EYVAH!... SABAHA KALDIK
EYVAH!... SABAHA KALDIK
Bu yaz köyde kaldı Engin. Yaylada yazı geçirim, geçen yaz sonmuş. Tarla-çayır biçim, harman dövme, ot-sap taşıma kızak kızak, tığ savurma,....
Yaparak - yaşayarak öğrenim başladı onun için. Oyun oynama, anılaşacak böyle böyle...
Takvimde temmuz yaprakları tükendi nerdeyse... Öküz otlaktan indi. Biçim bitti, harman dövme başını uzattı girdi, girecek uğraşa...
Harman yeri evden uzakta... Bitişiğinde saman mereği , mereğin önünde de örtmesi var. Karapanı yok. Gölge istemez yanında yöresinde harman yeri. Özenle ayrılı.
Sapın , saman olması için gevrek olması gerek.
Tarladan sap, çayırdan ot taşımada babasının yanında olacak Engin....
Ottan gelir gelmez mereğin önünde getirdiği yüküyle işkembeyi doldurur tunbulay, karagöz, şirin ve sekülay. Tüketecekleri enerji için gün boyu...
Kızaklar boşalır. Karın doyar doymaz yürü harmana, gemiye binmeye. Gevrek sapı bekletmek olmaz. Günün en sıcak anında...
Harman, annesi ile Engin’in sırtındadır.
Gemiye binmek, sıcakta ve harman tozu içinde çok zor gelir. Hele de yaşıtları, gölde çimdikleri aklına düştükçe...
Annesine, babasına gücenir için için... Baba korkusuyla akılına düşenin ardından çoğunlukla koşamaz. Bazen de kaçtığı olur göle... Olacakları bile bile... Göle gidip de yaz elmasından yemeden de geri dönülmez ki...
Yazın köyde olmak... İş güç kaçınışının yanında, meyve bolluğunda olmanın ayrıcalığı da bam başka mutlulandırır.
Evinin çevresi dutluktur. Dutun biri evin hardamasına başka biri de ot mereğininkine uzatmıştır kollarını. Çocuklar saklanarak, rahatlıkla ulaşsın diye.
Pilekiden yeni çıkmış sıcak puğaçanın kuvasını kırıp, hardamaların birinde dutla karın doyurmak, köyde kalmanın ödülüdür...
Dutlar olgunlaşınca üç dört günde bir silkelenir cecim ve hasırlara. Sargılara inen dutlar, teşdi ya da kazanda toplanır. Pekmez kaynatılır, sabahlara dek. Biçim ve harman işlerinin arasında. Kışın pekmezden aldığı enerji ile okul bayırını tırmanırken "yoruldum, üşüdüm" demez. Hele de kırç tutmuş karlı tarlalarda kızak kayağında.
Yeni yeni alışmaya çabaladığı uğraşlar arasında bir gün, yemeyin ardından annesi;
-Yarın ot getirmeye başlıyoruz. Kalk yat ki; baban obaştan kaldırır.
Bu uyarı... Sabaha doğru Aşağıdağ’ da ki çayırlardan ot getirmeye gidiştir. Temmuz başlarında biçilip yığın yığın yığınık kuru ot, kışın mal ve davar için gelecek.
Dağdan kuşluk civarında gelinir. Ardından da harmana... İkindi serinliğinde de tarlalardan sap getirerek, günün iş akışı sonlanır.
Ertesi gün sil baştan. Ağustos boyunca!....
Engin, ilk kez sabaha doğru öküzleri sap kızağına koşacak. En uzaktan yakına doğru ot taşıma deneyimi edinecek, kaydedecek beceri dağarcığına.
Coşku doldu içine... Yatağı serili. Yattı ama uykusu da kaçıktı. İleri odada...
Baba da balkonunda yatacaktı madenden gelince. Serin serin...
Oda, evin yapısından farklıydı. Ev tahta, oda ise çakadura . Penceresi doğuya bakıyor. Diğer odaların pencerelerinden geniş, yüksek ve bol ışık alır içeriye. Üsteliye iki tane... Yan yana!... Kışın ise soğuk diye gözden ıraktır.
