- 2106 Okunma
- 8 Yorum
- 14 Beğeni
Uykusuz Sayıklamalar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sayıklamak ne garip bir söylem biçimi değil mi, bilinçaltını ele geçirmiş onlarca kelimenin,
önce dudaklarına çöreklenip, sonra da acilen havayla buluşma arzusu,
kısık seslere dönüştükten sonra belirli belirsiz anlam elbiselerini giyinerek var olma çabası…
ne zaman bunu düşünsem iç içe girdaba benzer bir derinliğe düşüyor bilincim, “ben varım” diye,
zihin duvarlarımda öylesine yoğun bir hissiyat vücut buluyor ki, varlığımı varlığımın dışına çıkarak
hoyratça izliyorum, birden başka bir boyut ve tekrar o ezoterik varlığımı görüyorum
bu sefer daha belirgin “ben varım” diyorum, ”ben varım” bu defalarca tekrar ediyor
ve her defasında daha güçlenen “ben varım” hissiyatı, önce zihnime sonra tüm bilincime
daha sonra da tüm evrene sahip olacakmış gibi devasa bir içsel girdaba dönüşüyor
önce vücudun elektrik akımına kapılmış gibi hissediyorsun, sonra da ondan kurtulmak için sanki zihninin birer atletik bacakları varmışçasına var gücünle koşmaya başlıyorsun, şimdiki ben’e doğru adeta bir yangından kaçar gibi, her seferinde aynı şey oluyor, eğer diyorum bir iki saniye daha gecikseydim, oradaki girdapta kalacak ve bilinmeyen benlerde kaybolacaktım korkusu tüm benliğine evrenin balçık bir çamura dönüşümü gibi yayılırken
zihnimin etten duvarları nefes nefese kalmış kalp atışına benzer bir yorgunluğa bitap düşürmüştü bile
bunu bir bağımlılık olarak düşünün, iki gökdelen arasına çekilmiş ipin üzerinde yürüyen cambazın
o akıl almaz yolculuğu gibi, heyecan ve tutku bir arada, kaybolmak, kendinde bir an kaybolmak
ve kendinden düşme endişesi ve kendine tutunarak yine kendinden kendine kaçış..
İnsan diyorum içimdeki tünellerden geçerken, tüneller derken öyle üç beş tane olarak algılamayın sakın binlerce, belki de milyonlarca tünelden geçiyor zihnimdeki arayış adlı yolcu, biliyorum kendime yani öz bene vardığımda, toplum beni kendi köklerinden söküp atacak, bunu yaparken de, yaftalamayı ihmal etmeyecek ki etmemeli de, çünkü kendi özüne varmayı başarmış bir insan, kendi tanrılarının yaratmış olduğu sistemin dışına çıkmış demektir artık, bu sistemin sağlıklı işlemesi adına bizim gibi parazitlerin toplumun nezdinde akıl veya ruha hastalıklarının bileşimi olan “deli” olarak nitelendirilmesi kaçınılmazdır, aslında bunun bir oranı olmalı yani deliğin, her deli öz benliğine varmış bir yolcu değildir, örneğin geçen sene tanıştığım, bizzat toplumun hasta ettiği bir arkadaşımız kendini bana Barbaros Hayrettin paşa olarak tanıttı, iki ay sonra sefere çıkacak olan gemisine tayfa olarak seçilme şerefine beni de dahil etti, bu dostum yolcu değildi, çıkmak istediği sefer ise, toplumdan uzaklara gitmek adına, kırılmış itilmiş bir şekilde hasta edilmiş ruhuna biçtiği en uygun bedendi Barbaros Hayrettin paşa, buna zihin bilinci karar vermemişti, Bu ruhunun bizzat kararıydı, okyanus olmak veya okyanusa kaçmak…
Her gece aynı ıstırap, kırmızı kırmızı kabuslar, adeta çivi gibi çakılıyorlar zihnimin paslı duvarlarına, sanki bir yağmur damlasıyım da, içimdeki bulutu kaybetmişim, oysa daha geçen sene miydi neydi aşkın kendisiydim, kalpten kalbe yolculuklar yapıp duruyordum, bir hastalık gibi yapışıyordum kalbin duvarlarına, adeta bir örümcek gibi ağımı örüyordum iki kalbin arasına, kalp öyle masum bir çocuk ki sormayın gitsin, her odası ayrı bir heyecan, hele pencereleri uçup gidecek serçe kıpırtısı, aşk olmanın en zor yanı aynayla göz göze gelmektir, içimde öldürdüğüm Leylamsı yüzler, mecnun cesetleri bir toplu mezarlık gibi yüzümün dağlık kısımlarında çoğalıp dururlar, oysa, kaç kere söyledim bana kavuşmayın benim raylarımda kara trenler geçer hep ayrılığa akan vagonlarım var, kaç kere söyledim ben bir yolcuyum içimde aşmam gereken binlerce dağ var, okyanuslar var, gök var, kaç kere dedim aşk bir kova yangındır, içinizdeki suyu söndürmeye çalışmayın..
