HÂY' DAN GELEN HÛ'YA GİDER
"Hay’ dan gelen Hû’ ya gider"
(Stefan Zweng’ in Olağanüstü Bir Gece kitabı üzerine bir inceleme yazısıdır.)
Viyana’ da bohem hayat yaşayan, elit tabaka miraszâde/miraszedenin dönüşüm hikayesi diyebiliriz. İç dünyası ile yaşamındaki zıtlıklar; zilletdeki asiller ile alt sınıf arasındaki farklılıklar ... Roman kahramanını gerçek asil yapan o gece... unutmamak için öncesi ve sonrası ile kendini, hayatını, hayatındakileri, yaşam tarzını sorgulayarak kaleme aldığı satırlar.
Kitabın başında ifade edildiği gibi bu kitap, Friedrich Michelle Wn.R. adlı bir Avusturya subayının bir gün içinde hayatının akışını alt üst eden bu olağanüstü geceyi unutmamak için kaleme alınmış. Bu subay gerçekten var mı yoksa Zweig’ in kurgusu mu hâlâ şüphedeyim. Zweng kitapta sadece bir kez adı geçen subayın yaşadıkları üzerinden değil de kendi fikirleri doğrultusunda yazmışsa bu adı gibi muhteşem kitabı ve içindeki dönüşüm satırlarını ayakta saatlerce alkışlayabilirim.
Kitabı bütünüyle anlamak, içine girmek için sabaha dayanan geceyarısı saatlerini kollamak gerekmiş meğer. Ve bir de bohem hayatla başlayan satırları sabırla tüketmek bu hayatın uzağında olanlar için zor gelecektir kuşkusuz. Sonrasında tıpkı o olağanüstü gecedeki farkındalıklar gibi bir bir eteginize düşüyor muhteşem satırlar.
Kitabı bitirdikten sonra ilk yetmiş sayfayı tekrar okudum. Yüz on sayfalık bir kitap ilk yarısından sonra bu kadar muhteşem bir hâl alıyorsa ben neden kendimi fragmanı bile izleme rekorları kıran bir filmin ilk yarısında sinema salonunu terk etmiş gibi hissetmiştim ki? Kaçırdığım bir şeyler olmalıydı mutlaka .. tekrar okumam, içine girmem gerekti.En azından beni büyüleyici satırlara kadar.
"Tamamıyla bomboş geçip gitmiş olan bütün yaşamım birdenbire geriye doğru akmış ve gırtlağıma kadar dayanmıştı" cümlesine irkilip gayri ihtiyari boğazımı yoklamam boşuna değildi.
Bir anda roman kahramanına bürüyor okuyucuyu ...mesela;
" ...sadece yaşamla ölüm arasında sıkışmış saniyelerin sağladığı olağanüstü bir berraklıkla her şeyi görüp, tüm olasılıkları düşünmüştüm." Neydi onu bu derece derinlere indirip, hiç görmediği farkındalıkları gösteren?
Çok alıntı yapilacak satırlar vardı daha şüphesiz ama hikayenin büyüsü bozulmasın diye paylaşım yapmadım özellikle. Zaten incecik bir kitap.Merak eden alsın okusun .
Bazı kitapları kitaplığımda var diye okurum, varsa vardır bir sebebi diyerek ilk yarısında boğulduğum kitaptan dirilerek çıktım.
Vicdan muhasebesi her kitabında olduğu gibi bu kitapta da doruklarda işlenmiş. Gururun, kibrin, sözüm ona bohemligin gönül insanı olmakla devşirildigi satırlarda selam dahi vermeye tenezzül etmediği bir kapıcıdan dinlediklerini " Hamlet’ ten daha acıklı, daha sahici ve daha etkileyiciydi" derken elit tabakanın kendisini toplumdan nasıl uzaklaştırdığını gözler önüne seriyor.
Daha fazla umut ve mutluluk yaymakla, insanlara neşe saçmakla korku ve kaygıların giderildiğine şahit oluyor, görüyor, gösteriyor o gece. Çiçeğe, böceğe,ata, köpeğe merhametle dokunması ilk kez yaptığı şeyler.
Diyojen’ in elinde fenerle adam aradığı gibi insan aramaya çıkıyor o gece. " Neden hiç dilenci yok" satırlarını okurken şimdiki bize çevirdim gözlerimi. Kitaptakinin aksine "Ortalık dilenci kaynıyor" diye sitem ediyorduk her birimiz. Bu kitaptaki kahraman, vicdan muhasebesi akabinde iyilik yapmak için adam arıyordu biz ise yapmamak için bahaneler üretiyoruz.
"Hayatıma hakim olan bunalticilik, korkaklık, boşluk, haksız kazanç edinmemin kefaretidir" diyor mesela....
Hangimiz/ kaçımız bunalımlarımıza böyle gerekçe sunabiliriz?
Geceyi ise " yalnızlığın o gürültülü ama kasvetli mekanı" olarak tanımlıyor.
"Ne mucizevi bir şeydi yalnızlar/ kendi içinde hapis olmuşlar için bunu bilmek, korkuları karşısında her zaman tutunabilecegi herhangi bir şeyin olduğunu hissetmek."
O gece kitap kahramanını yalnızlığın dibine vurup tekrar yüzeye çıkaran unuttuğu şeyler vardı. Gururunun engeline takılan şeyler. Şefkat, merhamet, güleryüz, iyilik gibi mesela.
"Gururum yepyeni duygular tarafından ezilmiş, çiğnenmiş, püskürtülüp gitmişti"(syf86)
"Kendimi toparladım"(syf97) derken de "yıldızlar yukarıdan aşağıya ışık saçıyor" derken de ümit aşılıyor.
"Ben mutluysam, neden sen de mutlu olmayasın" satırlarıyla "Hây’ dan geleni,Hû’ ya vermenin fazileti hiç bu kadar güzel ifade edilmemiştir.
Çoğu sözüm ona din aliminin tumturaklı bir ton lafla anlatmak istediğini bir gecelik yaşanmışlıkta adı gibi olağanüstü bir üslupla anlatılıyor bu kitapta.
Usta bir yazar, usta bir aktör gibidir. Kahramanlarını özenle seçer, istediği kılığa sokar, rollerini hakkını vererek oynatır.
Daha önce okuduğum üç dört kitabı neredeyse kendini tekrar eden bir yazar hükmünü verdirmisti bana.Ama bu kitapla artık Stefan Zweng gözümde bir " intihar özendiricisi" olmaktan çıkmıştır.
Hayatın tadına varmanın, iyilik yapmanın, dünyadaki her şeye değer vermenin hatta selam vermenin hatta hâl- hatır sormanın farkındalıklarını cesurca dile getirdiği ve özendirdigi için, gururun, kibrin nasıl kırıldığını gösterdiği için okunmaya değer. Ülkü Kara/11.12.2020
Saat:21:04