- 616 Okunma
- 5 Yorum
- 5 Beğeni
650 - AHBAP
Onur BİLGE
"Ahbap,
Dün sana, İskele ve deniz hakkında eski zamanlara ait bilgileri Kaptan’a sorup öğrenip de yazacağımdan bahsetmiştim ya… Bugün benim fakirhaneye geldi. Narla mandalina da getirmiş bahçesinden. Öğle sonuydu. Hava bol güneşli… Benim avluda oturduk, güneşlendik. Epey bir kaynattık, ordan burdan!
Bizim çocuklardan da gelenler oldu. Hemen geçtiler işlerinin başına. Çaktırmadan hem çalıştılar hem kulak misafiri oldular. Bazı komik hadiselerden bahsedildiğinde kendi aralarında neler konuştular fısıl fısıl, bilmiyorum ama epeyce kıs kıs güldüler. Bunların malum fıkraları vardır. Biri bir tane öğrenir, ertesi güne kalmaz, ağızdan ağza yayılır, bizim camiadan duymayan kalmaz! Çok yakası açık olmayanlardan bana da anlatırlar. Namussuzlar! Keratalar!
Yalnız, iyi çalıştılar. Çok iş çıkardılar. Diğer çocuklar da pazarlayacaklar. Birlikte yiyeceğiz kazandıklarımızı. Onun için hepsi de gayretli. Ne var işte! Kurulu düzen… Al sana atölye! İptidai de olsa bize yeter de artar bile! Hem el becerisi kazanıyorlar, hem de iyi kötü bir zanaat sahibi oluyorlar. Pazarlamada da tecrübe ediniyorlar. En önemlisi, kendilerine güvenleri artıyor. Kişilik kazanıyorlar paranın yanı sıra. Bir de arkadaşlık, dostluk boyutu var meselenin. Birlik beraberlik olayı… Beraber kazanıp beraber harcamanın tadı… Ahbaplık, en güzeli! Bunların burada edindikleri arkadaşları kadar yakın arkadaşları ya olur ya olmaz hayata atıldıklarında. Çocukluk arkadaşları gibi olmaz, sonradan edinilenler. Kaptan’la benim arkadaşlığım müstesna… Ustaları ve Sırdaş’ları olduğum içim göğsüm kabarıyor!
Unutmadan yazıvereyim, konuştuklarımızı. Kaptan kaçın kurası! Antalya hakkında bilgi mi istiyorsun? Hiç uzağa gitme! Ona sor, anlatsın!
“Eskiden Adalya’da denize girme alışkanlığı yoktu. Çaylarda çimerdik. İskele’de mavnaların tamir edildiği yere Kumluk denirdi. Kumluk, Konyaaltı, Lara, Mermerli, Deliktaş, Kirinos, Yenidünya ve çaylar Antalya’nın çimme yerleriydi.
Mermerli, olduğu gibi ceviz kütükleriyle doluydu. Bir nevi depo görevi yapıyordu o kumsal. Dört direkli yelkenli Arap cerimleri oraya yanaşır, demir atar, Antalya’dan o ceviz kütükleri mavnalarla ona taşınır, İskenderiye’ye gönderilirdi. Mermerli’deki o alan sonraları krom deposu olarak kullanıldı. Oradan aynı şekilde dışarıya krom gönderildi.
Eskiden yüzme bilen çok değildi. Halk de denizde yüzmeye çok meraklı değildi. Antalya’ya sonradan gelenlerden öğrendiler plajlarda yüzmeyi.
Çok önceleri, Mermerli kadınlar için hamam tarzında hazırlanmış. Tabii olarak da korumalı olan o bölüm, çevresi tahta perdelerle çevrilmek suretiyle kimsenin göremeyeceği rahat bir yer haline getirilmiş. Bir nevi açık deniz hamamı… Deniz ortada kalmış.
Biz yüzmeyi Adalar Plajında, can yeleği gibi kullandığımız su kabakları yardımıyla öğrendik. Koca koca su kabaklarından birkaç tanesi birbirine bağlayarak sırtımıza alır, kollarımızın altlarından geçirdikten sonra önden bağlayarak sağlamlaştırır, o şekilde batmadan kolayca yüzerdik
Mermerli’de sabahtan öğleye kadar kadınlar istifade ederlerdi denizden, öğleden sonra da erkekler… Adalar Plajına kadınlar kızlar denize girerlerken erkekler onlara bakmasınlar diye polisler falezlerin üstünden ve Miradorlardan onları uzaklaştırırdı.
