- 507 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yılmaz Özdil'den neden bir Aziz Nesin çıkmıyor?
Bu sıralar Pierre Joseph Proudhon’nun Sanatın Prensibi’ni okuyorum. Ortalarında bir yerde, Proudhon, Courbet’nin "Ornans’ta Cenaze" tablosunu savunurken diyor ki: Kalabalıkta görülen lakaytlık dine saldırı anlamı taşımıyor. Ya? Fransa’da devrimden sonra yetişen insan tipolojisini hicvediyor. Yani, alışkanlıktan cenazelere tören yapıyorlar, ancak asıl manasını veren ruhtan yoksunlar. İkiyüzlüler. Zira dinleriyle irtibatlarını koparmışlar:
"Şu hayvanın karşısındaki yatsı suratlı mezarcıya, dinî adâbı pek önemsemeyen ve haylazca davranan çocuklara, birkaç kuruş için bağlarını bırakıp cenaze merasimine katılan kilise hizmetlilerine, vaftiz töreninde olduğu kadar bıkkın rahiplere bir bakın lütfen. (...) Ne acıklı bir gösteri! (...) Peki Courbet bu tabloyu kim için ve nerede sergilenmek için çizdi? Bir kilise için değil elbette. Zira bu bir küfür olurdu." Devamında kutsala saldırı gibi okunabilecek bu tavrın gerekçesini de anlatıyor: "Siz hiç cenaze törenine katılmadınız mı? Biz ölülerin dinini yitirdik. (...) Bu yüce şiiri artık anlamıyoruz. Dualara inancımız kalmadı. Ve öbür dünya ile alay ediyoruz. Günümüzde, evrensel düşünceye göre, insanın ölümü hayvanın ölümünden farksızdır. (...) Neden cenaze törenleri? (...) Polisin emriyle iki tekerli bir kağnı arabasının gelip cenazeyi, örneğin Montfaucon’a, götürmesi niye yetmiyor? (...) Courbet’nin bize söylediği şuydu: (...) Ruhları çürümüş ve kadavraya dönmüş sizin gibi insanlar kutsala yapılan bu saygısızlığı farkedemezsiniz. (...) Tam da bu nedenle, Felicite de Lamennais, Pere-Lachaise mezarlığının ortak çukuruna tıpkı bir köpek gibi törensiz ve kortejsiz gömülmek istemişti."
Hatırlarsınız, Türkiye’de de nisbeten tutarlı bir seküler olan Aziz Nesin, cesedinin üniversitelerde kadavra olarak kullanılmasını vasiyet etmişti. Çünkü ona göre ölümünden sonra yapabileceği en faydalı eylem buydu. Uygulanıp-uygulanmadığını ise bilmiyorum.
Buradan şuraya geleceğim: Malumunuz, Ebubekir Sifil Hoca’nın, ’yağmur duasıyla alay eden’ Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman gibi isimler üzerinden Diyanet’e yaptığı şöyle bir teklif oldu: "Başta Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman olmak üzere dinî sembol ve değerlerle, duayla, namazla... alay edenler, kim olurlarsa olsunlar, öldüklerinde cesetleri camilerimize sokulmasın, cenaze namazları kılınmasın." Tabii bu mesajın sosyalmedyada yayılmasının ardından bir kıyamettir koptu. Zaten kır tilkisi gibi kulaklarını dikmiş kullanışlı hareket kollayan binlerce troll var. Hemen maden bulmuş sömürgeci gibi üzerine atladılar. Yehu! Ve elbette her zaman olduğu gibi mevzuun hakikatini ıskaladılar. Başkalarına da ıskalattılar.
Halbuki meselenin özüne inildiğinde Ebubekir Sifil Hoca’nın söylediğinin, en azından Proudhon’nun söyledikleri kadar, rahat anlaşılır bir tarafı vardı. Hatta, eğer ehl-i insaf olsalar, bizzat Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman’ın "Evet, haklı, öyle yapılmalıdır!" demelerini gerektirecek bir mesaj saklıyordu. (Herhalde Aziz Nesin sağolsaydı tasdik ederdi.) Çünkü, madem bu isimler duanın, dinî vecibelerin, tabir-i diğerle ’ritüellerin’ hiçbir ’değiştiriciliği’ olmadığını savunuyorlardı, o halde cenazelerini de bu yükten kurtarmak gerekmez miydi? Hatta bizzat kendilerini bunu talep etmeli değiller miydi? Tutarlılık böyle sağlanmaz mıydı? İşte, bence, bu konuda Ebubekir Sifil Hoca çok isabetli bir şekilde Türkiye sekülerlerinin eylem-söylem uyumsuzluğuna, hayatlarındaki tezata, yaşamlarındaki ikirciğe dokundu. Sarstı. Salladı. Onları ilkeli bir tavra davet etti. Bunu da Diyanet İşleri üzerinden ifade etti.
