- 781 Okunma
- 8 Yorum
- 7 Beğeni
-HAKKANİYETLİ OLMAK AMA NASIL?-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yaşamın içerisinde değişen düzeylerde önemsediğimiz ya da hiç önem vermediğimiz hususlar yok mudur? Katsayılar konuya, insana, topluluklara, kültürlere, toplumlara göre farklılık arz edebilir de. Değer yargılarımız farklı şekillenmekte çünkü.
Bu bizi hakkaniyetten uzak kılmakta kimi zaman. Sıkça mı yoksa? Bunun da katsayısı insandan insana ya da sosyokültürel eğilimlere, entelektüel seviyeye göre değişebilir. “İnsan bilmediğinin düşmanıdır” sözü de meşhurdur. Bu sözün özünde saklı olan gerçeklik bizi dış dünya karşısında bir savunma mekanizması misali koruyabilir de. Yaşam karşısında kendimiz olmamızı tesis ettiği gibi, toplumsal alanın dışına çıkmamızı, beraberinde ise bir takım ruhsal sapmalara maruz kalmamızı engelleyebilir de.
Şu kadar ki, tam tersi bir pozisyonda kendi dışımızdaki insanları, toplumsallığı, olayları objektif değerlendirmemizi, empati kurmamızı güçleştirir ve zedelemez mi?
Sözgelimi kendimiz için değerli olanın yüzeysel değerlendirilmesinden rahatsızlık duyarız da, başkaları için aynı hassasiyeti göstermeyiz kimi zaman. Saygı beklediğimiz kadar saygı duyar mıyız? Doğru anlaşılmak istediğimiz ya da yanlış anlaşılmaktan yakındığımız ölçüde farklı olana aynı pencereden bakar mıyız? Bir sürü de bahanemiz vardır, değil mi? Biz hakkı temsil ederken, başkaları haksızlığı öyle mi? Zırh gibi kuşandığımız alışkanlıklarımızdan soyutlanacak kadar taassuba gömülürüz de, bir nebze olsun acaba mı demeyiz. Önceliklerimiz önceliklidir elbette. Doğaldır da bir bakıma. Önce can sonra canan sözünün hükmüdür bir yönden de, başkalarının benzer beklentileri peki?
Hele ki, farklı, aykırı yahut zıt olanın aleyhine zan uyanmakta ise adalet/hakkaniyet bağlamında nasıl bir çizgiye oturur acaba? Geleneksel hüsnü/suizan tabirleri dikkat çekicidir mesela. “Su-i misal emsal teşkil etmez” sözü de akla gelebilir. Kötü misal misal olmaz bağlamında hani. Daha önceki olumsuzlukları bahane ederek kötüye meyletmek kalbi kararttığı, insanı ruhi ekşimeye sevk ettiği gibi olumsuzlukların sürgit devamına neden olmaz mı? Siyasi hadiseler etrafında etki/tepki, ifrat/tefrit mekanizmasının işlemesi de böyle değil midir hep? Yakın ya da uzak tarihin köklü iç ve dış siyasi, iktisadi münasebetlere dayanan türlü olaylarının olumsuz bir iklimde sosyal psikolojiye yaptığı basınç ve tazyikler hatırlanabilir.
Yine suizan/hüsnü zan kavramlarının değerlendirilmesinde özellikle yakın tarihten kaynaklanan negatif his ve fikirlerin saf bir inanç, gelenek bağını sergilemesi mümkün mü acaba? Deniyor ki örneğin, Müslüman Müslümana hüsnü zan etmeli de kâfire suizanda bulunmalı. Bu kuşkusuz teorik bir parantez olarak anlamsız değil. Yeryüzünde zalimler ve kâfirlere buğzetmek dini tasavvurun tatbikatı icabı değil midir? Elbette. Ancak sormak gerekmez mi? Ne bu kapsamdadır, ne ise değil?
