- 418 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AY TUTULMASI
AY TUTULMASI
Deniz şimdi kıyıları dövüyor, veranda da oturmuş kırmızı şarabımı yudumluyorum. Yazın bu sıcağında tam tekmil kıyamet habercisi gibi gözümün önüne gelen bu adam, -ilk defa yağmur bulutunun gözlerinden dökülecek kızgın ışık sağanakları kesilene kadar, umutlarımızın üstünde şimdi yarı çıplak bu kırmızı çöl yangınları gündüzü kuşatırken geceye selam sallıyor- dedi ve kayboldu.
...
Bardağımı kayan yıldızlara kaldırdım, dilek tutanların dilekleri gerçekleşsin diyorum. Şimdi yıldızlar teker teker kayıp gidiyor karanlığa mum içiriyorlar her şeye inat.
Sarhoş kalkıyor tüm bedenim ateş böcekleri renklerini ödünç veriyor şimdi yıldızlara. Gün devrildi devrilecek ay ise yerinden çıktı çıkacak. Dalgalar kıyıları daha şiddetli dövüyor rüzgar körkütük sarhoş gibi verandayı sökecek cinsten. Sürünerek geçiyor acelesi var gibi gecenin tünellerinden. O sonsuz ışık şimdi renk değiştiriyor.
Kısa dalga radyomda Ahmet Arif kendi sesinden “Ay Karanlık” şiirini okuyor şimdi. Maviye maviye çalardı gözlerin, yangın mavisine rüzgarda asi diyor… Sanki şu an geceyi tarif ediyordu. Şairin sesine ses katıyorum. Muş tütününden bir sigara yakıyorum. Gece bu kadar etkilememişti beni. Sigaramın dumanına sarıyorum hayallerimi, ay karanlık ama yıldızlar rehberliğinde zulamdaki gizleri gönderiyorum. Koca bir hayatı bir şiir kitabına sığdıran ve bir geceyi bu kadar anlamlandıran şaire öküz gözü şarabımla kutsuyorum.
Ay şimdi uzak, düşlerimiz kadar. Kana bürünüyordu kışkırtıcı bir renk. İnsanlarda deli düşünceler.
Yolun üstündeki ahşap evin avlusunda koca bir gürültü geceyi sardı. Bu teneke sesi gürültüyü anlamlandırmaya çalışıyorum. İnsanların dinlenmeye çekildiği bu saatlerde bu kakofoni.
Bağdaş kurup oturmuşken verandanın üstünde mavi kubbe renk değiştirirken, ruhum şimşek ışıklarıyla sökülmüş bir ceset sessizliğine büründüm şimdi. Gönlümün yorgun kıpırtılarını, teneke sesleri döverek geceden kovuyordu buralardan. Çıktım üst kata bu densiz kimdi diye. Halen savaş davulcusu gibi daha sıkı vuruyordu ki arkasından birkaç el silah sesi. Ortalık şimdi savaş yeri. Çıktığım yere inip kapamak kulaklarımı bütün bu olan bitene. Ya da çıkmak sokağa. Yorgun ay ışığıyla kanlar gökkubeye sızıyordu. Dalgalar kördüğüm hemen ötede. Doğanın sesleri insanın sesleriyle bastırılıyordu.
Komşu Ramço daha güçlü vuruyordu tenekesine. Arkasından onu takip eden birkaç silah sesi. Yoğun geçen günden yorgun gecen bir gecenin fırtınası içinde kaldım. Göğüs gögüse çarpışacaktım kuşandım gittim Ramço’ya.
Ramço yanında birisiyle de sohbet ediyordu. Elinde bir sopa önünde vita yağ tenekesi dövülmemiş hiçbir yanı kalmamıştı. Halen sağlam yerlerine vurarak sesi uzatıyordu gecenin içinde bir çığlık gibi.
Ramço beni görünce tenekeye vurmaktan vazgeçti. Bana doğru geldi. İyi geceler dedim.
O da “İyi geceler hocam, orkestramızı dinlemeye mi geldin?”
Bende “He öyle sanki akort sorununuz var. Birisi çok tiz öbürü çok bas, ortasını bulmanız lazım kulaklarımızı tırmalıyor,”
Öyle mi hocam? Hiç düşünemedim. Elindeki tokmağını ve davulunu bıraktı. Bir kütüğün üstüne oturdu. Birinci sigarasını yeleğinin cebinden çıkarıp yaktı. Ben de yanına oturdum. Fazla varsa bana da ver, dedim.
