- 256 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
1789 DEVRİMİNDE FRANSIZ KADINLARI
Tarihe ’’Burjuva Devrimi’’ olarak geçen Fransız Devrimi’nin Robespierre, Danton, Marat gibi önderleri herkesçe bilinir. Devrimin kadın kahramanlarıysa,tarihten dışlandıklarından onlar kadar tanınmazlar.
Halbuki devrim’in harikulade özelliklerinden biri de bu devrim de kadınların oynadıkları roldü.Onlar, silahlı halkın arasında sokaklara, politikaya daldılar. Kulüplerin başına geçtiler, kendi salonlarını kurdular, edebiyat ve güzel konuşma yetenekleriyle, tarih ve felsefe bilgileriyle sivrildiler.
Devrim’de büyük rol oynamış kadınlardan Olympe de Gouge, ’’Mademki kadına giyotine çıkma hakkı veriliyor, öyleyse kürsüye çıkma hakkı da verilmelidir!’’ sözleriyle ünlüdür. Okuma yazma bilmediği için makalelerini bir sekretere dikte ettiren. ’’tarihin bu ilk feministi’’, tüm kadınlara oy hakkı, erkeklerle eşit insan haklarının kadınlara da tanınmasını talep ediyordu. Ve talepleri yüzünden 1793’te giyotine gönderildi.
Theroigne De Mericourt 1789’da elinde kılıcıyla, Bastille ayaklanmasına katılan bir genç kadındır. Bir kaç ay sonra, Versailles Sarayı’na saldıran aç kadın kalabalıklarının ’’Kızıl Amazonu’’olur. Kral XVI Louis’den taleplerinin yanıtını almaya giderken üstünde erkek kıyafeti, elinde tabancaları vardır.
Marat’ın eşi Simone, servetinin bir bölümünü ’’Halkın Dostu’’ gazetesinin basımı için Marat’ya veren sıkı bir jakobendir;kendisinden yirmi yaş büyüş eşinin sağ koludur;gazete redeksiyonundan , tedavisi imkansız bir hastalığa yakalanmış olan Marat’nın bakımına kadar, her şey onun omuzlarındadır. Üstelik Simone, kendisinin ve Marat’nın duygularının sağlamlığına inanarak’’yasal evliliği’’ daima reddetmiştir.
Bir dönem, Jirondenler’in Kraliçesi diye anılan Manon Roland’ın gerek politik etkinlikleri, gerekse kocası ve sevgilisi Buzot arasında geçen çalkantılı özel yaşamı, hapis yıllarında ona dört ciltlik anılarını yazdıracak kadar ilginçtir. Halkın özgürlüğe kavuşması için canını ortaya koyan Manon, yaşamının en korkunç gününde bile metanetini yitirmez. Öyle ki, Devrim Mahkemesi’nce ihanetten suçlu bulunmuş bir erkekle birlikte giyotine götürülürken titreyerek ağlayan adamı, gücünü toplaması için yüreklendirmeye çalışır.
1793’te Paris’te çok sayıda kadın derneği kurulur. Halktan kadınların ilk kez örgütlendiği ’’Devrimci Yurttaşlar Derneği’’nin sekreterliğine ’’Kırmızı Gül’’ takma adıyla tanınan kenar mahalleden aktrist Claire Lacombe seçilir. Kadınların, Devrim Komitesi toplantılarına katılması için uğraşan Claire’in tüm girişimleri erkeklerce engellenir. Doğal olarak, kadın kulüplerinin kürsülerinde erkekleri suçlayan feminist konuşmalar yapılmaktadır. Derneğin düşmanıysa salt Jakobenler değildir. Claire, Komün’de de alaya alınır.
Komünün etkili üyesi, savcı Chaumette düşüncelerini şu sözlerle dile getirir:
’’Doğa kadına dedi ki:Şefkatle çocuklarına bak, evin ıvır zıvırıyla ilgilen, anneliğin tatlı endişesini yaşa-işte senin görevlerin...Ödül olarak sen kendi mabedinin tanrısı olacaksın.’’
Sonuçta kadın dernekleri kapatılır’’Güçlü burjuva sınıfı, küçük burjuva yaşam tarzını kutsayarak kadına ev kadınlığı misyonunu biçer.’’Kadınların politik yaşamdan dışlanması Clair’i terk edeli çok olmasına karşın mesleğine geri döndürür.
Kuşkusuz devrim, barışla değil, şiddetle gerçekleşiyordu. Tüm ulus ayaklanmıştı Ama o kadınların çoğu şiddete karşıydı. Savcı Charlotte’a. ’’Marat’yı öldürmeye sizi kim teşvik etti?’’ diye sorduğunda, ’’Cinayetleri...Devrim zamanında o işledi’’ yanıtını verir Charlotte.
Onların şiddete duyarlı oluşları, kadın olarak yetiştirilmelerinden de öte, kadınlara yönelik fiziksel, cinsel psikolojik, çeşitli şiddet biçimlerine maruz kalmaları yüzündendir belki de. Hele o iç savaş ortamında!
Ben kendi adıma, savaşın soluğunu ensemizde hissettiğimiz şu günlerde, onların devrim sırasında gösterdikleri coşku ve yürekliliğe, ve örgütlenme konusundaki kararlılıklarına gıpta ettiğimi belirtmek isterim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.