Hoş, Diyanet’in böyle kararlı-tutarlı tutumları kaldırabilecek iradesi şu sıralar yok, daha ’domates-biber her kesime gider’ şeyler söylemeyi, üstelik beklete beklete söylemeyi, tercih ediyorlar. Olsun, istikametten ayrılmasınlar da, o kadarcık olsun. Ancak Ebubekir Sifil Hoca’nın lincine bizim mahalleden katılanlara insan sormadan edemiyor: Yahu size ne oluyor kuzum? Hayırdır? Dininizin izzetini mi kaybettiniz? Yoksa yağmur duasıyla alay etmenin gideceği yeri-yönü görecek ferasetiniz mi kalmadı? Madem sizin kalmadı. Bari göstereni tukaka etmemeyi öğrenin değil mi ama? Proudhon kadar hakikate saygınız olsun. Onun laik Fransa’ya yapabildiği eleştirinin ondabirini din-i mübin-i İslam adına Türkiye laikliğine yapabilin. En azından bunu başarabilin. İkirciklerine dikkat parmağınızı uzatabilin. Korkmayın. Dik durun. Dik konuşun. Ebubekir Sifil Hoca’nın da bize hatırlattığı budur. Allahu’l-a’lem.
YORUMLAR
belkibirharfimben
mir muğdat zinaryan
ensar'da 50 çocuğa tecavüz edildi, tutarlılık namına ne yaptın?
diploma sahtekarlığı yapıldı bu ülkede, tutarlılık adına ne yaptın?
kilosu 4-5 bin olan beyaz çay, bir daire parası hermes çanta. deposu 2 trilyona dolan uçak... tutarlılık bağlamında nasıl bir tepki verdin?
"allah'ın bütün vasıflarını üstünde toplayan lider" denildiğinde, tutarlılık bağlamında ne düşündün?
faizi tolere eden diyanet mi tutarlı geliyor sana?
ayakkabı kutuları mı tutarlı geliyor sana?
kuru ekmek bulabiliyorlarsa, aç değiller deyip belediyeye 800 tl kebap parası fatura etmek mi tutarlı?
bakara-makaracı bir arkadaş vardı, o ve onu koruyanlar mı tutarlıydı?
yolsuzluk, hırsızlık değil diyen hayrettin karaman mı tutarlı?
günlük, totalde 2 saat çalışıp tam maaş alan imamlar mı tutarlı?
sabaha kadar sıralayabilirim.
bu çarpıklığı görüp tutarlılık adına ne yaptın.
şu sıralar bilmem kimi okuyormuş da. bilmem ne olmuş da.. bunlara gerek yok fularlı arkadaş,
bir ayeti doğru anlaman kafi:
"emrolunduğun gibi dosdoğru ol"
hud 122
belkibirharfimben
mir muğdat zinaryan
inananan biri olarak muhatap değilsin yani.
ömer'e seni bu eğri kılıncımla düzeltirim diyen adamın gayesi neydi?
islam peygamberi hz faraklit
"utanmadıktan sonra dilediğini yap" diyor. muhatap, senin gibi kitap yüklü eşekler işte.
yılmaz özdil'i tutarsızlıkla suçluyor. sen tutarlı ol, fularlı entelektüel arkadaş.
yazdıkları gibi yaşayan ateşpare-i zeka said-i kürdi'yi de rahat bırakın. yaşasaydı, en başta sizin bu tutarsız ve tepksiz pozisyonunuzu size yedirir, yüzünüze tükürürdü.
belkibirharfimben
mir muğdat zinaryan
iman, bir aksiyon oluşturmuyorsa, sahih değil. kur'an'ın ifadesiyle o iman gırtlaktan aşağı inmemiştir.
haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır buyuruyor faraklit peygamber.
argümanım şu:
bu ülkede feci derecede haksızlıklar oldu mu? olmadı mı?
eğer olduysa, sen ne gibi tepkiler gösterdin?
sessiz kalıp dilsiz şeytan mı oldun? ya da tutarlı davranıp sesini mi yükselttin?
