- 743 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
Sevemezdim Bu Şehri
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kaldırım taşlarına tek tek basarak, yanından geçenlere omuzu çarparak yürüdü. Sokaklara, yan yana dizilmiş evlere, iş hanlarına baktı ilgiyle. Yol kenarlarına alelade park edilmiş araçlara, kaldırım boşluklarına, yirmi metre arayla dikilmiş ağaçlara... Gözleri nemlendiğinde daldığı hayâl aleminden çıktı. Elindeki bastonu koltuğunun altına sıkıştırıp omzuna astığı çantasından mendilini aldı. Kare çerçeveli gözlüğünü yüzünden ayırıp, önce gözlerini, ardından gözlüğünü sildi. Derin bir nefes aldı ağlama isteğini bastırmak için. Yıllar sonra bu kente gelmek hiç hesabında yokken kendini burada bulmuştu ve bu onun içini burkmuştu.
Bastonunu eline alıp üç ayaklı yürüyüşüne devam etti. Ne kadar da değişmişti kent. Her karesini hafızasına kazımasa hatırlayamazdı belki de. Kalbinin heyecanla çarptığını duyumsadı. İçinde umut kelebekleri çırpındı. Görür müydü onu? Böyle mucizevi bir tesadüf başına gelebilir miydi? Belki de onu arayıp bulmalı, kaçırdığı mutluluğu yakalamalıydı. Adımları hızlandı farkında olmadan, hayali bile güzelken yaşlı kalbinin gerçeğine dayanamayacağını sezinledi.
“Kim bilir nerede? “diye düşündü. Gülüşü geldi hatırına ve gülümsedi. Kömür karası saçlarını belinden aşağı salık bırakır, her adım attığında kalçalarını döverdi. Narin bedenini bir yerden bir yere taşırken adım atmaz da sanki havada süzülürdü. Yanından geçen genç kıza değdi bakışları. Bu yaşlardaydı onu ilk gördüğünde ve gördüğü an aşık olduğunda.
“Kader, “diye mırıldandı. Yoksa kader değil de savaşmaktan korkup kaçan divanenin suçu muydu başlarına gelen? Sahi, divane kimdi, o mu, Berrak mı? Geçmişi düşündüğü her an bu soruyu sormuştu kendine. Farklı olabilir miydi? Değiştirme şansı var mıydı? Ne yazık ki bunun cevabını kendi içinde bulamamıştı.
“Git, “demişti Berrak ona ve o arkasına bakmadan gitmişti ;hayır! Kaçmıştı. O zaman başka çaresi olmadığını kendine söyleyerek avunmuştu fakat, ihtiyarlamış kalbi bu şehrin tozlu sokaklarını arşınlarken haykırıyordu ona. “Gitmeyecektin! “
Üniversiteyi kazanınca gelmişti buraya. Genç ve yakışıklıydı o vakitler. Geldiği ilk gün düz geçiş hayalleri kurmaya başlamıştı. Kentin sıcak havası, nem oranını dörde katlayan denizi, havanın mütemadiyen puslu oluşu boğuyor, nefesini kesiyordu. Ciğerleri isyan ediyordu, hastalığına iyi gelmeyeceğini önceden kestirmesi gerekirdi oysa. Babası birkaç kez okulu bırakmasını istemişti. Oğlunun hayatına mâl olacak bir eğitimi istemiyordu.
“Alışırım baba, bir yıl değil mi ardı önü? Derslerime iyi çalışır, puanımı yüksek tutar kendi şehrime dönerim demişti. Niyeti buydu elbette, ta ki onu görene dek.
Masallar aleminden kaçmış peri kızlarını andırıyordu. Nasıl da ahenkli yürüyor, cıvıl cıvıl konuşuyordu.
Onun sayesinde sevmişti bu kenti, pusunu, nemini, denizini. O kenti değil içinde yaşayan kadını sevmişti. Gözünden aşağı bir damla yaş yuvarlanıp aktı.
“Nedir bu telaş baba, neredeyse sana yetişemeyeceğim,” diye arkasından çağıran kızına göstermeden yanağını sildi.