Hani derim ki, emperyalist, kapitalist, Siyonist, mason, komünist, materyalist düşünsel, siyasal, ekonomik güç odaklarını zalimler ve kâfirler olarak alırken; bireysel insan varlığı ve hürriyeti kapsamına bağlamıyorsak sözü eyvallah.
İşte tam da bu noktada, şunu sormakta gerekmez mi? İnançlılığı ve inançsızlığı doğuran şartlar, manevi iklim nasıl tesis olmakta? Kim mümin ya da kâfir hatta münafık? Özellikle münafık yapısı gereği şeytani bir kurnazlık ikliminde şekillenmez mi? Kolayca ayırt edilen bir insan hali mi ki münafık, müminden kâfirden somutta eminiz?
Hz. Peygamberin yüzü suyu hürmetine Uhud’da ona münafıkların gösterildiği gibi sana bana da görünüyor mu be gafil insan denmez de ne denir?
Şöyle ki, kâfiri pirincin içindeki siyah taş, münafığı ise beyaz taşa benzeten söylem ne kadar da gerçekçidir halbuki. Kıssadan hisse, o beyaz taş dişini kırdığında anlarsın ancak gerçekliği.
Ülkemizde siyasi dönemlerin meydana getirdiği gelgitlerin, çalkantıların da tesiriyle o kadar kolay nefret, kin, husumet serpilip boy vermekte, vermiştir de. Bir de bunu zahire göre hükme bağlayıp, heyecan ve hamaset dozu yüksek nutuklar irat edeceğiz öyle mi? İnsan şaşar böylesine. Sonuçları da hüsrandır çok defa.
Nihayet, yaşadıkça kaç defa fikrimiz değişmez mi? Unutmamalı ki, ancak ölüler nettir. Yaşayanlar brüttür, efendiler! Gelecekte insanlar, olaylar hakkında fikrinin değişmeyeceğinin garantisi var mı? Mezarlıklar son sözünü söylemiş insan dolu. Oysa hayatta olan insan yanılmadığını, ilerde fikir ve intibalarının değişmeyeceğini nasıl garanti eder?
İster dini kavramların lafzi hallerini somut insan varlığına birebir giydirin, ister siyasi görüşler üzerinden insanları dalalette yahut hıyanette görün, bu algılamamızda yanılmadığımızın hiçbir garantisi bulunmamakta.
Görünen o ki, kavramlar ve olgular üzerinden yaşamı, dünyayı, toplumu, insanlığı ölçmekten öte bir köy görünmemekte bizlere.
L.T.
YORUMLAR
levent taner
Sevgiler benden de size
Saygı ve selamlarımla...
"Nihayet, yaşadıkça kaç defa fikrimiz değişmez mi? Unutmamalı ki, ancak ölüler nettir. Yaşayanlar brüttür, efendiler! Gelecekte insanlar, olaylar hakkında fikrinin değişmeyeceğinin garantisi var mı? Mezarlıklar son sözünü söylemiş insan dolu. Oysa hayatta olan insan yanılmadığını, ilerde fikir ve intibalarının değişmeyeceğini nasıl garanti eder?"
Yazınızın özeti gibi olan bu paragraftan esinlenerek aklıma geldi:
- "Değişmeyen tek şey değişimdir."( Heraklitos)
- "Bana doğru gibi gelen hiçbir şey yoktur ki yanlış gibi de gelmesin." ( Montaigne )
Kavramları ve yaşananları (üstü kapalı değinerek de olsa) sorgulayan ve sorgulamaya açıklık da bırakan yazınızı 'Günün Yazısı' taltifiyle beraber içtenlikle kutlarım.
Saygılarımla...
levent taner
Ayrı bir yazı hatta yazılar gerekebilir de
Nihayet önemli detaylar sunuyorsunuz özlü yorumunuzda
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duyduğumu ise söylemem dahi yersiz
Saygı ve selamlarımla…
Üstadım, yazınızı biraz muzipçe buldum...
