- 778 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
RESSAMIN ÖLÜMÜ (ANI)
Yıl 1969, mevsimlerden sonbahar, aylardan Ekim, yer Eskişehir merkez 19 Mayıs ortaokulu, Yeni yapılmış bir okul; ilk defa kayıt olan öğrencilerden oluşan her sınıfta her sırada üç kişinin oturduğu en az 45 kişinin olduğu, birinci sınıfların son şubesi olan 1/S sınıfındayım; okulda kaç şube olduğunu siz hesaplayın.
Tüm öğretmenler gibi öğrencilerde yeni, kimse kimseyi tanımıyor.
Resim öğretmeni Ü…. ….M onlardan birisi, sonradan öğreniyoruz ki; genç yeni mezun, dinamik, idealist, birçok sanatsal çalışmaları olan; Resim, heykel, bakır kabartma, üzerinde müthiş yetenekleri olan biri …
Ama…
Bense; parasız yatılı okulunu yeni kazanmış, köyden ilk defa şehre gelmiş, üzerinde kaşe yıpranmış eski bir ceket, içinde subay çimdiği örnekli beyaz yün kazak, Kaşe pantolonun paçaları kısa, Ayaklarında “gıslaved” tabir edilen lastik ayakkabı, Beyaz yün çorapları uzaktan görünen bir öğrenci.
Köyündeki ilkokulda okurken resim yapmayı çok seven, köyde koyunlarını otlatırken bile dağlara taşlara resimler çizen biri. İlkokul 4 ve 5. sınıfta iken öğretmenlerin dikkatini çektiği için; okuldaki sınıflarda bulunan 4 mevsim resimleri ve tarih çağları panosundaki; romus-romulus kardeşlerin resimlerini kara kalem ve suluboya ile orijinal resme baka baka yaptırılan bir çocuk. “İleride bu çocuk ressam olur” diye konuşan öğretmenleri duydukça için için gururlanan ve ressam olmuş gibi havaya giren ben.
Parasız yatılı okuyacağım okuluma; Yeni Okulumuzun açılması, benim resmi kayıt işlemleri vs… Ekim ayının başında ancak başlayabildim. Defterler, Kitaplar alındı, en çok Resim defterime özen gösteriyordum. Havalar pastırma yazı gibi sıcak, sınıflar kalabalık, özellikle sınıfa güneş vurunca fırın gibi oluyor.
Okulun ilk haftalarında; Resim öğretmenimiz ev ödevi verdi; “ sonraki derse gelirken herkes kendi sol elinin resmini Resim defterine çizsin, kopya çekmeyin, başkasına yaptırmayın” şeklinde de uyardı. Ben havalara uçuyorum, ilk resim dersine en iyi resmimi yapıp götürüp öğretmenimin gözüne gireceğim diye…
Yatılı kaldığımız yaklaşık 220 kişilik pansiyonda, Etütlerimizi; yemek yediğimiz 10 kişilik tam silinse bile yağlı kalan metal yemek masalarında, taburelerde oturarak yapıyoruz. Henüz diğer dersler başlamadığı için hemen Resim ödevine başladım. Benim düşüncem; “yapacağım resmim farklı olmalıydı, öğretmenim beni fark etmeli ” diye düşünerek; sağ yanımda oturan ders çalışan arkadaşımın sağ elinin resmini çizmeye başladım. Önce ana hatlarını çizdim, sonra ışık alan ve gölge kısımları kurşun kalemi yatay tutarak resmimi tamamladım. Resim dersinden 10 üzerinden 10 alacağımdan kesin emin şekilde ödevimi bitirdim.
