- 1405 Okunma
- 6 Yorum
- 6 Beğeni
Meander
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İçinde insan olmayan evler, üzerinde insan yürümeyen yollar, sokaklarında insan dolaşmayan şehirler, gölgesinde insan oturmayan ağaçlar, dalgasına insan gözü değmeyen denizler…
İnsansız fotoğraflar çektim.
Birkaç kez çok uzaklardaki, fark edilmeyecek yüzleri, fark edilmeyecek kimlikleri olanları çektiğim de olmuştur. Uzaktan baktığımda hiç kimseyi tanımadığım yerlerde, hiç kimsenin beni tanımadığına inanarak bu cesareti kendimde bulduğum zamanlardan kalma...
"Neden beni benden izinsiz çekiyorsunuz", deseler hani... Dillerini bilmediğin insanlara derdini de anlatamazsın. Şöyle geçerken, hayatınıza bi uğradım, diyecek kadarına dahi cesaret edemediğin anlar, en güzel kareler, geride tek bir kanıt bırakmadan uçup gider böylece.
Üç yıl boyunca aralıksız her hafta gittiğim Augustus Tapınağı’nın yanındaki havuza dallarının gölgesi düşen ağacın altındaki ahşap dinlenme bankına oturup hem suyun sesini hem de kimi zaman hafifçe, kimi zaman delice esen rüzgârın, yapraklarla olan aşkını dinlemeyeli de çok uzun zaman oldu. O ağacın altında otururken, kimseyi tanımak zorunda kalmadan, kimseye kim olduğumu anlatmadan ama tuhaf bir kesinlikle hep bir bitişin yerlerdeki gölgelerini gördüm içimin en ücra köşelerinde.
Yavan, ışık almayan, bu avludaki şu havuz başı kadar kalabalıklaşmayan, cılız sesleri, sessiz ya da çok konuşan çocukluğumu, renksiz, yıkık bir duvar dibine sakladım. Ara ara o duvar dibine, gölgesinden bile ürke ürke sevmenin sisi içinden geçerek oturduğumu düşünüyorum. Kendi harabemi yasladığım bir düş duvarından bir başka harabe Augustus Tapınağı’nı seyre dalmak tutarlı, tumturaklı düşlerin kimsesiz yanlarından olsa gerek.
Göz hizamdaki hiç kimse etrafına bakmıyor. Tapınağın boylu boyunca devam eden meander motifinin sınırladığı silik olsa da günümüze kalmış başka bir örneği olmayan şu eşsiz yazıtları, hiç görmeden, hiç bakmadan öylece önünden geçip gitmiştir, kim bilir daha kaç kişi.
İmparator Augustus’un vasiyetini anlatan yazıtın meander motifi ile bezenmesini, yeniden yeniden doğuşa ve Menderes nehri gibi kaynağından denize oradan okyanusa karışan varlığına akışına vurgu yapıp yapmadığını da epeydir merak ediyorum. Bu merakın, anlamı olmayan bir şeye anlam yüklemeye çalışan insan aklıyla da bir ilgisi yok. Ortada bir şey varsa illaki bir anlamı olduğunu bildiğimden ve böyle inandığımdan. Hele ki, bir imparatorluğun kurucusuna ithaf edilen tapınaktaki, Tanrılaşmış Augustus’un yaptığı işleri, hayatını ve başarılarını anlattığı bir yazıtta bunu sadece süs olsun diye yapmadıklarını düşünmemden daha doğal bir şey olmamalı.
İnsanın derinliklerinden çıkıp gelen benzeri düşüncelerin, tıpkı bu meander motifi gibi bir zincirlenişle, birbirini izleyen görüntüler izlenimi vermesi sonsuz direnç gösteren her şeye bir anlam yükleme eğilimi karşı konulamaz bir hâl alabiliyor bazen. Bu dayanılmaz duygu ne pahasına olursa olsun istediği anlama kendini giydiriveriyor.
Paul Lucas’ın, tapınağın duvarlarında devşirme malzemelerin kullanıldığını yazdığını okumuştum. İşlenmiş bir malzemenin böylesine önemli bir tapınakta neden yeniden kullanıldığını anlamakta zorlanıyorum. Duvar örgüsüyle kaynaştırılarak kullanılmış olsa da onun devşirme bir malzeme olduğu binlerce yıl sonrasında bugün bile fark edilebiliniyorken, o duvara ait olmayan, kendini o duvarın bir parçası gibi hissettiremeyen ve hissedemeyen bir bütünsellik bu... Duvarın sahiplendiği bir devşirmelik kimi insanların kendi hayatına ve varlığına uyum sağlayamayışlarını getiriyor aklıma.
