- 576 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
PAROLA VATAN İŞARETİ NAMUS
Adı kendinden büyük. Kendisi adından da büyük...
Ölümü hepsinden büyük oldu ve içimizde açtığı derin boşluk, yerini bir başkası alıncaya dek, durmadan sızlayacak...
Ama Türkiye toprağı bereketlidir. Namık Kemal, Tevfik Fikret, Nazım Hikmet, Aziz Nesin...Hepsi de birbirine eklenerek uzun bir zincir oluşturan’’dipten gelen dalga’’lar...Necati Cumalı, Şükran Kurdakul, Melih Cevdet...Mezarlıklarda çok olduğumuz, çoğaldığımız kadar hayatta da çokuz ve çoğalmaktayız. Bu bereketin en açık kanıtı, Attila İlhan’ın 80 yıllık yaşamı, yapıtları ve yaratan mücadelesi olmuştur. Öyle bir yaşam ki, yönü daha on altı yaşındayken bellidir vekendisini bir ’’dip dalgası’’ haline getirişin de öyküsüdür.
Yıl 1941. İzmir Atatürk Lisesi’nin 1. sınıfında öğrenci. Babası da şair olan Attila İlhan, edebiyata, özellikle şiir ve sinemaya meraklı. Bu ’’merak’’ ını arkadaşlarıyla da paylaşıyor. Bir kız arkadaşına yazdığı mektupta hapisteki Nazım Hikmet’in şiirlerine yer vermesi, tutuklanması ve okuldan uzaklaştırılması için yeterli neden. Üç hafta göz altında tutulup sorgulandiktan sonra iki ay da hapis yatar. ’’Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına’’ dair bir belge de verilir. Öğrenim hakkını ancak üç yıl sonra 1944’te ve Danıştay kararıyla yeniden kazanabilecek ve İstanbul Işık Lisesi’ ne yazılacaktır. Dört yıl sonra da, Lisenin son sınıfındayken ’’Cebbaroğlu Mehemmed’’ aslı şiiriyle pek çok ünlü şairi geride bırakarak ’’CHP şiir Armağanı’’ nda ikincilik ödülünü kazanır. Değerlendirme kurulunda şiirleri Behçet Kemal Çağlar okumakta, onca kötü şiir karşısında Nurullah Ataç dahil bütün üyeler de uyuklamaktadır. ’’Cebbaroğlu mehemmed’’ in daha ilk dizelerinde irkilen Ataç, herkesi dürter, Çağlar’dan da şiiri baştan almasını ister:
kaman civarına bahar gelince yıkılır ovadan aptal çadırları
yücesinde pare pare duman tutmuş
düdüldağ’ın yaylasında mekan kurulur
hoş gelmişsin evvel bahar
nisan ayı içinde donanır dağlar
donanır yeşilinden alından,
istasyon deresi kabarmıştır
hacıdağ’ın selinden
........
başınızdan duman eksilmesin gavurdağları
siz hikayet eylediniz bana
bahçe kazasının kaman köyünden
cabbaroğlu mehemmed’in hikayesini...
Şiir o yaştaki şairin sağlam ve toplumcu bir alt yapıya sahip bulunduğunu gösterir. Sonraları da yazmayı sürdüreceği ve ’’Duvar’’da bir destana dönüşecek olan Kurtuluş Savaşı şiirlerinin başlangıcıdır ’’Cebbaroğu Mehemmed’’. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolan İlhan’ın bu yıllarda, ’’Yığın ve Gün’’ gibi dergilerde ilk şiirlerini yayımlamaya başladı. 1948’de kendi olanaklarıyla ilk şiir kitabı ’’Duvar’’ ı yayımlar. ’’Duvar’’, ’’Gavur Dağları’ndan Rivayet’’, ’’!Hürriyet Yürüyor’’, ’’Karanlıkta Kaynak Yapan Adam’’, ’’Harp Kaldırımında Aşk’’, ve ’’Şafak Vakti Dünya’’ başlıklı bölümlerden oluşur. ’’Gavur Dağlarından Rivayet’’teki şiirler, hem birbirinden bağımsız hem de konu ve anlatım bakımından bir bütünlük oluşturur. Çukurova insanının Kurtuluş Savaşı öncesi, Fransız işgali dönemi ve Kurtuluş Savaşı sonrası yaşamını bölgeye özgü bir dille ve destansı bir biçimde anlatır. ’’Şafak Vakti Dünya’’ ise, İkinci Paylaşım Savaşı sırasında Nazi işgali altındaki direniş ve direnişçileri ele alır. Attila İlhan, daha ’’Cebbaroğlu Mehemmed’’den başlayarak insanı yaşadığı toprakla, vatanla birlikte düşünür, ulusaldan evrensele ulaşır. Bu, henüz el yordamıyla ulaşılmış bir aşama izlenimi verse de, yeni şiirlerde netleşecek, insanı yaşadığı vatanla ele almak, şiirlerinde olduğu gibi romanlarındaki temel tutumuna da yansıyacaktır. Bu, aynı zamanda, deneme ve inceleme yazılarındaki tutumunu da oluşturur. Attila İlhan, ilk şiirlerinden başlayarak inşa ettiği bu tutumdan hiçbir zaman da vazgeçmeyecektir.
