- 546 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Velime Dokunma (I)
24 Kasım Öğretmenler Günü… başlıklı yazıma bir öğretmen arkadaşım şöyle yorum yapmıştı bir edebiyat platformunda… Yazımda öğretmenlik mesleğinin önemini didaktik bir üslupla anlatmaya çalıştım. Ayrıca günümüzdeki öğretmenlerimizin arap saçına dönüşen çözüme ulaşmamış sorunlarına değinmek istedim birer ikişer cümlelik dokunmalarla.
’Köy Enstitülerinin kapısına kilit asıldı. Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri de nasibini aldı okul kapatma furyasından. Öğretmenlere ilgi azaldı.’’
“Çürümenin başladığı nokta burasıydı hocam. Tespitiniz de haklısınız. Üniversite sayısının artırılması da öğretmen kontenjanlarının artırılması da bir anlam ifade etmedi. Çünkü üniversiteler maalesef pedagojik anlamda teorik olmaktan öteye geçmiyor. Öğretmenliği yıllar içinde öğreniyoruz.
Sizler daha şanslısınız, öğretmenlik olgusunun içi çürümeden yollar kat ettiniz bizse hem topluma hem okul idaresine hem de okulda çalışan hizmetlisine kadar rüştümüzü ispat etmek mecburiyetinde kaldık. Okula bizden önce gelmiş bir teknisyen bile bizden fazla nüfuz sahibiydi.
Mesele maaş falan da değil, veliler öğrencileri elimizden aldılar. Sanki onlar öğretmen biz veli olduk. Dengeler böyle bozuldu. Öğretmen okulda öğrenciyi 8 saat tutan bir dadı oldu. Kantinci bile öğrenciyi istediği yöne çekerken biz ulaşamadık onlara.
Müfredat ve gereksiz şablonlar derken öğrenci yetiştirmek hayal oldu.
’’Eğitim fakültesi açtık fakat her mezun olanı kadroya almak gibi bir zorunluluğumuz yok.’’ dedi Bakanlık.
Elbette umutsuz değiliz, velilere rağmen sisteme rağmen biz öğrencilerimizi bu köprüden sevgiyle ve fedakârlıkla geçireceğiz.”
Ülkemizdeki eğitim-öğretim manzaralarının betimlenmesinde, durumun bam teline dokunan bu yoruma ekleyeceklerim olacak. Ayrıca öğretmenimin yorumunda belirttiği, okulların paydaşlarıyla ilgili birebir yaşadığım trajikomik yaşanmışlıklardan bazı anekdotları anlatmak istiyorum.
Belirtmeliyim. Amacım yanlış uyguları belirterek ülkemi kötülemek değil. Biricik dileğim; ulusça Türk Kültürünü çağdaş uygarlık düzeyine hatta üzerine çıkarma hedefine ulaşma çabalarına katkı sunmak. Sorunların giderilmesi adına makbul çarelerin neler olduğunu irdelemek…
Doksanlı yılların sonlarında Türk Kültürü ve Türkçe öğretmeni ünvanlıyla 6 yıl çalıştığım Almanya’dan döndüm. Sanayi, sanat, spor, ulaşım… akla gelebilecek her alanda büyük gelişme göstermiş bir ülkede edildiğim birikimlerle benim gelişmekte olan ülkemi nasıl daha verimli olabilirim duygularıyla göreve başladım bir ilköğretim okulunda.
Almanya demek, yapılan tüm çalışmaların planlı, programlı yapıldığı devlet demek. Düzenin kalitesi kanıtlanmış İsviçre saatleri gibi şaşmadan işlediği bir ülke Almanya… Sadece akort çalışan fabrikalarında değil, ulaşım, bakımlı yemyeşil parklar, okulculuk uygulamalarında… bilimin son verilerine göre çalışıyor elin memleketinde.
Hayli uzun bir süre 6 yıl. Ülkemde de hayli değişiklikler olmuş geçen yıllar içinde. Yönetmelik değişmiş. Bilimsel oldukları tartışmasız kanıtlanmış yaparak-yaşayarak, bilinenden bilinmeyene… benzeri eğitim yöntemlerin yerini test sınavlarında öğrencilerin başarısının istendiği ezberci yöntemler almış…
Yılsonu öğretmenler kurulu yapılıyordu. Yönetmeliğe yeni bir madde eklemlenmiş. 48. Madde. Bu maddeye göre cumhuriyetin kurulduğu yıldan beri uygulanan başarısız öğrencilerin sınıfta kalması kaldırılmış. Daha neler duyacağım değişen(!) Ve bu madde görüşülürken öğretmen arkadaşlar kavgaya tutuşmasına ramak kaldı. Bazıları sınıf tekrarının gerekliliğini savunuyor. Karşı tezi savunanlarla sandalyelere sarılıp birbirlerine gireceklerdi öğretmenlerin çoğunluğu. Hiç tasvip etmediğim sahne yaşanıyordu. Kurula ara vererek kavga zorla önlendi. Oysa Almanya’da sınıf tekrarı vardı.