“Hocam bu öksürtür” dedi. Çalgı ekibinden Bahtiyar da geldi. O da tüfeğini yana koydu bir sigara da o yaktı. Birlikte geceye üfledik. Ayın kanlı haline bakarak. Şeytanlar güçlü çıktı. Bırakmıyorlar ayımızı. Ama sesimiz gür değil eskisi gibi. Neydi o zamanlar karşı köyler bizi duyardı biz de onları. Esahtan bizimle konuşmak için gelmedin değil mi?
Ne diyeceğimi şaşırdım. Sigaramı uzunca çektim. Bırakacaktım ki bir öksürük tuttu beni. Söyleyecek sözün çokluğu mu yoksa gecenin içinde insan olmanın yokluğu mu? Buna gerek kalmadan yine sözü aldı.
Ay’a hep birlikte bakıyoruz yine. “Ay iyice kanlandı şeytan kan akıtıyor.” dedi ve sonra -Allah sonumuzu hayır etsin emi.- Sigarasından bir fırt çekti sonra sanki kesmedi uzun soluklu bir fırt daha.
Ben boş durur muyum sigaramdan yine çektim ama yine öksürmeye başladım.
Ramço, “Helal helal,”
“Ya Ramço şu aya bakar mısın nasıl bir renk aldı. Bu doğa beni çok ürkütüyor,” dedim.
“Hocam işte ben o ayımızı kana bulayan şeytanı korkutmak için sesler çıkarıyoruz. Bırak git bize elleşme diye seslerle karşılık veriyoruz.”
“Yaaa bütün bu şamata onun için miydi?”
“Tabii, öyle.” dedi. Daha sigarası bitmeden diğerini yaktı.
Bana da uzattı. “Ramço anladığım kadarıyla bu gece aya beni kurban etmek istiyorsun. Dayanamaz ölürüm herhalde öksürükten,” dedim.
Ramçonun o pis gülüşüyle bende bir keyiflendim. “Sahi mi diyon hoca? Ay kurban ister doğrudur ama bunu ben değil o belirler.”
“O zaman bu gürültü niye doğa her şeyin belirleyicisiyse?” dedim.
“Öyle deme hocam, bizim de bu işten rahatsız olduğumuzun bir ifadesi olarak ben onu yapıyoruz sadece.”
“Sen de iyice yoruldun görevi yapmanın huşusu içinde geceyi yeniden bu saatte delmezsin değil mi? Bak deniz dalgalarıyla karanlığı çınlatıyor şimdi. Bu kanlı ay tutulmasını birde benden dinlemek ister misiniz?” dedim.
–Kanlı Ay Tutulması Dünya’nın gölgesinin Ay’ı tamamen karanlığa bürüyerek Tam Ay Tutulması yaşandığı zaman gerçekleşir ve bu sebeple Ay kırmızı renk görünür. Kanlı Ay Tutulması yalnızca Ay’ın dolunay evresinde ve Ay Tutulması sırasında yaşanır. Bu esnada Dünya’da Güneş’in yeni doğduğu ve battığı yerlerdeki Güneş ışıkları Ay’ın yüzeyine ulaşır.- Bunu istersen bir ara şekillerle anlatayım.
“Sahiden Ramço zeytinyağı üreticisi olarak bu vita yağlarını halen kullanıyor musunuz?”
“Ya hocam sorma bu vita yağıyla yapılan böreklerin tadı bir başka oluyor.”
Artık ayrılma vakti ayda kendi haline dönmeye başlarken bende evime dönüyordum. Radyoyu açık, bir bardak kırmızıyı masanın üstünde bırakmıştım. Gecenin kan kırmızı şarabı da karanlıkta yok olmak üzereydi. Eve geldiğimde radyoda;
Ay akşamdan ışıktır
Yaylalar yaylalar
Yüküm şimşir kaşığıdır
Dilo dilo yaylalar diyordu şarkıcı. Sanırım 21 gün kısa dönem askerler için şimdi türkü ezberleme vakti.
Radyoyu kapattım, bardağımda kalanı yudumladım. Gökyüzüne baktım. Ay eski haline döndü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.