Bir çuval pirinci ortaya koyup, "Haydi bakalım! İçindeki, pirinç şeklindeki beyaz taşı bulun!" der gibi...:)))
O zaman, ben de şu sözü hatırlatıyorum...
"Aşırı adalet, adalet değildir"...
Mesela, bir çocukla bir ızbandutu aynı sofraya oturtup, "Doyurun karnınızı" demek ne kadar adaletli olur?...
Ya da bir alkolikle bir mazbut kişiye eşit para verip, "Helalinden ihtiyacınızı karşılayın" demek...
İster istemez bu muhakeme bizi şuraya getiriyor (getiriyor olsun): Yetkiyi aynı aşamaya gelmiş kişilerden hangisine vereceğiz?...
Kıstasımız ne olacak?...
Haydi, buyur bakalım, çık işin içinden...
Üstadım, hoşgörünüze güvenerek, biraz da ben muziplik yapayım, dedim...:)))
Selam ve saygılarımla.
levent taner
“Aşırı adalet, aşarı adaletsizliktir” sözünün hükmü evet
Arz ettiğiniz hususta bununla ilgili şüphesiz
Yalnız hocam, ben bu örneği teorik bir parantez olarak açtım özünde
Nitekim, Hz. Peygamberin yüzü suyu hürmetine ona malum olan hususlar vurgum bu bağlamda idi, bağımsız önermeler değil yoksa
Yine bir çocukla izbandut örneğiniz karşısında tam dut yemiş bülbüle dönüyordum ki, yazımın üstünde paylaştığım resmi hatırladım birden
Hani maymunla diğer canlıları ağaca tırmanmak üzerinden yarışa tabi tutamayacağımız noktasında
Kuşkusuz karikatürist yönünüz sizi incelikleri yakalamak noktasında öne geçirebilir de
Nihayet hocam
Katılım ve katkınız her dem değerli
Şükran hislerimle birlikte
Saygı ve selamlarımla…
Naçizane yazımı günün yazısı olarak değerlendiren kıymetli "Edebiyat Kurulu" başkan ve üyelerine şükranlarımı sunarken; gerek sayfama ziyarette bulunmak nezaketi gösteren gerekse güzide beğeni ve yorumlarıyla sayfamı taçlandıran değerli hocalarımı da saygıyla selamlıyorum
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
/Esen kalın...Hoşça kalın/
Herkes şu anda bilim adamı edasında...
Gücü eline geçiren kral tahtına oturuyor.Ìnsanların duygularıyla,düşünceleriyle alay ediliyor,nerdeyse tüm değerlerimiz yok olma noktasında.Insanlık adına utanç taplosu çiziliyor,kimsenin sesi çıkmıyor.
Biz bizi,kendimizi unuttuk.Askıda asılı kaldı insanlık.
Emeğinize,yüreğinize sağlık ,sağlıklı,mutlu kalın...
Sevay tarafından 16.12.2020 10:39:57 zamanında düzenlenmiştir.
Sevay tarafından 16.12.2020 19:18:39 zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Katılım ve katkınız değerli kuşkusuz
Teşekkür ederim
Saygı ve selamlarımla...
Güne eşlik eden değerli kaleminizi kutluyorum dost yazarım.
Etkin anlatımızın daha çok insana ulaşacağını bilmek mutlu etti.
Sonsuz saygılarımla Levent Bey
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
"Mezarlıklar son sözünü söylemiş insan dolu. Oysa hayatta olan insan yanılmadığını, ilerde fikir ve intibalarının değişmeyeceğini nasıl garanti eder?"
...
evet katılıyorum, çok doğru bir tesbit ve bir çok doğruyu dile getiren güzel bir makale kaleme almışsınız
dilerim çok okunur ve faydalanabilir
tebrik ediyorum günün yazısını
saygılarımla...
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...