Öğretmenlik yaşamımda iki öğrenciyi eğitip-okutamadım. Özel eğitime muhtaçtı bu çocuklar. Köy okulunda yaşadım bu şanssızlığımın birisini. Çocuğa “a” sesini dahi öğretemedim.
İkincisi Almanya dönüşü I. Sınıf okuturken hiçbir ses öğrenemeyen öğrencimle yaşadım hayal kırıklığı. Öğrencilerin tümü okum yazmaya geçti, bir öğrencim hariç. Özel olarak büyük çaba harcamama karşı sonuç olumsuz oldu.
Rehberlik kurumunu devreye sokmak istedim. Kurum bana haziran ayına randevu verdi(!) Büyük mücadele sonucu öğrenciyi sınıfta bıraktım. Almanya’da ise özel eğitime muhtaç öğrenciler, işin uzmanlarınca tanı konunca farklı okullarda eğitiliyor. Diğer okullarda ise başarısız öğrenciler sınıfta bırakabiliyor.
Öğrencilik yıllarımda, ilk ve ortaöğretimin yapıldığı okullarda sınıf tekrarı vardı. Ortaokul sonunda yatılı okulların giriş sınavlarını kazanıp tek dersten bütünlemede başarı sağlayamayıp yatılı okula gidemeyen arkadaşlarımı hüzünle anımsarım. Lakin bu arkadaşlar ertesi yıl okulu bitirip yatılı okul sınavlarını yine kazandılar.
Ortaokulda her şubenin en başarılı öğrencileri sene ortası ve sene sonunda iftihar listesine seçilirdi. Şimdilerde takdirname ve teşekkür belgesi veriliyor başarılı öğrencilere (!) Takdirname için fazla sözüm yok. Bunun yanında sınıfın büyük çoğunluğuna teşekkür belgesi veriliyor. Hele özel okullarda bu belgeler tüm öğrencilere yazılıyor dersem abartı değil.
Öğretmen, öğrencilere başarı belgelerini vermeye zorlanıyor. Aksi durumda, özellikle özel okullarda okul idaresi ve veli baskısını göğüslemek zorunda sözleşmeli (!) öğretmen. Veli ve okul idaresiyle öğretmenlik ilkelerini yürütmek adına sürtüşmeye giren öğretmenin vay haline. Özel okulda hesabı dürülür kısa sürede. Devlet okulunda ise idealist duyguları yara alır. Devam edecek…
YORUMLAR
içtenliğinize inananlardanım sayın öğretmenim.
içiniz rahat olsun.
biriken, biriktirilen pusuları aydınlatmak tek başına zor,
ne örgüt, ne sendika adı anılmayan ülkem de...
ve dahası yazmanın kolay, siz gibi dile getirmenin zorluğunu yaşayanlar da var,
aydınlık diye saydığımız kendine aydınlık kişiler arasından...
saygıyla takibinizdeyim.
eyvallah.
Yılmaz Hocam!
Özetlediğiniz, 24 Kasım Öğretmenler Günü yazınıza bir meslektaş yorumu, Yurt dışı tecrübeniz ışığında, mesleki irdelemeler ve konulan teşhis, uzmanlık alanı eğitimci
olanlar için değerlendirile bilinir.
Ya benim gibi Eğitimci olmayan okur bu konuda ne söylesin?
İfade etmek isterim ki Adı Milli Eğitim Bakanlığı olan, devlet kurumu, eğitim konusunda resmen sınıfta kalmıştır.
Hani sınıfta kalmanın kaldırılması uygulaması varya, bu uygulama, öğrenciler içinmiş gibi görünse de aslında, iktidar için getirilmiş demek abartı olmayacaktır.
Nerede ne zaman okuduğumu hatırlamadığım için kaynak göstermeyeceğim. İngiltere Hindistan'ı egemenliği altına aldıktan sonra, Hintliler uyanmasın diye, her üç yılda bir eğitim sisteminde değişiklik yaparmış. 2003 yılından sonra iktidar olanların, eğitimde değişime bir göz atarsanız, ne demeye çalıştığımı siz benden çok daha açık değerlendirebilirsiniz derim.
