile babası. Bu öğrenciler araç bulabilirler ama üç adamı kimse almaz .Ne hata yaptığımı on dakika sonra anlayacaktım. Alsana lan salak , o tek bekleyen güzel kızı. Empatimi s.keyim
Önlerinde duruyorum. Heves ve sevinçle ‘’ Allah razı olsun’’ mırıldanmalarıyla önce iki kişi arkaya geçiyor, sonra da en yaşlı olanı öne oturuyor. Sinsi bir gülümseme var , öndeki kırk yaşlarındaki adamın yüzünde. Vizör 7.65mm. tabancam, bacaklarımın arasında .Şehirler arası yollarda hep böyle yapıyorum. Aklımdan en ufak bir kötü düşünce geçmiyor. ‘’Nereye yolculuk koçum ? ‘’ Denizli’ye abi , siz nereye? ‘’ Bizim yolculuk bu yol işte . Hem sana ne, nereye gideceğimizden? Burnuma bela kokusu geliyor .Bu nasıl bir konuşma. Cevap vermek yerine susuyorum. Arkadakiler 30-35 yaşlarında. Çok sevdiğim sustalı çakının ,açılıp kapanma sesi geliyor arkamdan kulağıma. Ses aralığından ve tonundan bunun büyük boy İtalyan sustalısı olduğunu anlıyorum. Önde ki;Yavaş sür lan, diyor. Eyvah eyvah. Bu araba senin mi lan? Babamın arabası abi. Ne iş yapar baban lan? Bakkal abi. Adam tütün tabakasını çıkartıyor. Arabanın orta aynasında asılı duran ‘Sigara İçmek Yasaktır ‘ Logosu sallanıyor. Arkadaki kulağımın arkasına dayadığı sustalı ile beni dürterek ‘ Bu ne demek koçum’ ? Ne oluyor abi? Dürtme şu bıçağı? Yav arabayı kullanamıyorum. Sen , kötü kötü bakma lan,arabayı doğru kullan yavşak. Lütfen çok canımı yakıyorsun. Yanımdaki adam belindeki kılıftan bir av bıçağı çekerek, bir vuruşt a ‘Sigara İçmek Yasaktır’ yazısını kopartarak ; Öyle kötü kötü bakma dedim lan yavşak. Ver bakayım cüzdanını. İşe bak, cüzdanı verirsem kimliğim ortaya çıkacak. Bakkal babanın hayali olduğu anlayacaklar, üstelik maaşımdan kalanlar da cüzdanımda. Bü sefer beni kuşbaşı doğrar bunlar. Silahıma davrana bilmem, bu pozisyonda çok zor. Arkadaki anında geçirir bıçağı boynuma. Herif gömleğimin yakasını çepeçevre keserek , bıçağının ne kadar keskin olduğunu bana gösteriyor. Müslüm Abi, bu lavukun kafasını da patlatmışlar yav. Yanımda ki pislik ise av bıçağı ile tırnaklarını törpülemekte. Neyse cüzdanımı arabadan inerken alacaklar. Fena dayak yemişsin . Karılara gittin değil mi? İyi iyi, paran olmasa gidemezsin ha? Ver lan şu ruhsatı bir bakalım. Abi babam dükkana icra falan gelir diye arabayı benim üzerime yaptı . Yok yahu, o zaman sen satış yapabilirsin ha? Tamam abi yaparım ama noterde adres ve kimlik belirtmeniz lazım. Vay uyanık sen avukat mısın , yoksa bakkal mı? Kafamın patlayan yerine, iki tokat geliyor arkadan .Ulan biz kendi üzerimize alacak kadar aptal mıyız, keriz? Ahh sırtıma batırıyor bıçağı , abi söyle bir şey arkadaşına ,batırmasın yahu. Oğlım sen dayağa alışkınsın idare et biraz, o sustalıyı yeni aldı, bırak denesin biraz. Bize akıl vermeyi de kes lan yavşak. Sola dön ileriden . Abi o yol açık değil (Yeni Konya Otoyolu Afyon’a yaklaşırken sola sapılarak gidiliyordu) Sus ulan orospu çocuğu .İster istemez sağımda ki av bıçağını böbreğime uzanmış görünce , o çıkmaz yola dönüyorum. Sekiz mermi var tabancamda. Hedefi kaçırdım ama , bu pezevenkleri hiç ıskalamam. Sadece küçük bir fırsat bekliyorum.
