NEŞE İLE BAŞLAYIP HÜSRAN İLE BİTEN YAZ TATİLİ
Yaz gelmiş, her tarafı çimen çiçek kaplamıştı. Çayırlar otlanmış biçilecek olgunluğa ulaşmıştı. Meralarda otlatılan kuzular, oğlaklar buzağılar gür otların içinde otlamış büyümüşler gelişmişlerdi. Biz çocuklar içinde derelerde yüzecek günler gelmişti. Mutlu günler yavaş yavaş yerini tasaya bırakmaya başlamıştı. Bazı yörelerde bulak, kaynak suyu denilen su kaynaklarına bizim yörede su gözesi deniliyordu. Biz çocukların yapacağı iş tamda bu idi soğuk gözelerden ırgatlara su taşımak. Temmuz, Ağustos ayları Doğu Anadolu yöresinde kurak ve sıcak geçiyordu. Güneş tepe noktasından beyinlere daha da yakındı, sanki bu aylarda.
İşimiz dedelerimizin deyimi ile sakalıktı. Savulun bre yeşil çayırlar küçük sakalar geliyor. İşimiz ilk önce su kaynağının yerini bulmak, sonra çer çöp, sel sularının taşıdığı toprakları temizleyip ve durulmasını beklemek. Daha sonra da doldurduğumuz su kovalarını doldurduktan sonra koşa koşa ırgatlara su yetiştirmekti. Bize giderken yavaş yavaş gidin ama gelirken koşa koşa gelin diye her defasında sıkı sıkı tembih ediyorlardı. Çünkü sıcak yaz aylarında tırpanla çayır biçmek fazlası ile zor bir işti. Seksenli yıllar teknolojinin fazla gelişmediği yıllar olduğu için tarla tapan işleri insan gücü ile oluyordu. Alet makineler az sayıda var idi ama çok pahalı olduğu içinde herkes alamıyordu. O zamanlar Rusların yapmış oldukları ve öküzlerle kullanılan öküz tırmıkları vardı. Mahmut Amcamda bu tırmıklardan bir tane satın almıştı. Yıllar sonra ne kadar çok para saydım diye satın alma macerasını anlatır dururdu.
Dedim ya işimiz gözeden su taşımaktı. Irgatlar her beş on dakikada bir haydi koşun suya diye feveran ediyorlardı. Akşama kadar ha babam koştur aşağı, koştur yukarı diyerekten inanın canımız çıkıyordu. Irgatlara göre bizim işimiz boş beleş yatmakmış ama koş tırpan dövme tezgahını yani örsünü çekicini getir. Hadi koş evden öğlen için ekmek yemek getir. Aşağı koş yukarı koş derken yorgun argın akşam ediyorduk. Hatta çoğu zamanlarda akşam yemek yemeden hemen uyuyorduk.
Yine bir gün su getirdim çeşmeden ırgatlara sırası ile su veriyordum. Mahmut Amcamın oğlu Metin ağabeyde tırpan biçmeye yeni başlamış. Yani anlayacağınız acemi çaylak. Elindeki aletin kesici alet olduğunu unutmuş olmalı ki, ben su verdim yanından ayrılmadan tırpanı sallayıverdi. Ayağımda hafiften sızı oluştu. Birde baktım ayağım kesilmiş hem de ne kesilmiş altı yedi santim boyunda bir kesik. Baldırımın yumuşak etinin tamamını kesmiş kemiğe dayanmıştı. Irgatlar bir telaş ininde ayağımı sardılar ve beni sırtlarına alıp köye getirdiler. Eve geldim herkeste bir telaş kimi bana bal şerbeti yapıp getiriyor kimisi merheme koşuyor, o gün telaşe akşama kadar sürmüştü. O zamanlar hastanemi yoktu hastaneye gitmek mi icat olmamıştı bilmem ama ayağım iki ay gibi bir sürede iyileşmişti. Keşke şimdiki zamanın çocukları olsaydım diye düşünmemek elde değil, Ambülanslar, Ambülans Helikopterler, tabletler, telefonlar, oyunlar diziler diye zaman çarçabuk geçerdi. O yaz benim için işkencelerle geçen bir yaz olmuştu. Neşe içinde başlamıştım ama sonu hüsran olmuştu…… sağlıcakla kalın, hoşça kalın.
10.12.2020 Muammer KARS
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.