- 282 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAİRİN GÜNLÜĞÜ 27.06.13 (PERŞEMBE)
27.06.13 (PERŞEMBE)
Gide, Stendhal’in günlüklerini okurmuş sürekli. Dostları yadırgarmış. Ben de onunkileri okudum durdum ömrüm boyunca. Gide hep benim dostum sırdaşım olmuştur, dostum sırdaşım demeyelim de öğretmenim diyelim isterseniz. Onun Dünya Nimetleri şiir gibi gelmiştir bana.
Şiir kitaplarını da böyle okurum hep. Fen Lisesi öğrencileri de şaşmıştır buna . Bir dönem bir şiir kitabını yanımda taşıdığım, ara ara okuduğum olmuştur. Behçet Necatigil’i, Atilla İlhan, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu sırdaş ve dost edindiğim yazarlar. Bir ömür onları okudum durdum. Fakültede öğrenciyken Dağlarca’nın Çocuk ve Allah’ını keşfetmiştim. Öğretmenliğimin ilk yıllarında yanımda taşıdım onu hep. Sonra Karakoç’un Leyla ile Mecnun’unu. Bir ara Çile’yi taşıdım durdum. Hep bir kitap yanımda oldu zaten.
Gide ’nin eseri bir günlük olması yanında gezi yazısı sanki. Evliya Çelebi’ni n Seyahatnamesi de böyle bir eser galiba; anı günlük tarzında bir seyahatname.
Bazen çok fazla bunalıyorum. İlk fakülteden atıldığım psikoloji. İşlere yetişememek, bir karar verememek benim psikolojimi bozuyor. Tatilin tadını alamıyorum.
Akşam geç vakit eski defterlerimi karıştırırken Mehmet Kahraman’ın telefonunu buldum. Kızıma yazdırmıştım her ihtimale karşı. Aradım. Sağ olsun cevap verdi. Hikâyeler. Net’te ondan bahsetmiştim. Yeğeni iyi yazar Fatma Kahraman Yıldız ‘ben onun yeğeniyim ‘diye açıklama yapmış yorum kısmında. Teyit ettik. Görmedim dedi, ama yeğenim bahsetti. Eskileri andık. Selahaddin İpek rahmetli olmuş, Atasoy Müftüoğlu Eskişehir’deymiş. Mehmet Bayyiğit Balıkesir İlahiyatın dekanı olmuş. İbrahim Demirci’den bahsettik. İbrahim Sarı Diyarbakır Üniversitesi dekanı iken bir suikasta kurban gitmiş. Basılı eseri olup olmadığını sordum. Benim sorunum da o ya. Hala bir seçki ve iki dergi yayını dışında basılı bir eserim bile yok. O iki eser basmış. Biri Leyla ile Mecnun’un romanı. İlgimi çekmedi değil. Bu isimdeki tüm eserler ilgimi çeker zaten. Gençliğimde yazdığım ilk tiyatro eseriydi. Hiçbir zaman oynanmadı ve yayınlanmadı. İlk gençlik eserlerimden biri. Müsveddeleri bile yok şimdi.
Nuri Pakdil Ankara’daymış. Onunla yolum iki kez kesişti. Bir Çalışma Bakanlığında müşavir iken. Yanında Necati Çelik vardı iş arkadaşıydı, ben de onu liseden arkadaşım olduğu için ziyarete gitmiştim. Tanıştırdı bizi, ama o başka bir âlemdeydi. Bir de Çağrı yayınlarında görmüştüm ona, Le Monde okuyordu. Ben hep onun iyi bir okuyucusu olmuşumdur. Edebiyat dergisini de yıllarca takip ettim. Onu bana tanıtan Mustafa Miyasoğlu ve Ali Nar hocalarımdı.
Erzurum edebiyat evlerinde tanıdığım Beşir Atalay ile sonradan hiç görüşemedik. Birkaç defa Ankara’da kendisini aradıysam da buluşamadık. Zafer kitabevi uğrak yerimizdi. Yine edebiyat evlerinden tanıdığın Ersin Gürdoğan ’la da İstanbul’da ortak uğrak yerlerimize rağmen hiç karşılaşamadık. İsmet Özel’le de orada karşılaşmıştık. Cinayetler Kitabı’nı yeni çıkarmıştı. Ersin bey beni ona kitabın isminin nedenini sormam için sıkıştırdı. Sormak zorunda kaldım. Ağladı. Üzüldüm. Şöyle bir cevap verdi. Her köşe başında cinayet işlenirken neden Cinayetler Kitabı adını koymayayım kitabıma.
Hüdavendigar Camiini izliyorum belgeselde. Alt katı namaz için ayrılan mabet, üst katında medreseyi barındırıyor. Ecdadımızın ilme verdiği öneme bakın. Bu eserlere hayran olmamak mümkün değil. Ne düşünce ne ustalık, ne akıl. Hepsi bir şaheser, hepsi türünün en iyisi, hepsi mükemmel.
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.