Konya yolu, dümdüz ve ağaçsız bir bozkır . Abi benim çişim geldi. Ne çişi be devam et. Edemem abi, arabaya işeyeceğim neredeyse. Arkada ki, hiç konuşmayan adam; Sakın arabaya işeme, araba sidik kokarsa seni öldürürüm. Benim sidik kokusuna alerjim var. Satılmaz sonra. Tam da yeni yıkatmışsın . Duralım da yola işesin , sen de başında dur abi. Aracı acele ile durduruyor , anahtarları da alıyorum. Tam inerken; Koy lan anahtarları yerine piç. Anahtarları yanımda oturan herife verip, sağ elimle tabancamı kaparak iniyorum. İnerken kapının kapatma düğmesine bastığım için ,sağ kapı da kilitleniyor. Atın lan bıçaklarınızı, ön koltuk önüne orospu çocukları sizi. Arabam tek kapılı olduğu için orada sıkışmış gibi oluyorlar. Bırak ulan sustalıyı yoksa sıkarım. Herif epey ot çektiği için ne dediğimi ve son durumu anlamakta zorlanıyor. Şoför tarafının açık camından arka koltuğun ortasına doğru bir el sıkıyorum. Silah sesinin araç içindeki patlaması onları çok korkutuyor. Teslim ,teslim diye bağırarak öne doğru eğiliyorlar. Arkadaki, ulan biz seni Denizli’de bulamaz mıyız ? Ananı s.kmez miyiz sanıyorsun? İnin lan teker teker. Hiç şaka etmiyorum , üçünüzü birden öldürebilirim . Yahu yeğenim, sen şakadan anlamaz mıssın? İndir be oğlum şu silahı. Kusura bakma biraz şaka yapalım demiştik. Arkadaş ileri gitti özür dileriz. Otu fazla çekti de . Ne şakası Ahmet Abi . Bak kafamdaki dikişi patlattı, sırtımdan kan akıyor, gömleğim kan içinde.Siz insan bile değilsiniz , orospu analılar. Yeğenim. Anamıza küfür etme ama içimizde gerçekten anası genel evde çalışan, sana bunları yapan arkadaşımız var. Ona istediğini yap ama ikimizi bırak gidelim. Sus lan karaktersiz herif.
Elleri havada iniyorlar. Tam arkamda oturan , elindeki sustalı ile en çok canımı yaktı. Kafamın kanadığı , saldıran kara sineklerin vızıltısından belli. Bu yüzden onu en sona saklıyorum. Geçin lan arabanın yanına, ellerinizi dayayın arabaya, konuşma yavşak pezevenk, yersin bacağına kurşunu. Önce herkes cüzdanlarını bana doğru atsın. Size, isimleriniz ile hitap edeceğim. Sen Müslim Abi, ( Yani sağ arkada oturan) geri geri beş adım atacak ve dizlerinin üzerine çökeceksin . Siz ikiniz kaçmaya kalkarsanız sizi götünüzden vururum. İsteyen denesin , iyi atıcıyımdır ona göre. Sağ elini kulağına koy bakalım , kapat kulağını tamamen, hah tamam . Sağ bir vole ile sola yatırıyorum Müslim’i. Kalk ve koş Konya’ya doğru. Tabancanın menzili bin dört yüz metre. Sen, en az dört yüz metreye koşmalısın ,giderken üç el atış yapacağım, kendinizi koruyun ha.
Sen Ahmet Abi, gel bakalım , hesap vermeye. Koçum şakaydı diyorum. Ayıp ediyorsun Allah’ıma . Ulan ibne, bu üçlünün çete lideri sensin . Arabamda ot çektiniz, o paketi de at bakalım. Şu sağ cebin çok kabarık, çıkart lan . Bir tomar para çıkartıyor. Birini kaçırdık, sende çıkart ceplerindekileri, arabaya at orospu analı. Ahmek Abi, dediklerimi aynen yapacaksın, yoksa sana sıkmaktan zevk duyacağımı bil. Aman koçum evde üç çocuğum var ,ellerinden öperler. Küçük bir şaka be aslanım. İyi ya babalarının ne bok olduğunu polisten öğreneceklerine, sen onlar için bir fedakarlık yapsan daha iyi değil mi? Sağ elini kafanın üzerine koy, çök lan diz üstü çök, yere bak yavşak yere. Sol elinle gözlerini kapat . Tabancamın namlusu ile başının üzerinde ki eline vuruyorum. Oy anam , yandım naralarıyla düşüyor. Elde kırık var sanırım. Kalk ve koş Ahmet Abi, istikamet Konya. Silah menzilinden uzak dur. Tazı gibi sağ elini tutarak koşuyor.
Sustalının sahibi olan psikopat yalvarıyor , ağlıyor ama bir ibnelik var halinde ve bakışlarında. Üzerinde ceket var. Çıkart ceketini geriye doğru fırlat. Sol elimle yerdeki ceketi yokluyorum . Bir kabarıklık var sağ cepte. Ulan bıçakçı dükkanı mısın? Çep ten bir Opinel Fransız çakısı çıkıyor. Hani ağaç kabzası olanlardan, ustura kadar keskin bir çakı. Belindeki sustalı kılıfını da at bakalım .Bu sustalıyı taşırken hep seni hatırlayacağım , orospu çocuğu. Gerçekten tam on iki yıl resmi elbise giydiğimde o ganimet sustalıyı, tabancamın hemen arkasında kılıfıyla hep taşıdım.
