- 263 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SAMET’ İN HİKÂYESİ
Yazan: M. Sabri HABERVEREN
Filiz Hanım, Mustafa Beyle evlenirse, bütün problemlerinin biteceğini, dünyanın güllük gülistanlık olacağını sanıyordu. Deli doluydu her ikisi de. Evlendiler. Bir sene geçmeden Samet doğdu. Fakat işsizlik, borçlar ve geçim sıkıntısı aradaki sevgiyi bitirdi kısa sürede. Filiz hanım hamileydi. Borçlar sıkıntılar kavgaları da beraberinde getiriyordu. Samet doğduğunda Filiz’le Mustafa çocukları olduğu için sevinemediler bile. Çocuk sorumluluk, çocuk gider demekti. Kısaca Samet istenmeyen bir misafir gibiydi. Getirdiği sorumluluklar annesi ile babasını birbirinden tamamı ile uzaklaştırmıştı. Sorumluluklar, Samet bebeğin getirdiği giderleri, zaten mevcut hayatın yükünü ve kavgaları daha da arttırmıştı. Mustafa Beyle Filiz Hanım sonunda ayrılmaya karar vermişlerdi. Ancak Filiz Hanımın hiçbir geliri ve işi yoktu. Samet bebeği babasının evinden getirmemişti. Boşanmalarının sonunda Samet bebek Mustafa Beyde kaldı. Bu yüzden Mustafa Bey yakınlarının olduğu bir kente göç etmek zorunda kaldı. Çünkü Samet bebeğin bakıma ihtiyacı vardı.
Yıllar yılları kovaladı. Samet bebek sonuçta insan ufağıydı. Taş ufağı değildi. Taş ufağı büyümez ama insan ufağı büyürdü. Ne kadar acı yaşarsa yaşasın, ne kadar sevgisiz kalırsa kalsın insanoğlu büyürdü. Samet’te büyüdü. Anne sevgisini tatmadan büyüdü. Şımartılmadan büyüdü. Hiçbir isteği yapılmadan büyüdü. Yarı aç yarı tok büyüdü. Okula gitmeye başlayınca arkadaşları:” Senin annen nerede? Diye sormaya başladılar. Babası, Samet’e annesinin öldüğünü söylemişti. Buna rağmen Samet arkadaşlarının olduğu gibi kendisinin de annesin olduğunu düşünüyordu. Fakat annesi olsaydı, herhalde yanında olurdu. Ezik bir şekilde okuluna gitmeye devam ediyordu. Samet’in ihtiyaçlarını yakınları karşılıyordu. Tabi çoğu zaman, bunu başına kakarak, onurunu kırarak yapıyorlardı. Samet ailesi, annesi, babası birlikte oturan insanları kıskanıyordu. Anne ve babaları birlikte olan çocuklara yapılanları görüyor ve onları kıskanıyordu. Bu yüzden geceleri yatağında ağlıyor, kendisinin arkadaşları gibi neden sevilmediğini sorguluyordu. Acı çekiyordu. Ama bu acı fiziksel bir acı değildi. Derken okul hayatı bitti. Çalışma hayatına başladı. Hayatını bir düzene koymak istiyordu. Sevilmek istiyordu. Ancak önünde askerliği vardı. Samet askerliğini yapınca hayatı birdenbire düzelecekmiş gibi geliyordu kendisine. Derken bir haber aldı komşularının birinden. Komşu kadın Samet’e annesini yaşadığını, hayatta olduğunu söylüyordu. Samet birden göklere uçtu. Yılların sevgisizliğini biteceğini mutlu olacağını düşünüyordu. Annesinin yaşadığı şehre gitti. Zorlukla annesini buldu. Sarıldılar, yıllarca süren ayrılıkları için ağladılar doyasıya…
Samet’in beklediği şey olmamıştı. Yıllardır çektiği acılar hafiflememişti. Oysa annesini bulmuştu. Çocukluğu geldi gözlerinin önüne, okul yılları geldi. Bu resimlerde, bulduğu annesi yoktu. Arkadaşlarının yanında hep ezik kalmıştı. Unutmaya çalıştı. Hala acı çektiğini fark etti. En iyisi askerliğini bir an evvel yapmaktı. Muhtarlıktan gelen celbi alarak askerlik şubesine gitti. İşlemlerini yaptırdı. Askere gitti. Acemi eğitimini tamamladıktan sonra Hakkâri’deki birliğine gitti. Askerlik görevini yaparken bir gece kendini dinledi. Burada birliğinde babasının, yakınlarının yanında olduğundan daha rahattı. Kendine güveninin arttığını keşfetti. Asker arkadaşları Türkiye’nin dört bir yanından kopup gelmişlerdi. Arkadaşları kardeşleri gibiydiler. Göreve çıktıklarında arkalarında bir arkadaşının olduğunu bildiği için hiç korkmadan çekinmeden görevini yerine getirirdi. Ağustos ayında bir aylık bir izine çıktı.
