HAYAT GIDIKLANMAYA BAŞLADI YİNE
EYLÜL 2004
HAYAT GIDIKLANMAYA BAŞLADI....
Sesini duyuyorum uzağımdan... hayat gıdıklanmaya başladı yine... değişenlerin yerine koyduklarımdan sanki pek de hoşnut değil.. kurcalıyor bazı şeyleri.. yanlış parçaları ısrarla yerine oturtmaya çalışan zavallı puzzle oyuncusu... ben değilim yaratmaya çalıştığın... aykırı bir benlik durmuyor bu ruhta... sıradanlaşmak da pek mümkün değil.. arada bir yerlerde buluşmalıyız seninle... ortası yok mu bunun??? Hayat, dalga geçme benimle !!!
Kimlik arayışında tanıştım kendimle... Oysa hep ‘kimliksizim’ deyip durmamış mıydım?? ZAMAN.... nasıl da belirsiz değil mi? Belki iki ay öncesine kadar ben bile tanıyamazdım parçalanmış yüzümü.. Şimdi de net değil, boşa karışmasın aklın... Ama ışığı seçebiliyorum artık... Kaybedişin eşiğinde, nasıl da bocaladığımın farkına vardım. ‘Hiç’ olmak gibi bir ütopyam vardı... yerine başka şeyler koymaya çalışıyorum şimdilik... ‘herhangi bir şey’ olmak gibi mesela.. söyleyeceklerim bitmedi daha...
İZLİYORUM SENİ.....
Korkmadan yaşayabilmek adına vazgeçtiklerimi çıkartıyorum sandıklarımdan... Umurumda olmadan.... senden korkmadan.... ölüme teslim olmadan... açıldığım kadarıyla bana kafi geldi yaşadıklarım... çünkü tümü anlamsız ve kaybetmeye mahkum olanların yapacakları şeyler.. ama oyun bitmedi henüz... izliyorum seni hayat... elbet bir açık kapı bırakacaksın bana da... eskisinden daha güçlü dikileceğim karşında... Belki bir aşk sunacaksın bana, camdan bir tepsinin içinde... Belki varoluşumun anlamlı bir açıklamasını buldurmakta karar kılacaksın... Belki sen hiçbir şey yapmayacaksın... Kendiliğinden olacak her şey..
EKİM 2004
ZAMANI GELDİ....
Şimdi sana sesleniyorum ey sevgili.... Gelişiyle her şeyi değiştiren ve bu yarım kalmış ruhu tamamlayan sevgili... Artık seni izliyorum... Tebessümündeki ışığı... Aniden yüreğime dokunuşunu ve ruhumu doyuruşunu... İnan, bir mucizeyi izler gibi izliyorum...
İşte bu sonu bitimsiz maviliğe açılan masalın kahramanları olduk seninle... Ver elini güneş, ver elini mavi, ver elini aşk... ellerinde küçülüp kaybolmak geçiyor içimden... sonsuzluğun bu muğlak ve dolambaçlı yollarını düzleştiren, dokunduğu her yeri ( ki çürümüş uzuvlarım var biliyorsun) güzelleştiren asil ruh... Kesişen yörüngelerimiz bizi ‘bir’leştirdi. Şimdi, sen nefes almadan nefes alamayacakmışım gibi hissediyorum...
Zamanı geldi.... Güne yanında, gülümseyerek uyanma halleri var şimdi günlüğümde... gün içi (bolca) seni düşleme nöbetleri... saatlerin bir türlü mesai bitimine kavuşmaması sendromları... telefon her çaldığında ‘arıyor işte’ diye yerinden zıplamalar... ve sonunda geceye koşan gün, gülümseyişine koşan ben.. Zamanı geldi... Ruhunu ruhuma karıştırıp, herkesin ayrı söz (ya da düş) coğrafyalarında tanımladığı ‘mutluluk’ tariflerine bir yenisini daha katmanın zamanı geldi... Buzdolabının üzerine yapıştıralım... Mıknatısla metal arasında kalsın aşkımız; ellerimizle yüreklerimiz arasında, seninle benim aramda...
DÜŞ MÜSÜN YOKSA GERÇEK Mİ?
Tesadüfler, bazen hayali imgeleri bile gerçek kılabiliyor... ‘Düşledim ve oldu’ mu desem, yoksa aramızdaki bu garip çekim, zaten özümüzde yıllardır vardı da keşfedebilmek için karşılaşma anımızın gelmesini mi bekliyordu desem ?
Sen anlatırken, su olup akmak istiyorum gözlerinden içeri... Sonra sesinin armonisine karışıp kıvrılarak kaybolmak dimağında... İki kişilik bir dünyanın kapısından içeri girdiğim anda anladım; sen bir mucizeyi ya da bir ütopyayı gerçek kılabilecek kadar düşsel bir imgesin.. Ne kadar çelişik bir ifade değil mi? Ama aşkı yaratan karmaşa değil mi? Düşle gerçek sevişmeye başlamadan ortaya çıkmaz aşk... Senin yüzünde belirmiyor mu o çocuksu ve kırılgan ifade... Ardından korkuyla karışık hayranlık duyduğum zekanın işaretçisi o mimikler de sana ait... Belki aşk kapımızı tıklatmaya başladığından beri biraz tedirginim. Çünkü uyanacakmışım gibi geliyor bazen.. Düş mü yoksa gerçek mi olduğunu anlayamadığım zamanlarda korkuyorum, ya sadece hayal ediyorsam seni...
Ne olur çimdikle beni... Gerçek olamayacak kadar güzel bu yaşananlar...
..........................
düşe düştüm
ardından gerçeğe aydım
ama anladım ki
sen zaten görebileceğim en güzel düşsün ...
..............................
Ayşegül Metin
28.10.2004
NOT : Bu yazının muhtelif kişiler tarafından bazı internet sitelerinde bilgim haricinde çalıntı olarak kullanıldığını gördüm. İlk olarak 28.10.2004 tarihinde www.sevgibahcesi.com adresinde yayınlanan yazımı şimdi edebiyatdefteri okuyucuları ile de paylaşıyorum.
YORUMLAR
benim diye bir sitede yayınlamış
http://www.sevgiliye.net/sevgi-ask-denemeleri.asp?haber_id=116854370
Osman SAYHAN
isterseniz buradan irtibata geçebilirsiniz,
mail adresi - [email protected]