Ayaklarını geri getir,şimdi iki bacağını iyice aç bakalım Recep Efendi. Parmak uçlarınla dokun arabaya , biraz daha geriye gel. Sabırlı ol Recep. Sessizce yaklaşıp ,bütün gücümü sağ bacağımda toplayarak ayakkabımın burnu ile taşaklarının tam ortasına tekmeyi patlatıyorum. Yandım anam, yandım ulan , bunu yanına bırakırsam anamı s.ksinler lan. Allah’sız ibne küfür edeceğine kalkıp koşmazsan seni bacağından vuracağım. Kalkamıyorum ,patlattın taşaklarımı. Zaten sana ne lazım ki , homo pezevenk, kalk , koşmaya başla ve onları bu Opinel ile kesmediğime şükret. Diğer ikisi uzaktan Recep’in durumunu seyrediyorlar. Havaya bir el daha ateş edince, Recep tay gibi koşuyor. Biraz uzaklaşınca önüne doğru bir el daha sıkıyorum. Bu sefer diğerleri de menzilde kalmamak için Konya’ya doğru koşuyorlar. Yerdeki cüzdanları ön koltuğa atıp, arabayı geriye çevirerek gazlıyorum Denizli’ye.
Üç saat sonra ,Denizli’nin fabrikatörlerinden adı sadece Co olan rahmetlinin fabrikasının önünde , arabasından inerken görüyorum onu. Gerçek delikanlı bir ağabeydi, Allah rahmet eylesin kalp krizinden kaybettik .İki yüz işçi ve emekli bir hemşire çalışıyor yanında. Aysel Abla , lan oğlum sen savaştan mı çıktın? Sorma be abla gerçekten savaştan çıktım. Ufak tefek onarımlar yapıyor. Recep ibnesi, bıçakla sırtımı kötü yarmış, dikiş atılması lazım diyor. Sandalyenin arkasına dayanamıyorum. O Psikopata çok az yaptım. Pazartesi günü ,tank avcılığı tatbikatı var ve ben yürüyen tanka arkadan zıplayarak binip motoruna Molotof kokteyli atacağım. Motor bölümüne serilip kalırsam … Gülüyoruz . Veya komutan yanına çağırırsa , Ah ulan Recep ah.
Co, herkesi yemeğe davet ediyor. Vay anam, kurt gibi acım. Bir tepsi iç pilav üzerinde yarım gövde kuzu var. Denizli’nin kuyu kebabı çok meşhurdur .Hala yolum her geçtiğinde yemeden duramam. Bakır taslarda buz gibi ayran da yanında. Soğanlar bütün konulmuş. Opinel çakımla incecik doğruyorum. O ne oğlum? Ganimet be abi. Soğanı keseyim sana hediye edeceğim. Soğan kesilmez be yavrum , şöyle yumruğu geçir ivecen. Aman arkadaşlar evde bekleyen Kontes Kızım var, kemikleri biraz etli bırakın lütfen. Abi arabada darp parası var. Bu para bana yaramaz, gerçek ihtiyacı olanlara dağıtımını sen yap. Yahu burada senin beş maaşın kadar para var. Altında ki arabanın taksitini bitiremedin. Dağıtmak istediğine emin misin? Bana yaramaz be abi. Sevabına sen dağıt gitsin. Gel lan öpeyim seni, Aramaya gelecek olurlarsa, mutlaka haberim olacak, tamam mı?
Müzikçi’yi çok özlemişim. Kendimi de iyi tamir ettirdim . Kapısını çalıyorum, güzel sesiyle ‘ Üst teğmenim , canım benim canım benim. Seni ben pek çok , pek çok severim..’ diye şarkı söylerken ,kafamı yüzümü görüp telaşlanıyor, yırtık gömleğime bakarak ağlıyor. Çenesinden tutup dudaklarından hafifçe öpüyorum. Dudağın yarılmış , üstelik et kokuyorsun. Co’nun oradaydım, kuzu yedirdi bana. Elinde ki torbada da ,bana getirdin galiba? Hayır Bebeğim, o sana değil, Kontes’e. Ben burada aç susuz seni bekliyorum sen yemek yiyerek geliyorsun . Oysa sen seversin diye, biber dolması bile yapmıştım. Tamam canım yarın piknik yapıyoruz, ikimiz ve Kontes, okey mi? Şaka yapıyordum hayatım.
Anlat bakalım neler oldu?
Gel de anlat o geceyi arkadaş. Siz olsanız ne anlatırdınız ?
Ne kuzuydu , ne gündü, ne kavgaydı, ne bela üç kişiyle uğraştım.
Dünya hala dönüyor. Daha kim bilir , ne belaların daha altından kalkacağız ?
Yaşamak zor sena at dostum ,zor.
E.Yaşar Ovalı 20. 12. 2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.