Tam bin yıl önceydi sanırım henüz bir tırtılın rüyasında yapraklara şarkılar besteliyordum
ki tanrının sanatı dürttü beni, değişim evrelerin var senin dedi bu tırtıl sürüngenliğin nereye kadar
işte o sanat bir dala kozamla ördü beni, bir tırtıl için on gün dönüşüm fabrikasında kalmak çok can sıkıcı fakat orada çok uzun düşünme fırsatınız oluyor, içinize sanki bir tohum atılmış da, zamanı gelmiş ve çatlamaya başlamış, siz hiç kendinizin, yani bedeninizin tam ortadan çatlamaya başladığınızı hissettiniz mi, işte değişim böyle bir şey, siz sadece hissederek izlersiniz, içinizde öyle bir his oluşur ki, sanki daha önceden böyle bir değişim geçirmediğiniz halde,
bu deneyimi onlarlarca defa yaşamış gibi bir öngörü zihninizi ele geçirip durur
hele kanat yerlerinizdeki o narin gürültü, o istemsiz zarafet,
sanki bir duvardan diğerine atlayan o büyük heyecan o sanatsal değişim
ve bu değişimi kabullenmek, ne çılgınca bir yolculuk, o narin bedenime hakim olan ben değilim artık
bir çift kanat bedenime kendini iktidar ilan etti, ruhum kendini yalandan geçiştirmeye çalıştı bir süre
fakat, kendinden bir başka kendin çıkarmak ve bu bedene bu ruhu iliştirmek
mevsimlerin değişimi gibi bir şey miydi, yoksa tüm evrenin var olma telaşının bir parçası mı
bilmiyordum, bildiğim tek gerçek, artık kanatlarımın bedenimi yarıp dışarı çıktığı gibi,
şimdi de kozamı yarıp, yarım bıraktığım hayatın, geri kalanını tamamlama zamanı geldiğiydi
Yine ay penceremi esir almış, kahve üstüne kahve içmişim
her yolculuk dönüşü yorgunluğumu unutmak adına, hoş bir kaç bin yıl önce,
sırf akrabalarıma benziyor diye sigarayı bırakmamış olsaydım
bir de sigara tüttürürdüm alayına şiir yazar gibi
içime doğru her gidişim tıpkı tırtılın kendini arayış serüveni gibi, kendimi kendime sayıklayıp duruyorum
ey yolcu diyorum aşk sende bir tırtıldı, kalbinin kozasında kelebeğe dönüştü
neyse Barbaros Hayrettin Paşa beni bekler, şimdi sıra okyanus olmakta.
-Ah şimdi olmayan güzel sesiyle, tekin denizlerde boğulan şiirler okuyan sevgilimle
sanki varmış gibi o okyanusta içten içe delirmek vardı...
YORUMLAR
Okyanus derken rota Karadeniz'e dönmesin...
Farklı bakabilmek düşünmek düşünürken de s'ayıklamak güzeldi.
Tebriklerim saygımla.
Abdulkadir BOSTAN
ziyaretiniz değer kattı teşekkür ediyorum
hürmetle..
Kaleminizi okumak hep güzel, değerli yazarım.
Edebiyata katkılarınızdan dolayı tüm içtenliğimle size ve Seçki Kuruluna teşekkür ediyorum.
Hürmetle
Abdulkadir BOSTAN
her daim hürmetlerimle...
Şiirde de ve yazıda da mahir bir kalem.
Güne gelen bu güzel yazıyı kutlarım.
Abdulkadir BOSTAN
ziyaretiniz değer kattı her zamanki gibi
hürmetle..
Abdulkadir BOSTAN
değer kattınız yine kelimelere ..
hürmetle..
İnsanın bütün benliği ile kendini yolculuğa çıkarması, buluşmaları ve hissiyatı
Hep kendine kaçışı
Denizin fısıltıları duyduğu yerden
Ve saatlerin gözlerinde yakomozlar küçük bir buseyken
Yazıyı tarif etsem derin bir ruh alfabesinde öyle oturaklı betimlemeler var ki
Yine de derin bir kıyıda ruhunu ışığıyla yıkayan,uykusuz maviliklere salan ve
Zihnin insana yaşattığı sayıklamalardan geçtim.
Muazzam anlatıma ve
Şairime çokca tebriğimle
...
Abdulkadir BOSTAN
yine nokta atışı yapmışsınız yazının iç sesine
hürmetle..
Abdulkadir BOSTAN
hürmetle..
Kesinlikle günüm'ün yazısı...kaleminiz daim olsun sabah çayı eşliğinde....
Abdulkadir BOSTAN
hürmetle..