0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
939
Okunma
Maişemin içinden ten bozgunları geçiyor; irili ufaklı diş izleri, mor bir ip geriliyor boynumun beyazında, uzunca bir çizgi alın yazımın vasatında. Sözcüklerim içime diziliyor, kerîh bir inleme dudağımın ucunda, bir düzine kadının acısı doluyorum. Bedenim vatanımdır; tahriş olur tenim dikenden bıyıklarla, bozuk bir toprakta açılmış çiçeğim, yapraklarım kirli pasaklı, tepeden tırnağa haram, yatağım şehvet makberi.
Yabani otlar arasında umutlarım, kâsvetli bir umutsuzluğa düçar oluyorum. Ömrüm uzuyor, ömrüm bir kaplumbağa gibi ağır ve hantal, çürük bir meyve gibiyim yaşlı ağaç dalında. Kirli sakalını esirgerdi pederim; yanağımdan, saçlarımdan, alnımdan, burnumdan... Ondan gâyrı kimsecikler esirgeyici olmadı, gürz oldu bedenleri üzerimde. Çekiç inlemeleri dolu ruhâniyetim; kâidesi tastamam bir dünya zindânındayım. İçimde düğümlü etler, içimde esrâr perdeleri, iltica ediyor benden inancım.
Tenim vatanım’dır, namusum’un üstünden vatanseverler(!) geçiyor. Sınır tellerinin dikenleri batıyor baldırlarıma, tellerin üzerinde kirli günlerimin gün batımları. Bir çaput bağlıyorum cihân renklerinden dilek ağacına... Dört başı mâmur bir enkaz içindeyim. Yere batsın vatan, yere batsın dilek ağacı... Kopsun, mütecâvizlerin şah damarları, şehvetlerine kıran girsin.