Yıllar sonra şöyle dedi:
’’Vatan. Önce düşünülmesi lazım gelen, senin kavminin yaşamakta olduğu vatan. Bu vatanı elinde tutman lazım;çünkü sen burada yaşıyorsun, ceddin burada yaşamış, ölülerin orada yatıyor.’’
Ancak, henüz 1949 yılındayız ve genç şair Attila İlhan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ikinci sınıfındayken ’’Nazım Hikmet’i kurtarma hareketine’’ katılmak üzere ilk kez Paris’e gidecektir. Türkiye’ye geri dönüşünde bir çok kez gözaltına alınır. 1951’de’’Gerçek’’gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca yeniden Paris...
1950’li yıllar, yaşamı İstanbul-İzmir-Paris üçgeninde geçen Attila İlhan ’ın tanınmaya da başladığı yıllar oldu. Üniversite öğrenimine yeniden döndüyse de gazetecilik ağır bastı ve 1953’te Vatan Gazetesi’nde sinema eleştirileri yazmaya başladı. ’’Sisler Bulvarı’’ 1954 yılında, ardından bir yıl sonra da’’Yağmur Kaçağı’’geldi. Her iki kitap da, daha ’’Duvar’’ dan başlayarak toplumsal gerçekçi bir çizgide gelişen Attila İlhan şiirinin olgunlaşmasında önemli birer aşamayı oluşturdular. Bu iki kitaptaki ’’Şahane Serseri’’, ’’Pia’’, ’’Sisler Bulvarı’’, ’’Yağmur Kaçağı’’,’’Üçüncü Şahsın Şiiri’’, ’’Fabrika Durağı’’, ’’aynı zamanda ezberlenen ve dilden dile dolaşan şiirler oldu.
yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir
ekmeğin ve şarabın peşinden
turnaların peşinden
büyük şehirler büyük aşklar
çığlık çığlığa terk edilir
ben
çocuklar gibi sevdim devler gibi ıstırap çektim
damarlarımda dünyanın bütün rüzgarları
harblere açlıklara yalnızlığıma rağmen
anamdan yolcu doğmuşum
neyleyim
gurbet dedim
vatan dedim
hürriyet dedim
Öte yandan da, ’’Toplumsal Gerçekçilik, ’’dedi ’’Gerçekçilik Savaşı’’nda, ülkemizin ve ulusumuzun bütün sorunlarını , toplumsal ve tarihsel bir görüş açısından bilimsel olarak görüp, en uygun ve en yeni estetik biçimler içerisinde yansıtmaya çalışan bir sanat yöntemidir. ’’Attila İlhan’a göre toplumsal gerçekçilik, edebiyat geleneğimizi anlamayı benimsediği ve ulusal koşullarımıza en uygun sanat bileşimini vermeyi düşündüğü için millidir.
Toplumsal gerçekçilik, sanatın toplumsal bir amacı olduğuna ve amacın Mustafa Kemal’in tanımladığı anlamda ’’memleketin ve milletin gerçek saadet ve imarına çalışmak’’ olduğuna inandığı için milliyetçidir. Türk sanatının çağdaş estetik içinde bir değer olabilmesini amaç edindiği için muasırdır. Memleketin ve milletin gerçek saadet ve imarına çalışmasının ancak toplumsal bir platform ve programla girişilecek toplumsal eylemlerle gerçekleşebileceğine, bunda ulusun büyük çoğunluğunu meydana getiren işçiler, köylüler, yoksul şehirliler ve aydınlara büyük işler düşeceğine, bu yolda sanatın yol gösterici bir görevi olduğuna inandığı için de toplumsaldır. Gerçekler ne kadar acı ve ne kadar yıkıcı olursa olsun, ulusumuzun ve ülkemizin mutlu geleceğine inandığı için iyimser ve aydınlık bir sanat tutumudur.
1957’de askerlik dönüşü sinemaya ağırlık verir ve Ali Kaptanoğlu adıyla on beşe yakın senaryo yazar. 1960’ta Paris’e geri döner. Fransızca’yı, Batı’yı, ve Marksizmi ’’tahlil’’ eder. Biz bunun sonuçlarını şiirlerinde,romanlarında ve eleştiri , deneme ve anı kitaplarında ve gazete yazılarında net bir şekilde buluruz. Ne var ki kendi içinde bir Doğu- Batı hesaplaşması yaşamaktadır. Babası Bedri Bey’in ölümü bu hesaplaşmaya noktayı koyar.’’Paris’e de Avrupa’ya da elveda;bir daha buralara gitmeyeceğim’’ der.