Evlerde de doğru dürüst, sağlıklı banyolar yoktu. Hamamlık denilen uyduruk yerler vardı. Gündüz kadınlar, akşam da erkekler hamamlara gider, istedikleri gibi içlerine sine sine yıkanırlardı. Hamam keyfi bayanlar için her yerde aynıdır herhalde. Burası Türkiye! İstanbul’unda da Antalya’sında da Türk adetleri aşağı yukarı aynıdır.
Yazın Adalya’da her yer hamamdır zaten. Genellikle kışın gider kadınlar kızlar. Hamama değil de sanki düğüne giderler. Hanımdan bilirim. Birkaç gün önceden, ne zaman ve kaç kişi gidileceği, orada yemek için neler pişirileceği, kimlerin neler alıp götüreceği kararlaştırılırdı.
Gelin hamamlarında kadro daha geniş, eğlence had safhada olurmuş. Bazı kadınlar, kızlarının yanı sıra epeyce büyük oğullarını da yanlarında götürürlermiş. Diğer kadınlar kızlar ona kızar: “Hanım! Hanım!.. O koskoca çocuk hamama getirilir mi! Oldu olacak babasıyla dedesini de getirseydin bari!” derlermiş. Peştemallarla fıtalarla darbuka veya def önünde oynarlarmış. Hele gelin hamamlarında, inletirlermiş kubbeyi!..”
İstanbul’da da öyleydi. Kadınlar için hamama gitmek, belki de gerçekten yıkanmak için değil, sinemaya tiyatroya gitmek gibi bir eğlenceydi. Bazı toplantılarda hep bir ağızdan konuşulmaya başlandığında, sınıflarda gürültü edildiğinde, hoş bir benzetme yapılarak susturulur ya insanlar… “Susun yahu! Kadınlar hamamına çevirdiniz burayı!..” denir ya… Sen de iyi bilirsin! Anlatmaya ne hacet!
“İstanbul’da, Haliç’te de kocaman motorlu tekneler vardı. Balıkçı tekneleri de çoktu. O zamanlar da kereste taşırlardı mavnalar gemilere. Fener kıyısında, babalığımın asker arkadaşı Ferruh Amca’nın evi vardı. Arada sırada bizi davet ederler, maile onlara giderdik. Orada mavnaların seslerini duyardık. Çok gürültü çıkarırdı onlar.
Eskiden ne kadar güzeldi İstanbul sahilleri! Ağaçlar kesile kesile orman namına bir şey kalmadı. Sarıyer’den yukarıya Kavaklara kadar yeşillik var, o kadar. Dolmabahçe, Beşiktaş, Üsküdar, Kandilli, Beykoz Aşiyan… Buralar hep ormanlıktı. Hele Aşiyan’da asırlık bir ağaç, onun altında da güzel bir kahvehane vardı. Orada oturup çay içerdik.
Taksim’in arka tarafında da Cennet Bahçesi diye bir yer vardı. Oraya Ermeniler, Yahudiler, Rumlar falan gelirdi. Çok güzel, harika bir yerdi! Denizden geçen gemileri seyrede seyrede çaylarımızı içerdik. Cihangir tarafındaki binalar Haliç’i görürdü. Fıstık ağaçları vardı oralarda. Hepsi mahvoldu!”
Kaptan Antalya’nın eski halinden bahsettikçe benim de memleket hasretim depreşti. Ben de işte böyle ona İstanbul’dan bahsetmeye başladım. Epey bir anlattım. O benden daha iyi biliyor İstanbul’u. Avucunun içi gibi hem de… Tereciye tere satmaya kalktım yani, senin anlayacağın… Sonra da bir utandım ki sorma!..
“Ay dolunay oldu mu, akşamları mehtabı seyretmeye Fener denilen yere giderdik. Orada Dilek Kayaları diye bilinen delikli kayalar vardı. Onlara çaputlar bağlayarak dilekler tutardık. Bunu adet olmuş diye yapardık. Allah beni de arkadaşlarımı da affetsin! Biz o zaman böyle şeylerin batıl inanç olduğunu bilmezdik.”
“Kaptan, o kadar çok batıl var ve asırlardır o kadar dikkatle takip edilerek adet adı altında öyle güzel uygulanıyor ki kime sorarsan sor, bunların tamamını tüm ayrıntılarıyla biliyor. Batıla merak o kadar büyük ki asıl önem verilmesi gereken dini konular, onların gölgesinde kalıyor.”
“Maalesef öyle, azizim! Farkında olmadan mutaassıp insanlar da aynı hataya sürükleniyor. Bereket versin ki ben erken uyananlardan oldum. Yoksa heba olup gidecektim! Adetlerimizi yaşatmamız gerek tabii ki ama Allah’a şirk koşarak değil!”
“Ağabey, sana İskele hakkında bir şeyler soracaktım. Yine sözünü kestim. İstanbul’dan falan bahsettim. Konuyu dağıttım. Limanın eski halini öğrenmek isterim. Biraz bahsedebilir misin?”
