- 469 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Abuk Sabuk 1 Fikir
- Evlat, bu süpürgeyi alıp camiye bağışladığımızı babannene söyleme sakın.
- Söylemem de neden?
- ’Paranı boşa harcıyorsun’ deyip de günaha girmesin kadın.
- Ne işe yarar ki bu süpürge camide. Köyde zaten yedi hane var.
- Ben öldüğümde camiyi süpürürsün. (Gülümseyerek yanağımı elinin tersiyle sevdi ve hiç bilmediğim bir renkte gözlerimin içine baktı)
Bir yıl sonra..
- Anne babana düşman olma!
- Ne onu ne annemi asla affetmeyeceğim.
- Bir gün affedeceksin.
- Asla. Hem nasıl olacak ki ben istemeden.
- Eşeğin yoksa bile sahibinin hatrı vardır.
Mercan Dede - öz dedem olmasına rağmen anlatacağım kişiliğiyle ben de herkes gibi bu şekilde hitap ederdim - her zamanki gibi meşeden yapılı iki katlı evinin ikinci katındaki serasından (balkondan farklı olarak sağı, solu ve önü tamamen açık tahta yapı) köyünü izliyordu. Ev köyün biraz dışında ve yüksekteydi. Hatta köyü sis bastığı zamanlarda bulutlarla sis arasındaki o muhteşem manzaraya çok defa şahit olmuştum. Mercan Dede bir taraftan tüfeğini temizliyordu. Akşam karanlığından sonra ortaya çıkan türlü yabani hayvanlara karşı her zaman tedbirliydi.
Seradan köyün girişine kadar olan alan seçilebiliyordu. O sabah diğer günlerden farklı olarak ona yakın siyah araç konvoy halinde köyün girişinde göründü. Mercan Dede kısık gözlerle gelenleri izliyordu. O zamanlar ondört yaşımda bir çocuktum. Beni yanına çağırdı. Birlikte köy meydanına gittik. Civarda üç köy daha vardı ve tek cami bizim köyde olduğundan cuma namazı burada kılınırdı. O süpürgeyle cuma namazı öncesi biraz da bir iş yapmanın hevesiyle camiyi süpürdüm. Annem babam ayrılmıştı. İkisinden de nefret ediyordum. Onlar İstanbul’da ayrı hayatlarda yaşarken ben tek çocuk olarak kendimi birden Kastamonu’nun bir ilçesinin en ücra köyünde bulmuştum. O kadar ki bir bakkal bile yoktu. Haftada bir gün gelen market arabasından yapardık alışverişimizi. Yine de hiç bilmediğim o köye çabuk alışmıştım.
Cuma öncesi civar köylerden gelenler ve süpriz şekilde ilçe kaymakamının da beraberindekilerle katılması sonucu köyümüz en kalabalık gününü yaşıyordu. Cuma namazı sonrası cami avlusundaki o tahta masada bir kaymakam bir de Mercan Dede oturur vaziyette diğer herkes ayakta olmak üzere yapılan sohbet dinleniliyordu. Genç imam dahi söze karışamıyordu. Pür dikkat konuşulanları anlamaya çalışıyordum. Hoşbeş sonrası konu ilginç bir yere geldi.
- Mercan Dede, bizden bir arzun var mı?
- Makam sizin, mühür sizin, bir talebim var.
- Buyur Mercan Dede. Seni sever sayarız bilirsin.
- Bak evlat. Müsade ettin anlatayım.
- İlçe merkezinde ’seks işçisi’ adı altında kadınların çalıştırıldığı ve kapısında devletin polisinin nöbet tuttuğu bir ev var. Bu kadınların vergisiyle bizim imamızın maaşı ödeniyor. Az ilerisinde iki kumarhane var. Buralarda futbol ve at yarışları oynatılıyor. Yine bu haramdan alınan vergilerle işçi, memur, emekli maaşı ödeniyor. Tabiki bunlar yasal, devlet kontrolünde ama öyle bile olsa yanlıştasınız. Gençlerin doğrudan uzaklaşmasına yol açarsınız. Toplumun huzuru bozulur. Gün gelir geri dönülmez sonuçlar doğurur. Benim bir fikrim var. Sen o makam ve mühürü kaybetmek pahasına buraları kapat. Devlet belki seni görevinden alır ama vatandaşın duasını yanına alırsın. İlahi adalette hakkın sana iade edilir. Allah (cc) rızkını kapamadan rızıksız kalmazsın.
- Abuk sabuk bir fikir! Sen kendini ne sanıyorsun ihtiyar. Devletin işine karışma. Bunlar toplumun ihtiyacı. Sana hesap verecek değiliz.
- Kalkın gidiyoruz! (Genç imam da kaymakamı desteklercesine başıyla onaylıyordu)
Kendi kendime ilginç bir mantık çıkmazındayım. Mercan Dede kötü olan ne söylemişti acaba! Genç imam hangi düşünceyi desteklemişti. Mercan Dede başına kasketini takıp elimden tutarak evimize götürdü. Yol boyunca artık kimsenin Mercan Dede’yi ciddiye almayacağını düşünerek üzülüyordum.
Bir hafta sonra..
Bir hafta boyunca yüksek ateşle yatağından çıkamayan Mercan Dede o üzüntüye dayanamayıp perşembe gecesi vefat etti. Ömrümün ilk ölümüyle o geceyi sabaha kadar beraber geçirdik. O sabah artık genç bir delikanlıydım. Cuma namazı yaklaştığında köyde on bin insan vardı. Babam, amcalarım, yeğenlerim ve diğer akrabalarla bile camiyi dolduruyorduk. Bu kısa sürede bu kadar insanın toplanabilmesi Mercan Dede’yi anlatmaya yetiyordu. Diriler, kalabalığın daha da artmasından çekindikleri için ölüyü hemen gömme telaşındaydılar. İlçe kaymakamı da gelmişti. Korumaların önüne geçip onu Mercan Dede’ye yaklaştırmak istemediysem de başaramadım. ’Alın şu çocuğu’ seslerinden sonra babam öyle bir söz etti ki sadece o sözü için o günden sonra ona hiç kin gütmedim.
- Evlat, hadi git sen camiyi süpür!
Gerçekten de eşeğin değilse bile sahibinin hatrı varmış..
YORUMLAR
Yıldırım MERCAN
Yinsani
evet uzun hikaye ustam.. zaten kısa olması düşünülemez bu kültürde, umarım bir ara yazarız yaşanılan, hissedilen, acı tatlı anılarımızı...
yol yolcu ve bilinmezlik dolu bir ufukta,
yalnız kalmamanız dileğimle..
saygıyla..