Fransa’dan Türkiye’ye bu son dönüşünde, sekiz yıl boyunca İzmir’de Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Şiir kitabı olarak ’’Yasak Sevişmek’’ ve ’’Aynanın İçindekiler’’ roman dizisinin ilk kitabı ’’Bıçağın Ucu’’ yayımlandı.
1968’de evlendi, 1973’te Bilgi Yayınevi’nin danışmanlığını üstlenerek Ankara’ya taşındı. 1981’de ise İstanbul’a yerleşti. Gazeteciliğe Milliyet ve GelişimYayınları’nda devam etti. Bir süre de Güneş ve Meydan gazetelerinde yazdı. TRT 2’de yaptığı ’’Zaman İçinde Yolculuk’’geniş kitleler tarafından ilgiyle izlendi. Programa bir müddet sonra AKP hükümeti tarafından son verildi. Gazete yazılarını ise ’’Söyleşi’’ başlığı altında 1996’dan ölümüne yakın günlere kadar Cumhuriyet gazetesinde sürdürdü.
Ali Kaptanoğlu imzasıyla yazdığı ’’Yalnızlar Rıhtımı’’ ve ’’Devlerin Öfkesi’’ gibi film senaryoları dışında ’’Sekiz Sütuna Manşet’’, ’’Kartallar Yüksek Uçar’’ ve ’’Yarın Artık Bugündür’’ gibi beğenilen TRT dizilerinin senaryosunu da yazan Attila İlhan, dur durak bilmeyen bir çalışma ritmiyle altmış yıl boyunca üretti. ’’Sokaktaki Adam’’, ’’Zenciler birbirine Benzemez’’, ’’Aynanın İçindekiler’’ dizisinden ’’Kurtlar Sofrası’’, ’Sırtlan Payı’’, ’’Fena Halde Leman’’, ’’Dersaadette Sabah Ezanları’’ ve ’’Haco Hanım Vay’’,gibi romanlar ile’’Ben Sana Mecburum’’,’’Bela Çiçeği’’, ’’Yasak Sevişmek’’, ’’Tutuklunun Günlüğü’’, ’’Böyle Bir Sevmek’’, ’’Elde Var Hüzün’’, ’’Korkunun Krallığı’’, ’’Ayrılık Sevdaya Dahil’’, ve ’’Kimi Sevsem Sensin’’, adlı şiir kitapları dışında ’’Abbas Yolcu’’, ’’Hangi Sol’’, ’’Hangi Batı’’, ’’Hangi Seks’’ ’’Hangi sağ’’, ’’ Hangi Atatürk’’,’’Hangi Edebiyat’’, ’’Hangi Laiklik’’, ’’Hangi Küreselleşme’’’, ’’Faşizmin Ayak Sesleri’’’, ’’Batının Deli Gömleği’’, ’’Yanlış Erkekler Yalnız Kadınlar’’, ’’Gerçekçilik Savaşı’’, ’’İkinci Yeni Savaşı’’, ’’Ulusal Kültür Savaşı’’, ’’Sosyalizm Asıl Şimdi’’, ’’Aydınlar Savaşı’’, ’’Kadınlar Savaşı’’, ’’Bir Sap Kırmızı Karanfil’’, ’’Ufkun Arkasını Görebilmek’’, ’’Sultan Galiyef’’’’, ’’Dönek Bereketi’’, ’’Yıldız, Hilal ve Kalpak’’ gibi deneme, eleştiri ve anı kitaplarını yayımladı Nobel’e aday yapılmak için işbirlikçi olmak gerek! Ama bundan daha önemlisiyle yaşarken onurlandırıldı, halkın gönlünde yer ettei bir, bunun bir yansıması olarak Ege Üniversitesi Senatosu’nca, fahri doktora ünvanı verildi,İki. Ege Üniversitesi binişini giyen Attila İlhan meseleyi son derece yalın bir biçimde açıkladı: ’’biz vatan ve namus için yaşadık’’.
Yaşamıyla sanatı, düşünceleri ve yapıtları arasından yalnızca ve tek bir geçirebilen aydınlarımızın başında gelen Attila İlhan’ınson yıllarda Cumhuriyet gazetesindeki söyleşilerinde sık sık dikkat çektiği bir şey var:’’Dip dalgası’’. Yani ulusal uyanış. Başında kaptan şapkası, gözlerinde mavi gülümsemeyle Attila İlhan,1940’lı yıllardan bu yana birike biriktire bir jöntürk, bir ulusçuve bir sosyalist olarak bizzat kendisi o dip dalgasının çocuğu oldu. ’’Parolası vatan, işareti namus!’’
Büyüklerin ölümü büyük olur;evet ama, Türkiye toprağı da bereketlidir. Mezarlıkta çoğaldığımız kadar hayatta da çoğalmaktayız. Attila İlhan’ın hayatımızda açtığı boşluğu, bize bıraktıklarıyla doldurmayı seçersek, uçurumlaştırmayı da seçmiş oluruz.