Babasını, yakınlarını, oradaki arkadaşlarını görmek, hasret gidermek istedi. Daha sonrada annesini ziyaret etti. Memlekete gittiği zaman yaptığı şerefli görevden dolayı gururluydu. Ezik biri değildi artık. Vatanını koruyan, kollayan biriydi. Memlekette izinde konuşmalarının büyük bir bölümü askerlik üzerineydi. Orada bu konuşmaları yaparken ne kadar tehlikeli görevlerde bulunduğunu fark etti. Bu görevleri yerine getirirken hiç ama hiç korku nedir bilmemişti. Bu tehlikeyi fark ettikten sonra konuştuğu herkesten “Helallik” almaya başladı. Vatan görevini yaparken şehit olabilirdi. Bunu dillendirmeye başladı. Herkes; “Aman Allah korusun.”diyordu. Annesini ziyarete gitti. Ana oğul hasret giderdiler. Annesine; “Annem seni buldum ya bu bana yeter. Şehit olacağım. Sakın benim için ağlama!” diyerek ayrıldı annesinden. Bir aylık izni bitmişti bile. Hakkâri’deki birliğine geri döndü. Arkadaşları çok sevinmişti döndüğüne. Bazılarına getirdiği ufak tefek hediyelerini verdi.
Güz mevsiminde birliğinin bulunduğu bölge dağlar ve manzara harikaydı. Ağaçların yaprakları bir renk cümbüşü yaratıyordu. Şırıl, şırıl akan derede ağaçların, manzaranın yansımasını izlemek insanı hülyalara sevk ediyordu. Canlarını sıkan bir durum vardı sadece. Bir hafta kadar önce başka bir birlikte görev yapan arkadaşlarından on ikisi kalleşçe şehit edilmişlerdi. Komutanları oldukça dikkatli olmalarını çakalların faaliyetlerini arttırdığını söylemişti. Gerçekten de ülkemiz üzeride oynanan oyunlar bir hayli artmıştı. Mecliste bulunan biri “Arkamızda Cudi var.” Diyerek terör örgütünün kendi arkalarında olduğunu belirtiyordu. Samet, Cudi Dağında bir görevi sırasında toprağın petrol, petrol koktuğunu, potinlerinin bu yüzden lekelendiğini görmüştü. Buradaki petrolün niçin çıkarılmadığını, buradaki vatandaşların bu zenginlik içinde neden bu kadar fakir kaldığını anlamaya çalışıyordu. Ortada anlayamadığı bir durum vardı. Yemekhanedeki televizyondan haberleri ve eğlence programlarını takip etmeye çalışıyorlardı. Ancak çok fazla seyretmiyorlardı. Dinlenip güç toplamaları gerekiyordu. Yatağına yeni yatmıştı Samet. Bir cayırtı koptu. Kurşunlar vızıldayarak geçiyordu. Hemen giyindi. Silahını cephanesini aldı başucundan. Bunun için eğitilmişlerdi. Dışarı çıktığında dört bir taraftan kurşun geldiğini fark etti. Bütün birlik ateş altıdaydı. Kendisi de ateş etmeye başlamıştı. Birden kendisini bir şeyler geriye fırlattı. Toprağın tadını hissetti. Göğsünden ılık, ılık kanlar akıyordu. Samet göğsüne doğru baktı. Bir şey göremedi. Ama vurulduğunu anlamıştı. Her nasılsa korkmuyordu. Huzur içindeydi. “Eşhedü en la ilahe illallah” diyebildi ancak. Samet’in bütün hayatı boyunca çekmiş olduğu acıları bitti. Gülümseyen dudağının üzerindeki kan kızıl bir güle dönüştü. Vatan hainleri, içinizdeki hainler bir askerimizi daha toprağa düşürmüşlerdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.