Resim dersi başladı; Resim öğretmenimiz ü… T…. Ön sıradan başlayarak herkesin ödevlerini kontrol ediyor, beğendiklerine yüksek not veriyor, diğerlerine düşük not veriyordu. Bana sıra geldiğinde film koptu;
-“niye kopya çektin, niye sol el değil de sen neden sağ el çizdin, kime yaptırdın” diye bağırarak, resmimin üzerine kocaman kırmızı bir çarpı işareti koydu. Sonra;
-“sen bu sene benden geçemezsin ikmale kalırsın” birde yazıyla ve rakamla sıfır yazdı; “kalk tahtaya bakalım” dedi.
Şok olmuştum, çok utandım, önce kızardım, sonra terden sırılsıklam oldum, ne diyeceğimi bilmiyordum, ağzım dilim kurumuş, yer yarılsa yerin dibine girseydim diye düşündüm, o anda yok olmak istedim.
Bütün sınıfa hitaben;
-“bakın bu arkadaşınız resmi kopya çekmiş ya da başkasına yaptırmış, benim dersimden geçemez”
-“nerde kalıyorsun” sorusuna;
-“pansiyonda parasız yatılı öğrenciyim” deyince iyice çıldırdı;
-“bakın üzerindeki cekete birde altına kazak giymiş, ayaklarına bakın hem yün çorap giymiş hem de lastik ayakkabı, birde yatılı okuyormuş yatakhaneye girince bu lastik ayakkabı çok kokar ve bütün yatakhaneyi kokutur”
Utançtan artık sınıfta değildim. Lodos yemiş kar gibi eriyordum. Ne bedenen nede ruhen artık yok olmuştum.
Resim olayı benim için artık bitmişti. Verdiği ödevlerde sadece rastgele karalama yapıyor ve sekiz alıyordum. Deseydi ki;
-“ders sonuna kadar benzer bir resim yap sana en iyi notu vereyim” yapabilirdim, kendimi ispatlardım. Yatakhaneye ayakkabı ile girilmez terliklerle girilirdi. Kokan ayakkabı dışarda herkesin kendi çelik dolabında idi.
Yıllar geçmiş, lise bitmişti, İstanbul/Beşiktaş güzel sanatlar akademisinin uygulama sınavı için kapısına kadar gidip sınava girmemiştim. Yıllarca hiç resim yapmadım aklıma da gelmedi.
Emekli olup, resim yapmak istediğimde artık resim yapmaktan keyif almadığımı anladım. Son resim 2006 yılında yaptığım yukardaki ördek, son resmim oldu. Bir daha resim yapmadım.
Artık resim sanatı benim için ölmüştü. Aslında ölen ressamdı...
YORUMLAR
Aynı şekilde bir Atatürk resmini "sen yapamazsın vss resmimi yırtıp bağırıp çağırmasın dan sonra ikinci ders ben öğretmenin resmini yapmıştım.Resim birebir ama ağız kısmına fermuar çizmistim, çok kızmıştı hatta kulağımdan tutup müdüre götürmüştü öğretmen.orta birinci sınıf.Müdür resmi aldı ve sakın vaz geçme kızım yeteneğin harika dedi.Son on yılda sattığım tablolar dışında 30 __40 yağlıboya tablom var. Bence resme merhaba diyin ve kaldığınız yerden devam edin .Pandemi biterse sergi bile açarsınız.Saygılarımla.
İçinizdeki güzellikleri yaşatın.
Battal BAŞARAN
En güzel yazınız bu yazı! Gerçek her zaman güzeldir. Bu bir! İkincisi:
Biri bir şeyden soğumuşsa, bir soğutan vardır.
Bazı çocuklar camilerde hemen ön safa koşarlar. Arkadan bir adam gelir. Adam olmayan bir adam yani... Ensesinden tutar: "Utanmıyor musun öne geçmeye! Geç arkaya bakayım!.." der. Çocuk bir çıkar kapıdan, bir daha caminin yanından geçmek istemez!
Oysa kiliselere gelenlere yüzer lira, yanlarında birini de getirene iki yüz lira veriliyor burada.
Teşekkürler... Sevgiler... :)