- 694 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Mafya Babaları ve Öğretmen
Öykümün birinci bölümünde unutamadığım ve yaşamımda önemli bir yere sahip olan Öğretmen adlı kitapla ilgili bir bilgi bulamadığımı anlatmıştım. Boynuz kulağı geçer demiş atalarımız. Oğlum, öykümü okumuş olacak ki, kitapla ilgili yetesiye bilgi toplayıp bana gönderdi. Yazar Jack Lynn Amerikalı, kitabın orijinal adı, “The Professör. Ve 1971 yılında dilimize çevrilmiş.
Kitap hakkında hayli yorumlar yapılmıştı oğlumun gönderdiği dokümanlarda. Bir danesini ilginç diye aldım: Emekli öğretmen anne-babanın çocuğu şöyle bir not düşmüş. “Anne ve babam öğretmen oldukları için anneme tanıttığınız kitabı aldım. Yaşına rağmen annem; kitabı eline aldı bir daha bırakmadı. Rekor zaman içinde 406 sayfalık kitabı üç günde bitirdi. Ve ‘Keşke öğretmen olduğum zamanlarda bu kitabı okuma şansım olsaydı.’ Deyi hayıflandı. Ki, hastaydı. Nekahete dönemi içindeydi.”
Kitabı okuduğum yıllarda çiçeği burnunda bir öğretmen olduğumu yazmıştım. Demek ki, ben kitabı emeklilik yıllarında okuyan meslektaşıma göre şanslıymışım! Çalıştığım köy okulunda 14-15-16 yaşlarında öğrencilerim hatta 17 yaşında bile bir öğrencim vardı. Yaşları, yönetmelik maddesini zorluyordu.
Bir öğlen teneffüsünde erkek öğrencilerin arasında sürtüşme olmuş. Erkek öğrenciler diyorum. Okulun açıldığının ikinci yılı bağladı meslek yaşantım. Sadece iki kız öğrencim vardı sınıfta. Evet, kavga az boz değilmiş. 16 yaşında olan bir öğrencim kendisinden yaşça küçük öğrencimin nişanlısına küfretmiş.
Küfür kabul edilir mi ağabeylerinin tabancasız dolaşmadığı Doğu Karadeniz Bölgesinin içlerinde. Nişanlı delikanlımızın(!) Allah’tan tabancası yokmuş yanında. Eline aldığı bir değnekle büyük çocuğa birkaç değnek giydirmiş. Araya diğer öğrenciler girmiş. Kavganın dumanlarının yükseldiği anda yanlarına gittim. Adlarını henüz öğrenmiştim. Sorunların konuşma ile çözmek gerektiği… Bağlamında sözler ettim. Ortam sakinleşti. Yanlarından ayrıldım. Paydos saatinde öğrenciler evlerine giderken bir öğrencim yanıma yaklaştı.
“Öğretmenim; Recep, sizin Hasan’dan korktuğunuzu, onun için O’da dayak atamadığınızı” söyledi. Kavga mahallinden ayrıldığımda bana küçümseyerek bakışlarının nedeni anlaşılmıştı. Hafızama kaydettim durumu(!)
Biz, mafya babalarının çocuklarına ders veren öğretmenin çalışmalarına dönelim. Toplam üç delikanlı ile dersler sorunsuz başladı. Hatta ilk haftalar öğretmenimizin mafya babalarının çocuklarını okuma teklifi aldığında içinde oluşan kuşkuların ne derece yersiz olduğunu düşündü!
Mesleğindeki yetkinliğiyle, insanlığın geçirdiği olayları şiir gibi anlatıyor; öğrencileri de anlatılanları masal dinleyen okul öncesi çocukların masumluğuyla dinliyorlardı. Büyük keşiflerden, uygarlığın yolunu açan kilisenin baskısının nasıl kırılıp insanlığın laik anlayışı yakaladığı çalışma odasına getirdiği dokümanlardan da yararlanarak derslerini sıkıcı olmaktan kurtarıyordu.
Kilisenin egemenliği orta çağ karanlığında nice insanların suçsuzca Engizisyon Mahkemelerince cezalandırıldığı, kadınların ateşte yakıldığını anlatır. Amerika kıtasına gelen dedelerinin güçlü bir devlet kurduklarını, Amerika’da da bilim insanları yetişip buluşlarıyla insanlığın mutlu yaşamada katkı sunduklarına; Benjamin Franklin, Edison… benzeri bilim insanların buluşlarını örneklerdi.
İlk haftalarda öğretmenlerinin bilgi birikimi, işlediği derslerdeki konulara hâkimiyetinin yaydığı olumlu hava yavaş yavaş dağılmaya başlar. Upuzun fasulye sırığı boylu öğrencilerin, babalarından aldıkları vahşi saldırgan genler hareketlenmeye başlar. Derslerden sıkıldıklarını her hareketlerinden belli ederler.