şeytan sağdan yaklaşıyor, topu nasıl da taca atıyor. **!
belkibirharfimben
mir muğdat zinaryan
hak buudunda kalalım. ehem ya da mühim, en son neyi eleştirdin? basit değil, 10 sansasyonel olay yazayım, bir tanesine kalemini kıpırdatmış mıdır?
ya da ben değil kendin yap!
de ki şöyle bir olay oldu, islamın izzeti ve müslümanlık onuru için ben de şöyle bir reaksiyon gösterdim, reddiye yazdım veya şerh düştüm.
benimle kibar kibar konuşup bu meseleden yırtamazsın! kendi hal-i pürmelalini görmeyip, kemalist bir yazarın sözümona tutarsızlığına takmış. mevzu tutarsızlıksa, sen kevgire dönmüşsün evlat! tutarlıyı, tutarsızı tartarken tutarlı ol bari.
aslında haya hissin olsaydı, tek bir cümle yazamaz ve kendini sorgulardın da, o aksiyon oluşturacak iman, gırtlaktan aşağı inmemiş.
belkibirharfimben
SİLÜET
Senin derdin verdiğin örneklerin hiçbiri değil Selman Tanrıyar. Sen sadece kendi ideolojin ve yaşam tarzın artık ülkeye hakim olmadığı için çırpınıyorsun. Bunu da hak, adalet, eşitlik gibi paravan kavramların arkasına sığınarak yapmaya çalışıyorsun ki asıl niyetin belli olmasın. Güç ne zaman saf değiştirdi, siz hak adalet eşitlik diye kıvranmaya başladınız.
Ben de onlarca örnek sıralayabilirim ama lüzumsuz. Sadece 28 şubat sürecinde yaşananlara göz atmak bile onlarca örnek çıkarmak için yeterli. Devlet kademelerinde kimlerin nasıl yapılandığı çok iyi biliniyor. Sırf imamhatipli ya da meslek liseli oldukları için gençler üniversiteye girme, istedikleri alanda eğitim alma haklarından mahrum bırakıldılar. Başörtülü oldukları için genç kızlar üniversite kapılarından kovuldu. Ordudan dindar oldukları için insanlar kovuldu. O zamanlar nerdeydi hak, adalet duygun?
Senin zihniyetinde birinin hak adalet demeye hakkı yok.
mir muğdat zinaryan
fahişenin biri, yıllarca para biriktirmiş. kendince günü geldiğinde, o paralarla bir cami inşa etmiş.
hocanın birine de sormuş; hocam ben bu camiden sevap kazandım mı?
hoca, o paralarla cami yapılmaz, sana kalan çap genişliğidir.
sendeki bu pişkinliği, bu çap genişliğine benzettim.
zulme rıza zulümdür. ve evet tükürün zalimlerin o hayasız yüzüne!
sen, kendini aşmışsın evlat. biri böyle sağlam delillerle beni hırpalasaydı, benim kalbim infilak ederdi. insan, onur ve haysiyeti için yaşar aslında. bu mefhumlar sende olsaydı, bir köşeye çekilir saatlerce ağlardın.
birileri eline iş aş yazıp fukaralıktan intihar etsin, birileri, tanesi 20-30 binlik klozetlere def-i hacet etsin ve sen bu manzaraya bigane kal, mücerred takıl.
yıkıl karşımdan!
mir muğdat zinaryan
imam hatip mezunu ve 28 şubat mağduruyum.
kürtçe konuştuğu için de nezarete atılmış biriyim.
mir muğdat zinaryan
hem dini, hem ırki olarak zulüm gördüm. çok iyi bir öğrenciydim, 28 şubat'a takıldım. kavrıyordum ama konuşamıyordum, çünkü türkçe'yi bilmiyordum; orada da takıldık. ırkçılığa çok maruz kaldım.
bütün bunlar, beni sorgulayan bir insan yaptı. sizin gibi haşere olmadım. sizin gibi kendi gerçekliğimde yürümedim. felsefem mutlaktı: mazlumun dini sorulmaz. 5000 bin köy boşaltıldı doğuda, bir tepki gösterdiniz mi? doğuda binlerce fail-i meçhul var, dert ettiniz mi?
hıristiyanlar god is love derler; tanrı sevgidir!
islam'ın şiarı farklıdır:
islam, toplumu tanzim eder.ezcümle referansı adalettir.
sizler ey boş beleş kültür müslümanları!
sizinle iman ve itikadımız bir değil.
size böyle bir kamyon söz söylensin, yüzünüze tükürülsün, dişiniz kırılsın böyle, hâzâ buna layıksınız siz. sizin ben kalıbınıza tükürüyim!
SİLÜET
Madem bu kadar zulüm gördün, niye sana zulmeden zihniyetin bir tarafını yıkamaya çalışırken maruz kaldığın adaletsizlikleri düzeltenlere laf ediyorsun? Utanmadan üstüne bir de ajitasyon sosu ekliyorsun. Ne yaşıyorsun sen? Stockholm sendromu mu?
