- 272 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YÜZEN MAHKEME
’’Erkin gemisinde erlerin abdesthanesine attılar. Abdesthanenin lumbozlarını kapamışlar. Yer bir karış sidik ve pislikler yüzüyor sidikte. Bir koku bir de sıcak.
’’...abdesthaneden akşamüstü çıkardılar. Süngülü iki erin bir de gediklinin arasında.Demir bir kapıyı açtılar , ittiler karanlığa.Kapıyı kapattılar.
’’...gözü karanlığa alışmıştı azıcık. Uyudu.
-Kalk. Giyin.
İsmail, feneri kapının önündeki ak üniformalı subayın tuttuğunu gördü. Subayın arkasında, süngülü iki deniz eri duruyor.
-Sola sap.
Güverteye, gece serinliğine çıktılar.
-Yürü doğru. Arkana bakmadan.
Yürüyecek yer de pek kalmamıştı. İki adım sonra küpeştenin kıyısı.
Dur.
Durdu. Arkasında açılıp kapanan tüfek mekanizmalarının şıkırtısını duydu. Birdenbire aklına Mustafa Suphiler geldi. Herifler beni temizlemeye karar verdilerse. Döndü.Üstüne çevrilmiş süngülü iki tüfek namlusu ile subayın ak üniformasını gördü. O anda da biir başka subay peyda oluverdi.birincisinin yanında. Kulağına bire şeyler söyledi. Birinci subay İsmail’e:
-Dön, yürü dedi.
İsmail’i iki gece dolaştırdılar Erkin gemisinin güvertesinde.’’
Atilla Coşkun’un .’’Siyasal Yaşamından Kesitlerle Nazım Hikmet’in Davaları’’ adlı kitabından aktardığım bu sahneler, büyük şairin yargılanıp 15 yıl ağır hapis cezasına mahkum edildiği ’’Donanma Davası’’nın görüldüğü Erkin gemisinde yaşadıklarından. Benzer tanıklıklar Kemal Tahir’in anlattıklarında ve davanın diğer sanıklarında da var.
Erkin gemisi,Yavuz Kruvazörü ile birlikte yakın tarihimizde önemli yerleri bulunan Gülcemal, Nusrat ya da Bandırma Vapuru gibi adlarından bile çoktan jilet yapılmış vapur ve gemilerden farklı olarak, siyasi ve hukuk tarihimizde olduğu kadar edebiyat tarihimizde de önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Belki ancak, taşıdığı Abdülhamit muhalifi genç sürgünleri Kuzey çöllerine götüren Şeref Vapuru ile akraba sayılabilir.
Siyasi tarihimizdeki yeri, odağında, düzene temelden muhalif komünist bir şairin yer aldığı siyasal bir toplu davaya ev sahipliği yapmasıdır. Aynı yıl sonuçlanan ’’Harp Okulu Davası’’ ile birlikte karanlık bir dönemin başlangıcında bulunmaktadır. Aynı tarihlerde Almanya, Reichstag Yangını Davası’nın görüldüğü Leipzig Duruşmaları’nın ardından Nazileştirilmiş, Türkiye’de hayranlarının çoğaldığı faşizm, tüm dünyayı tehdit eder hale gelmişti. Nitekim bir yıla varmadan , 1939’da İkinci Dünya Savaşı denilen ve 50 milyon insanın ölümüne yol açan büyük savaş patlak verir.
Erkin’in hukuk tarihimizdeki yeri, en başta, mahkeme salonu ve tevkifhane görevi gördüğü davanın içinde taşıdığı hukuka aykırılığı da ev sahipliği yapmasıdır. Nazım Hikmet başta olmak üzere tüm sanıkların aldıkları cezaların dayandırıldığı yasa maddeleri ile suçlandıkları eylemlerin birbiriyle ilgisi bulunmamaktadır. Sanıklar, yasaların komünist düşünceyi suç saymadığı bir dönemde bu suçtan ancak suça başka bir dayanak bulunarak Askeri Ceza Kanunu’nun 94. maddesine göre ’’askeri isyana tahrik’’ ten mahkum edilmişlerdir.Konuyla ilgilenen tüm hukukçuların vardıkları kanı budur. Ama en önemli konu, tartışılmayan şey, bir geminin bir davaya ev sahipliği yapıp yapmayacağının hangi hukuka sığdırılabileceğidir.
Türkiye, Tanrının tesadüflere yer bırakmadığı tek ülkedir. Mahkeme heyetindeki beş kişiden yalnızca birinin meslekten hukukçu olduğu davada Yavuz Kruvazörü sanıkların göz altında tutulduğu yer olmuş, daha sonra bu iş için hazırlanan Erkin gemisine geçilmiş, zırhlının subay yemek salonu, mahkeme salonu haline getirilmiş ve dava sürekli seyir halindeki bu gemide görülmüştür.
’’Nazım Hikmet’in Davaları’’adlı kitabında ’’Donanma Davası’’na da geniş bir bölüm ayıran Atilla Coşkun, mahkeme heyetinde bulunan Fahri Çoker’in değerlendirmesine de yer veriliyor. 49 yıl sonra yaptığı değerlendirmede durumda bir tuhaflık bulunduğunu teslim eden Çoker şöyle diyor:
’’Erkin, denizaltı filosunun ana gemisi , ama ne de olsa eski bir yolcu gemisiydi. Geminin subay yemek salonu mahkeme salonu haline getirilmişti. Erkin, denizaltı ana gemisi olduğu için devamlı hareket halindeydi. Aslında böyle anormal bir mahkeme şeklinin dünyada emsali var mıdır bilmem.’’
Erkin gemisinin edebiyat tarihimizdeki yeri ise çok daha başka, çok daha önemli. Donanma davası, Harp Okulu Davası’yla birlikte sivillerin askeri mahkemelerde yargılandığı ne ilk ne de son dava olmuşsa da, bir şairin askerlerce yargılandığı ilk davadır. Uzun yıllar içerde tutulması için Nazım Hikmet’e komplo da kurulmuştur, araya ajan provokatör de sokulmuştur.
Erkin gemisinin ev sahipliği yaptığı bu dava, Nazım Hikmet’in bu davadan verilen cezayı çektiği yıllar boyunca yazdığı bütün o destanlar, kısalı uzunlu yüzlerce şiir dışında ikinci olarak da, edebiyatımıza iki romancı kazandırmıştır. Biri ’’Yorgun Savaşçı’’, ’’Devlet Ana’’, ’’Esir Şehrin İnsanları’’ gibi romanların yazarı, romancılığı dışında düşünür olarak da kabul görmüş Kemal Tahir. Diğeri, romancılığımıza ’’Linç’’ ve ’’Tatar Ramazan’’ gibi iki hapisane destanı armağan eden Kerim Korcan.
Bı gemide gerçekleşmesi nedeniyle bile başlı başına bir film konusu olabilecek bu dava, yazık ki, ne yönetmenlerimizin ne de belgesel sinemacılarımızın dikkatini çekmemiştir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.