“Memnuniyetle ama kayda değer malumat istersen, benim evde, babamdan ve akranlarından Adalya’nın onların zamanlarındaki halini dinlerken önemli şeyleri kaydettiğim bir defter olacak. Bir ara sana oradan okurum, maziye dair merak ettiklerini tafsilatlı olarak öğrenmiş olursun.”
“Hani diyorum ki… Senin gitmediğin, gezip görmediğin yer kalmamış, bu cennet memleketin geçmişi hakkında da elimizde bilgi olsun. Bizim liseli çocuklar diyorlar ki: “Yolda sokakta turistlere rastlıyoruz. Üç beş kelime İngilizce Fransızca biliyoruz ama onları etraflıca bilgilendiremiyoruz. Antalya’nın eski zamanlarına ait fotoğraflar falan olsa elimizin altında, o zamanlara ait broşürler falan bulunsa, konuşamasak da onlara verebilir, gelecek senelerde daha çok gelmelerine yardımcı olabiliriz.” Benim de aklıma sen geldin. “Bu işi yapsa kaptan yapar!” dedim. O iş sana havale artık!”
“Benimle tevellüdü aynı olan biladerler var. Onlarla da bir konuşayım. Bu dediğin iş beni aşar. Kendi aramızda bir cemiyet kurarız. O zaman olur. Hem daha iyi olur. Benim bildiğim kadarıyla İskele’de her iskele olanlar vardı işte! Gemiler, gemiciler, tayfalar, balıkçılar, kayıkçılar, kıyı kaptanları, tekne yapım ustaları, meraklıların, eşin dostun kaynadığı bir yerdi. Bir buluşma, hava alma yeriydi. Canı sıkılan İskele’ye inerdi. Hele gemi geldiyse… Geleceğini, daha açıklardayken öttürdüğü düdüğünden anlarlardı. Çok gemi gelirdi.
İskeleden Beydağlarının harika bir manzarası vardır. Seyrine doyulmaz! Hele güneş batarken… Sırf gurubu seyretmek için gelenler olurdu.
Nüfus elli bin ya var ya yok… Adalyalılar nereye gidecekler! Avuç içi kadar şehir! Akşamları çoluk çocuk İskeleye inerler, kayalıklarda oturur, serinlerlerdi. Dönüşte de “İyi oldu. Deniz havası aldık en azından!” derlerdi. Sahilde yaşayanların vazgeçemeyecekleri yosun kokulu, nemli bir havadır o memleket denizinin havası! Deniz kenarının tek eğlenceliği de kabak çekirdeği çitlemekti. Mendireklerin keyfi öyle çıkardı. Sinema paralı, İskele parasızdı.
Bildiğin gibi etrafında meyhaneler, üstünde Mermerli Gazinosu, yukarıda meşhur asırlık lokantası var. Buralar dolar taşardı. Yine de pek fark yok. Halen epey işlek…”
O tam manasıyla bir Adalya sevdalısı... Bir başladı mı anlatmaya, hızını alamaz! Susmak bilmez! Akşam yemeğe misafirleri gelecekmiş. Onun için erken kalkmak zorunda kaldı. Arkası da başka zamana kaldı.
Sen de hoşça kal şimdilik! Buluşmak üzere...
Usta"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 650
YORUMLAR
Bozok kızı isimli yazarda hamamdan söz etmiş aynı gün yazısında . Siz de ikisi de siz misiniz yoksa, çimmek kelimen anlamına bilen var mı doğal olmuş, Şimdilerde Antalya da Alanya da kadınlar için kapalı özel plajlar yapılmış
Taksim cennet çay bahçesinde denize nazır bende çay içtim çok güzel manzaralı bir yerdi.
Heybeli'de çalıştığım için eğer gece ise; mutlaka adanın güney tarafında dolunay olduğunda mehtabı seyre giderdim.. Şairin dediği gibi gerçek güzeldi yalnız dönüşte Martıların boya badanasına yakalanmakta vardı.
Eyüp sultandan Fransız şairin Pierre Loti aşık olduğu golden horna "altın boynuz" çıkıp haliçi seyretmek...
Sayende bayağı eskilere gittim. Teşekkürler...
Onur BİLGE
Öyküler alıp bir yerlere doğru gidiyor. Çok güzelmiş eski zamanlar. Sevgiler Onur Bilge.
Onur BİLGE
Onur BİLGE
...Dİ...DI ile biten güçlü cümleler.
Alıp götürüyor okuyanı eskilere.
Yaşamasam da çok iyi biliyorum o yılları.
Kalemine yüreğine sağlık sevgili ONUR