Belkibirharfimben sana bütüncül ifadelerle tevazu eşliğinde cevaplar veriyor ancak, o sesini yükseltmedikçe saçma sapan örneklerle adama saldırıyorsun. Bu mu senin sorgulayarak vardığın sonuç?
İki kitap okumakla kendini bir halt sanıyor, millete tepeden bakıyorsun. Rezil herif! Yüzüne tükürecek birini arıyorsan aynaya bak. Daha fazla hak eden birini bulamayacaksın.
Savunduğun Yılmaz Özdil'in zihniyeti hâlâ ülkeye hakim olsaydı Kürtçe falan konuşamayacaktın. İmamhatipli olduğun için adam yerine konmayacaktın.
Çekil şimdi önümden geri zekalı.
mir muğdat zinaryan
yılmaz özdil'i savunduğumu sana kim söyledi! gerçi eğitilebilir gerizekalı olduğunu söylemiştim zaten. stockholm sendromu imiş! kemalistlere laf atıp, onlara özenen ben miyim, siyasal islamcılar mıdır?
benim işim çok zor. hani baytar, iyileşmesi için ite iğne vurur da ittir bu, durmaz, baytarın orasını burasını ısırır. işte o baytar benim.
kemalizm'e reddiyeler yazalım. okey. hatta yıkalım kemalizm'i. okey. peki yerine tahkim edeceğiniz/ettiğiniz şey nedir? var mı bir ideolojiniz? bir aydınınız, şairiniz, dünya çapında bir tarihçiniz, bilimadamınız?
nedir çapınız?
birer masturbasyondan ibaretsiniz.
SİLÜET
mir muğdat zinaryan
türk'ün olacak diye şiir yazan sen değil misin!?
kızılelma/turan felsefesi değil mi bu? peki bunlar ideoloji değil mi?
tenakuza gel!
bak eğitilebilir geri zekalı!
islam'da belirlenmiş bir devlet modeli yoktur. sinirden atletini yiyebilirsin, islam'da bayrak diye bir kutsal da yok. sadece bir rümuz, bir simge.
pan'islamizm neydi eşek herif! kimin ideolojisiydi! muhammed ikbal'in felsefesi neydi?
gerçi kabahat bende.
kim merkebe laf anlatabilmiş ki!
beyhudedir çabam.
şiirine yorum yazdım. sen o topu çıkar.
mir muğdat zinaryan
entel dantel fularlı arkadaş için bir hikayemiz vardı, seni de boş geçmeyeyim. sana oturacak bir hikayem var, seni mahrum bırakmayacağım.
mir muğdat zinaryan
tartışmanın muhatabı ve tarafı değilken, çalışır vaziyetteki matkabın üstüne oturmaya çalışan mülevves "siluet" için de bir hikayemiz var:
günün birinde bir çerçi, bir köye gitmiş. çerçi bakıyor, gelen giden yok, işler kesat. soruyor bir çocuğa, bu millet nerede.
çocuk, köy meydanında kavga var, millet orada der çerçiye.
çerçi heyheylenip arabanın zulasından sopasını çıkarıp kavga meydanına koşar.
netice-i kelam her iki taraftan da sopa yer.
çerçi hastanede yoğun bakımdadır.
doktor, çerçinin oğluna,
babanın beyninde ezilme var, umarım bir ameliyatla düzeltebiliriz der.
çerçi oradan başını kaldırır ve şunu söyler:
yanılıyorsun tabib bey!
bana hiç bir şey olmaz!
iki taraf kavga ediyor, ben sopamı alıp kacgaya karışıyorum ve feci dayak yiyorum. beyni ezilmiş diyorsun. olmayan bir şey ezilir mi?! eğer beynim olsaydı, başkasının kavgasına karışıp kendimi bu hale getirir miydim?!!!!
mir muğdat zinaryan
hak buudunda kalalım. ehem ya da mühim, en son neyi eleştirdin? basit değil, 10 sansasyonel olay yazayım, bir tanesine kalemini kıpırdatmış mıdır?
ya da ben değil kendin yap!
de ki şöyle bir olay oldu, islamın izzeti ve müslümanlık onuru için ben de şöyle bir reaksiyon gösterdim, reddiye yazdım veya şerh düştüm.
benimle kibar kibar konuşup bu meseleden yırtamazsın! kendi hal-i pürmelalini görmeyip, kemalist bir yazarın sözümona tutarsızlığına takmış. mevzu tutarsızlıksa, sen kevgire dönmüşsün evlat! tutarlıyı, tutarsızı tartarken tutarlı ol bari.
aslında haya hissin olsaydı, tek bir cümle yazamaz ve kendini sorgulardın da, o aksiyon oluşturacak iman, gırtlaktan aşağı inmemiş.