Öğretmenin sıkı disiplini tahammüllerini aşmıştır iyice. Bir gün, ikisi arkadan kollarına sarılır, üçüncü öğrenci öğretmeni yumruklamaya başlar. İşin şaka tarafı yoktur. Ani bir reflekse silkinen öğretmek kollarını kurtarır. Uzak doğu sporları yapmasının avantajıyla kısa sürede doğduklarına pişman eder. İkisi ağız burunlarından akan kanları ellerinin tersiyle silmeye çalışıp olayın şaşkınlığıyla tabanda biriken kanlara bakarken üçüncüsü karnına yediği öğretmen tekmesinin acısıyla kıvranır durumdadır.
Kürsüsünün yanına çekilen Öğretmen, kahramanlığa soyunan mafya evlatlarını seyrederken kendinden emindir. Anlaşmalarında ders araçlarının içine cennetten çıkan aletin konulacağı da vardır. Konuşmaya başlar:
Adam oldunuz(!) Geç kalmayın; gidip babalarınıza öğretmeni dövdüğünüzü anlatın. Artık birer kahramanız biz (!) demeyi de unutmayın. Bu önerimi kabul etmiyorsanız; kılık kıyafetinizi düzeltin derse devam edelim. Öğrenciler ikinci öneriyi kabul eder.
Ne yalan söyleyeyim, içlerinde nişanlı öğrencilerimin bulunduğu sınıfımda cennetten çıkma yöntemi kullandım zaman zaman. Sadece kavga ve küfür edenler nasibini alırdı. Köy kültürü alan benim gibi gençler kavgadan korkmaz kolayca. Okuduğum öğretmen romanını böylede bir etki bırakmıştı bende. Buna karşın ders konuları anlatırken elim kalkmamıştır hiçbir öğrencime. Mesleğimin ileri yıllarında Aliye Izzetbegoviç gibi fikirlerimle karşı çıktım tüm çözümsüzlüklere.
Bir kez daha fiziksel temassız sürtüşmeler yaşanır. Şiddet karşıtı, barışsever fikirlerinin verdiği coşkuyla; etkili ikna yöntemleriyle öğretmen her sürtüşmeyi şiddete başvurmadan çözüme kavuşturur. Barışın yüce güzelliğini, babalarının gittikleri yolun sonunun kanla, barut kokusuyla bittiği gerçeğini öğrencilerinin hafızalarının en alt bölümlerine mıhlar.
Öğrencilerin eğitime başlarken ele avuca sığmaz davranışları efendiliğe, centilmenliğe evrilir. Çalışma ayları bitmek üzeredir. Öğretmenin mafya babaların çocuklarıyla başarılı çalışmaları basında da yerini alır. Öğretmen Sam Amca’nın ülkesinde bir kahramandır.
Mafya, fıtratında var kanun dışı işler yapmak. Karıştırmak isterler pis işlerine öğretmeni. Nasıl olsa dürüstlüğü tavan yapmıştır. Kimse kuşkulanmaz mafya vari işler yapacağına. Karşı çıkar tüm önerilere. Hayal edemeyeceği maddi öneriler sürerler. İkna turlarında verecekleri görevin inceliklerini de anlatarak öğretmenin elinin öneriyi kabul etmeye mahkûm olduğu inancını dikte ederler.
Ve öğretmen bu kez son bir ders vermek ister mafya babalarına. İçeriğini öğrendiği mafyanın büyük vurgununu kamuoyu önünde basın toplantısıyla açıklayacağını söyler. Gün ve saat verir.
O gün gelir. Gazeteciler, naklen yayın araçları ve muhabirlerin önündedir öğretmenimiz. Büyük hazırlık yapılmıştır. Yapacağı açıklamanın teferruatını ezberindedir. Yılların kendine verdiği güvenle konuşup toplumun mafya belasından kurtulmasının yolunu açacaktır.
Fakat eyalet yasası netameli işlerde konuşmacının konuşmaya başlamadan önce; “Öldürülmekten korkuyorum. Bildiklerimi açıklayamam” diyerek ağzına kilit vurma hakkı vardır.
Mafya babaları bir araya toplanmış viskilerini yudumlayıp purolarını tüttürmekteler. Olayı televizyondan takip etmekteler. Hallerinden gayet memnunlar. “Ötemez derler öğretmen” kendi lisanlarınca. Öğretmen, notlar aldığı kâğıt tomarını çıkarırken bir gözü seğirmeye, bacakları titremeye başlar. Ağzını açar sesi çıkmaz. Ses telleri devre dışı kalmıştır marşa basınca ses vermeyen yaşlı motor gibi. Son bir hamle yapar. Ne olduğu zor anlaşılır bir hırıltıyla; Öldürülmekten korktuğu kanunun maddesini söylemeye başlar. Roman böylesi bir finalle biter. Basın toplantısı da biter. Final, ben de büyük hayal kırıklığı yarattı. Öğretmen, kaybeden tarafta olmamalıydı.