Ay ışığının aydınlığında obaştan çıkacağı çayır yolculuğu kurguları arasında uyur. Uyandığında.
-Oda ne!... Güneş doğmuş, diye yüksek sesle kendi kendine söylenerek kalktı. Balkona doğru bağırarak;
-Baba!... Baba!.... Kalk!... Sabaha kaldık, diyerek balkona koştu.
Sese babası,
-Yat!.. Ne sabahı!... Ben daha yeni yattım.
- Ey!... Ama güneş doğmuşşş, değince,
Baba yorgandan başını çıkardığında aydınlığı fark etti. Aydınlık, ne ay aydınlığı ne de güneş. Bir parlıyor. Bir soluyor.
-Ola!.... Yangın var!... yattığı yerden doğrulup, sağa sola baktığında;
- Komşular yanıyor. Koş!... Ananı uyandır. Su dolu güğümle çatıya çık!... Hardamaya düşen cincgalara su dök. Bedervayı kırmadan. Düşmeden!... Dikkat et!... dedi.
Çar çabuk giyindi. Bahçeye, oradan çeperlerin üzerinden atlayıp koştu komşularına doğru. Uykulu uykulu... Şaşkın şaşkın...
Engin, yandaki ocaklı evde annesini sesler seslemez. Su dolu güğümü kaptığı gibi ocağın ardındaki duta tırmandı.
Korka korka!..
Okulda öğrenmişti, "yangını itfaiye söndürür" diye. Ama köyde itfaiye yok ki!.. Düşünürken; babasının sesi yankı yapmaktadır, gecenin sessizliğinde mahallede.
-Olaaaa !... Şakirrr!..... Olaaa!... Şakirrrr!.... Kalkın. diye.
Çatıdan aydınlığa dönünce "babasının yanıldığını gördü. Ev değil... Kirvanın samanlığı yanıyordu.
Havada uçuşan kıvılcımlardan çatıya düşeni bir taraftan gözlerken, anasına mereğin yanmakta olduğunu söyledi...
Anası da elinde bakraçlar bacada ne yapacağı şaşkınlığında.
Şakirler kalktı. Yukarı ve karşı mahallelerden koşuşturma, bağrışlarla köy çalkalamaya başladı. Bakraç, külek, teneke, kürek kapan koşutu yangına doğru. Bekçi Mehmet Emmi’dir mutlaka. Art arda silah patlattı. İstenmeyen olayın varlığını duyurdu köye...
Yangını gören, duyan koştu. Çeşmeden aşağı sıralanıldı. Elden ele mereğe doğru kürünün suyu kap kaçakla akıtıldı. Kilimler, çarşaflar ıslatıldı balkonlardan sarkıtıldı, eve sıçramasın diye. Yanda ki mezarlığın köşesi kazıldı, çıkan toprak, kürek kürek atıldı, harlı alevlerin üzerine.. Uzak mahallelerin gençleri, komşu köylerden bile atıyla, yayan koşanlar oldu gecenin ay ışığında...
Kolay olmadı söndürüm. Merek ve çevresindeki saplar yandı, kül oldu. Karşısındaki eve sıçramasına izin verilmedi. İyi ki kürünler doluymuş. İyi ki kazma kürekle gelmiş uzaktan gelenler. İyi ki rüzgar yoktu.
Hardamada kıvılcım peşinde koştu durdu. Çoğu kıvılcım çatıya doğru inerken sönüyordu. Bedervaya inene de Engin yetişti. Alev çökünce indi, koştu olay yerine.
Ortalık aydınlandı. Yorgun argın insanlar ahlıyor, ofluyor, birbirine benzer anılar aktarır oldu. Komşu teselli edildi, geçmiş olsun dileğini sunan günlük işine yollandı. Konuşmalar arasında en dikkat çekeni Engin için; "akşamdan yatarsın zengin, sabah kalkarsın fakirlik" işte budur. Sözünü duyumudur.
Herkesin akşam yatarken kurguladığı iş akışı, aksadı.
Ergin için; "evdeki hesap çarşıya uymadı" ota gidiş yolculuğu ertelendi, istemeden. Bu da yaşamın bir başka öğrenilecek yönü... Canlar sağ ya!...
07.05.2020