Kendi hayatlarında devşirme yaşayanlar ve sırtüstü yatmış düşüncelerim, tüm sessizliğiyle düşen, bir iki kasım yaprağıyla suya silkiniveriyor.
Ankyra,
YORUMLAR
Enûma Eliš
" Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz
Nehirler kendi suyunu içemez
Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez
Güneş kendisi için ısıtmaz
Ay kendisi için parlamaz
Çiçekler kendileri için kokmaz
Toprak kendisi için doğurmaz
Rüzgar kendisi için esmez
Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz
Doğanın anayasasında ilk madde şudur:
Her şey birbiri için yaşar
Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur.
Eski çağlardan süre gelen bir anlayıştı bu..
Bütünlüğü anlatırdı..
Özü iki cümleydi..
“ Ben, Biz olduğumuz zaman Ben olurum.”
“ Ben, Ben olduğum için Sen, Sensin"
~~
Çok teşekkür ederim, kıymetli yorumunuz için.
Saygı ve selamlarımla,
yaşar/casına
İnsan kendini mutlu edemiyor
Ama
Bunu bir kedi yavrusu yapabiliyor
Bencillik çok fena...paylaşılacak bunca guzellik içinde.
Tesekkur ederim paylaşım için
Enûma Eliš
Çok teşekkür ederim, sevgi ve selamlar.
Yaşadıklarından çıkarımlar yapmak ne güzel. Hani Ataol Behramoğlunun şiirinde ki gibi ''Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şeyler Var.'' Kutlarım güzeldi...
Enûma Eliš
Umalım ki, öğrendiklerimiz ve hayata uyguladıklarımız hep iyi ve güzellikler üzere olsun.
Kıymetli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Saygı ve selamlarımla.
Düşündürücü güzel bir yazı,kendimizden bile bazen habersiz,kayıtsız yaşıyoruz,Bir gözümüzü açıp etrafımızı görsek ne insan manzaraları,ne doğa harikası,ne sanat eserlerini görürüz belki de.Biz gömüldük kabuğumuza,kendimizi zor görüyoruz.
Yüreğinize,emeğinize sağlık.
Sevgiyle kalın
Enûma Eliš
Kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim.
Sevgi, saygı ve selamlarımla.
"Bir sanat eseri daima nesneselliğini gösterir. Ancak biz sanatın nesneselliğini eserin
nesne kavramı üzerinden eserin nesne karakteriyle anlamaya çalışırsak o zaman
hataya düşeriz. Çünkü Heidegger’e göre bu durum, eserin nesnesel olan yönünü
kavramak yerine eserin eser varlığını nesnesel alt yapıyla eseri baskı altına almamız
anlamına gelmektedir."
Sanatın varlığı anlama maksatlı varlığına dair görüşleri ile Heiddegger, sanat ve nesnellik hakkında düşünmek isteyenlerin yolunu aydınlatacağı besbelli olan fikirleri ile o ve onun gibi sanat hakkında görüşleri olan düşünürlerin en ilgi çekici olanlarından biri olabilir. Bilinen bir yoldan sapma isteği gereğince nesnelleştiği, ölçüldüğü ve sıradanlaştırıldığı söz edilen insanın bu fasit dairenin dışında olması gerekli olan anlam arayışında yaşamın bizzat kendisini sanata dönüştürebileceği, gündelik olandan zamansız olana bir sıçramanın mümkünlüğü tartışılabilir de. Augustus tapınağı bakıp yazıtlar ve motifler hakkında sezgi ve düşüncelerini böylesine içselleşten kişi aslında yaşamı yaratım malzemesinin dışında görebilen ve şiirlerini bilmeseydik de varlığı anlama yolu olarak devingen tutumu ile özgün duygu ve düşünceleri ile hakikatin izlerini takip eden bir yolcu olduğunu bilirdik. Bu bakımdan ben duvar ile sanatçı arasında ne zamanın ne de nesnenin neden olabileceği bir uzaklığı sezmedim.
"Varlık fısıldıyordu, sonra insan duydu."
Persepone tarafından 4.12.2020 10:02:55 zamanında düzenlenmiştir.
Persepone tarafından 4.12.2020 10:03:45 zamanında düzenlenmiştir.
Persepone tarafından 4.12.2020 10:05:31 zamanında düzenlenmiştir.
Persepone tarafından 4.12.2020 11:23:56 zamanında düzenlenmiştir.
Enûma Eliš
Bu kıymetli yorumunuz, düşünce ve değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim.
Saygı, sevgi ve selamlarımla.