“Ne telaşı Berrağım, özlemişim buraları, hatıralar canlanınca gözümde kaptırmışım kendimi. “
“Ne şanslı bir kızım ben, babamla aynı şehirde, aynı üniversitede okuyacağım, “ dedi gülümseyerek. Kıvırcık saçlarını annesinden almıştı, gözleri ise babasından geçmiş olmalıydı. Yanlara doğru hafif çekikti. Boyu kısaydı birazcık anne ve babasına göre. Zayıf bedeni rüzgâr değse uçacak gibiydi. Bastonsuz koluna girdi babasının, kuşlar gibi şakıyarak, heyecanla konuşuyordu.
“Çok güzel bir yer burası, eskiden de böyle miydi baba? “
Cemal iç çeke çeke, “Eskiden daha güzeldi, “dedi. “İçinde sevdiğim vardı,” diye düşündü.
Berrak’a ilanı aşk ettiği günü hatırladı. Şapşal çocuklar gibi eli ayağına dolanmış, iki kelimeyi bir araya getirememişti. Sahilde, akşamın kızıl ışıkları denize vururken tutuvermişti ellerini. Gözlerine bakmış ve söyleyeceği her şeyi unutmuştu. Berrak, tutkunu olduğu mavi gözlerine cesaret vererek bakmasa sonsuza kadar susardı Cemal.
Şu engin deniz çırpınıyor karşımda,
Sen olmasan sevmezdim ben maviyi.
Sen gelip elimi tutana dek,
Sevmezdim ben sahili.
Boynu hafifçe sağa eğilmiş, söyleyivermişti Berrak incilerini.
Sevinç ve mutlulukla ışıldamıştı Cemal’in yüzü. Beklemediği bir şeydi karşılık bulmak, dahası ondan önce bunları Berrak’ın söylemesi. Kocaman gülümsemişti, şimdi hayâl ederken gülümsediği gibi.
“Neden gülüyorsun baba? “ dedi yanında yürüyen kızı. Cemal kızının elini tutup yüzüne baktı.
Sen olmasan denizi neyleyim,
Sen olmasan toprağı neyleyim.
Maviler senin olsun güzel kız,
Sen olmasan bu şehri neyleyim.
“O, baba! Sen de ne cevherler varmış da haberim yokmuş, “dedi genç kız
“İçimden geldi kızım, “dedi Cemal.
“Anneme hiç şiir okudun mu baba? “
Kızının sorusuyla afalladı Cemal, bir an düşündü.
“Okumadım galiba, “dedi. Zihin odacıklarını beyaz bir duman kaplamaya başladı. Kaşlarını çatıp gözlerini kıstı. Karısının yüzünü hatırlamaya çalıştı fakat nafile. Berrak’ın yüzünden başka suret çıkmıyordu karşısına.
“Yordum seni baba, gel oturalım biraz. “
Babasının mimiklerinden anlamıştı Berrak, Cemal yine unutmuştu. Yol kenarındaki dükkanlardan birine çekiştirdi babasını ve dükkanın sahibi orta yaşlarındaki adamdan sandalye istedi. Cemal kızının varlığını fark etmez olmuştu. Gözleri sabit bir noktaya bakıyor, anılarını bir adım ileri taşımaya çalışıyordu.
Berrak’la sevgili olunca gitmekten vazgeçmiş, üniversitenin üçüncü yılını doldurmuştu. Yaz tatili geldiğinde hüzün sarmıştı her ikisini. Cemal, ailesinin yanında aldığı kiloları yıl sonuna kadar fazlasıyla vermişti. Üç yıldan beri aynı şey tekrarlanıyordu.
“Üç ay sonra yanımdasın, “demişti Berrak, Cemal otobüse binerken. Cemal emin değildi bundan. Zayıf halini görünce babası bu kez göndermeyebilirdi çünkü sene başında, eğer daha kötü hâle gelirse sonraki seneye göndermem, demişti. Cemal’in yüreği titriyordu korkudan.
Hastalıktı bu, Cemal elinden geldiğince kendine iyi bakmıştı ama fayda etmiyordu. Ciğerleri dayanmıyordu neme. Oturduğu koltuktan geri kalktı Cemal, başı döner gibi oldu. Bir iki sarsak adımdan sonra otobüsten indi ve onu uğurlayan kızın yanına koştu. Sımsıkı sarıldı, “Sen olmasan sevemezdim bu şehri, kalamazdım buralarda. Ne olursa olsun beni unutma! Ben seni asla unutmayacağım. “
Berrak içine sığındığı kolları ayırdı kendinden. Parmak uçlarına basarak yükseldi. Hafif bir buse bıraktı Cemal’in yüzüne. Farkındaydı, Cemal bu kentte eriyip bitiyordu.