Ülkemizde de mafya babaları ile ilgili haberler duyuyoruz son günlerde. Bu haberler bana yıllar önce Birleşmiş Devletlerde, mafya babalarının yollarının bir öğretmenle kesiştiğini tema alan Öğretmen romanını anımsattı. Bu vesileyle Mafya ile iki kelam etmeden olmaz: Günümüzde demokrasiyi içselleştirmiş devletler, İtalya örneğinde yaşandığı gibi cesur bir savcı çıkar ortaya halkı arkasına alarak mafyaya kan kusturur. Demokrasiden nasibini almayan devletlerde ise mafya, bürokrasi, siyaset ilişkileriyle ilgili haberler basına yansır. İlişkilerin içeriği muamma olarak kalır…
YORUMLAR
Değerli hocam...
Geçmiş zaman olur ki...
17 yaşında öğretmen çıkmış ve bu mesleği yüreğiyle ifa ederken yaşadığı zorluklardan dolayı rahmetli babam bana bu mesleği önermemişti.
Ve ölümünden seneler sonra içime bir ateş düştü ve eğitimin aldığım mesleği terk ettim ve bastığım istifa ile öğretmen olmak için yeniden döndüm üniversiteye.
Olmadı tayin olamadım ve suç da bendedir çünkü biraz geciktirmiştim işlemlerimi ve kanunda değişiklik yüzünden asil öğretmen olarak atanamadım.
Çok kere dile getirmişimdir ve elimden geleni yaptım ücretli öğretmen olarak bir süre vazifemi ifa ettim elbet devlet okullarında üstelik İstanbul'un orta yerinde adeta birer köy okulu idi görev yaptığım okullar.
Bir süre de dil kurslarında çalıştım İngilizce öğretmeni olarak gelin görün ki özel sektörle yıldızım barışmadı.
Kader, değerli hocam.
Tüm saygımla selamlıyorum kaleminizi ve değerli şahsınızı.
Ve nihayetinde öğrenci olarak kalmaya karar verdim bu anlamda yazarak ve okuyarak ve düşünerek yol almaya çalışıyorum
İBRAHİM YILMAZ
Evet, siz idealist duygularınızla mükemmel bir öğretmen olurdunuz. Ne demeli,kısmet! Geçen geçmiş.
Sorunlar çok. Köylerde bir kültür birikimi vardı. Yok artık o köyler. taşındılar. Okulları kapandı. İmamlara teslim edildi köyde kalanlar. Düşünebiliyor musunuz! 400-500 haneli köyler de bile okul kapalı. İstiklâl marşı okunmuyor artık. Gönderlere bayrak çekilmiyor.
Ha ne oldu. Büyük kentler köyleşti. Sorunlar çok. Hala İstanbul'da 50-60 öğrencilik sınıflarda ders yapılıyordu. Yaşadım bire bir, bilirim.
Özel okullarda öğretmen Amerika'da Afrikadan getirilmiş siyah derili kölelerden farksızdır. Hiç bir iş güvencesi olmayan. Ücretli öğretmenlik ise insan onurunu törpüleyen bir uygulamadır. bunları bir bir yaşadım.
Siz yazılarınızla bu konulara biraz daha dokunursanız durumların içinde olan birisi olarak umulur halk olarak güzel günler görmek adına katkı vermiş olursunuz. Kaleminizn gücü buna yeter Gülüm hanımefendi.
İlginize teşekkür ederim.
Emeğe ve sanata saygımla dostlukla kalın...
Gülüm Çamlısoy
Hiç bunu düşünmemiştim hani ve gerçekten de çok hatıram vardır özel sektörde eğitimse konumuz çok yaralandım.
Özel bir kolejte kabul görmüştü baş vurum ama içimden gelmedi ve özel dershanelerde öylesine bir furya var ki.
Çok çok teşekkür ediyorum desteğinize ve değerli varlığınıza hocam.
Çektiğim sıkıntının haddi hesabı yoktur ama varsa bir katkım varsa öğretebildiğim bir şeyler çocuklarıma bin kere helal olsun.
Laf aramızda çok güzel bir iletişim hasıl olmuştu çocuklarla aramda.
Hatta yetişkin öğrencilerimle de güzel bir diyalog geliştirmiştim çalıştığım dil kurslarında.
Ama hocam hep hep engeller çıktı hep bir şeylere set çektiler.
Allah razı olsun
Selam ve saygılarımla muhterem hocam
İyi ki varsınız, efendim
Ne zordur köy yerlerinde hele de sizin öğretmenliğinizin o ilk yıllarında öğretmenlik. Zaten mesleğinizi ve insanları sevmeseniz o köylere de adım atmak istemezsiniz. Mafyaya gelince 21. Yüzyıla hiç yakışmıyor inanın bu çete bozuntuları... Kutlarım yürekten Hocam...
İBRAHİM YILMAZ
hala kız çocuklarının yetesiye devamı sağlanamıyor ülkemizin bazı bölgelerinde. Bilirsiniz.
mafya ile ilgili tespitiniz harika. lakin boruları ötüyor malum.
İlginize teşekkür ederim.
Saygı ve sevgiler...