“Git, “dedi Berrak. “İyi ol ve geri dön. “
Burada bitiyordu anıları, fazlasını hatırlamaya muktedir olamıyordu.
Kalbinde sevdiğinden ayrılmanın ilk günkü acısı yeşeriyordu.
“Berrak, ona ne oldu? “
“Kime ne oldu baba? “ dedi genç kız, babasının geçmişe olta atmış, gerçekliğini kaybetmiş anılarına ulaşmak için.
“Berrak’a ne oldu, ismini taşıdığın kadın.”
Genç kızın içi titredi. Nasıl bir aşktı bu ki kırk yılın ardından bile acı vermeye gücü yetiyordu.
Cemal, bir daha dönememişti bu kente. Aylarca hastanede yatmış, tedavi görmüştü. Babasına kaç kez yalvarmıştı, sevdiğim kız var, gidip onu isteyelim, diye. Nihayet babasını ikna ettiğinde aradan iki yıl geçmişti. İki yıl sonra yeniden arşınlamıştı bu kentin sokaklarını ve sonu hüsran olmuştu. Berrak, gencecik yaşta hastalanıp vefat etmişti. Cemal, bir ay önce gelebilmiş olsa, babasını daha erken ikna etse her şey farklı olacak, o Berrağına kavuşacaktı.
Babasına sevgiyle baktı genç kız, üç yıl önce annesini kaybetmişti. Birbirlerine destek olmuştu baba kız. Cemal ise o günden sonra yavaş yavaş unutur oldu. Korkuyordu Berrak, bir gün beni de unutur diye.
Berrak, babasının acısını tazelemek istemedi, şimdi dese ki Berrak öldü, Cemal ağlar, kahrolur. İstedi ki sevdiğini hatıralarındaki gibi hatırlasın. Sustu, babasının elinden tutup kaldırdı.
“Hadi babacığım, geç kalacağız. “
“Nereye gidiyorduk ki, hem bu yer bana çok tanıdık geliyor, neresi burası? “
SON
YORUMLAR
Bir varmış bir de yok
Merhabalar, edebiyat sokağına hoş geldiniz.
Yazınızı okurken ;duru bir anlatımının yelkeniyle yol alan hüzün gemisinin derinlerindeki aşkı buldum...Nedametin soluğu ensesinde, hayallerin tazeliği ceplerinde sevdasını arayan ve aradıkça kaybolan kahramanın hikayesinde çoğalan hatıraları gördüm.. Kaldırım taşlarında kaybolan gözyaşlarının izini buldum..
Kutlarım.
Nicelerine..
Bir varmış bir de yok
Öncelikle defter ailesine hoş geldiniz, sizi yeni görüyorum
kaleminiz çok çok iyi, bu çok yorum almadığınızdan da belli zaten;)) aramızda kalsın kıskançlık olur çok dert etme derim.
ben eğer bir yazıda hem kahkaha atıyor hem de hüzün yaşıyorsam o yazı muhteşemdir.
Kız babasına sormuş ya hani; Baba Anneme Hiç Şiir okudun mu diye? orada ki babanın haline çok güldüm.
kaleminize sağlıklar dilerim, on üzerinden onluk bir yazı. tek eleştirim böyle güzel bir yazı yazan bir kalem neden ismini gizler, iki yıldan fazladır sayfadayım
bunun yanıtı bende var lakin yazarsam isyan çıkar;)) der nice saygılarımı sunarım
Bir varmış bir de yok
MÜSLÜM BAYRAM
bir aylık sürede sayfada yazılan yazıları okuyup, takip etti iseniz mutlaka
iyi kalemleri sizde görür idiniz.
Gün sizi yanıltmasın derim;)) çok çok vasat bir yazı da gelebilir, çok muhteşem bir yazı da...
bu done olmamalı, sizi sakın yanıltmasın derim;))
Bak bu konularda ilk bilgileri benden almış oldunuz şanslısınız;))
nice saygılar dilerim
Bir varmış bir de yok
Güne bir çok insanın yaşanmışlıklarını barındıran böylesi usta işi bir kalemden nazlı nazlı akan duru sular gibi bir öykü okumanın ruhumda bıraktığı hazzı yeterince betimliyemememin aczi içindeyim.
kutlarım...
Emeğe ve sanata saygımla.