Bu konuda sussam çok daha anlamlı yorum olacağını değerlendirmek istiyorum. Düşündüren yazı için tebrik ederim.
Saygılarımla.
Necati Kavlak tarafından 30.11.2020 14:27:32 zamanında düzenlenmiştir.
Amacımız üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi?
Konumuz eğer, 'sınıfta kalmanın kaldırılmasıysa' bunun devlet - özel okul farkına kaydırılması konudan uzaklaşmak olur. Dediğiniz gibiyse ( özel okullarda not kriteri) onların bu karara ihtiyaçları da yok demektir.
1979 mezunu olarak uzun yıllar devlet okullarında görev yaparken de velinin kim olduğu ve ne iş yaptığı beni hiç ilgilendirmedi, 2002'den beri özel okulda görev yapıyorum, burada da beni hiç ilgilendirmiyor öğrencinin kimin çocuğu olduğu. Birçok velimin etiketini hiç sormam, beni o ilgilendirmez. Öğrenci için ortak yapmamız gerekenler için ulaşırım, gerekiyorsa uyarı ya da çözümleri ortaya koyarım. O kadar!...
Aynı bilgi - çalışma/ bilgilendirme kağıtları - sınavlar hepsine aynı şartlarda ulaşıyor, dönüşlerine göre de değerlendirmeleri yapılıyor. Benim için 'öğrenci, öğrencidir'.
Özel okullarda görev yaptığım sürede okul kurucularının, yöneticilerinin çocuklarını okuttum. Hepsi hak ettiği notları aldı. Zayıf durumda olan her öğrencimin velisine ulaşarak bilgi verdiğim gibi onlara da bu durumdaki çocukları için sadece bilgi verdim. 'Hakkı neyse almalı öğretmenim, biz onların başında baki değiliz. Yaptıklarının / yapmadıklarının karşılığını almamalılar, ayakları üzerinde durmayı öğrenmeliler' diye döndüler. Notları ve çabaları değişmeyen çocuklarının notları da karnelerine 'zayıf' geldi.
Son yaptığım sınavlarda 20'li ve 30'lu not alanlar var. Benim dersim üstelik baraj dersi. Not ortalaması kaç olursa olsun bu dersten ortalamayla geçemez, birebir vermesi gerekir, veremezse sınıf tekrarı vardır. Okulumuzda her yıl bunu yaşayan öğrenciler var. Bazısı uyarıları ciddiye almıyor, deneyip yanılmayı seçiyor... Bu da bir tercih!...
Demem o ki!... Her sakallı 'dede' değil Değerli Öğretmenim..
Asıl tartışmamız gereken konu: 'Muasır medeniyetler' seviyesine çıkmayı hedeflerken neden çocuklarımız 'hak etmeyi' öğretmiyoruz da 'hazıra konmayı, yapmasa da verileceğini' öğretiyoruz... Sonra da gençlerin çabasızlığından yakınıyoruz. Biz onları öyle yaptık!... :((
Bu anlayışa yetişen kuşaklara teslim edilecek ülkedeki 'hakkaniyet' algısının nasıl oluşacağını tahmin etmek zor değil. Hiç mi payımız yok bu süreçte?
Cumhuriyetin kuruluşundan beri uygulanan sistemde eksikler varsa tamamlanabilir, kusurlar varsa düzeltilebilirdi. Bu sistemi 'tepetaklak' yapmaktaki amaç, sorgulanmalı asıl.
Mantıklı bir açıklamasını bilen var da paylaşırsa şahsım adına çok sevinirim.
Saygılarımla Öğretmenim.
İBRAHİM YILMAZ
O yıllarda 4. sınıftan başlayarak tüm sınıflarda sene içinde dershaneler birliği işbirliğinde test sınavı yapılıyordu. Öğretmenin başarısı bu test sınavı sonuçlarına göre ölçülüyordu okul idaresi ve velilerce. Öğretmenler tüm enerjilerini doğru cevap a, b ya da c, d seçeneğinden doğru seçeneği bulsun diye yetiştiriliyordu öğrencileri. okullar dershanelere basamak olmuştu.
Okuyan, okuduğunu anlayıp yorumlayan kuşaklar yetiştirilmesine müsade etmiyordu takip edilen eğitim yöntemleri. Öğrencilere eleştiri getirmek değildi amacım.
Sistemin aksaklıklarını irdelemeye çalışıyordum. yazım devam edecek.
Abarsızın söylüyorum 12 yıl çalıştığım devlet okulunda her sınıflarda 7-8 kalem için para toplanıyordu. 20'nin üstünde şube vardı okulda. kadrolu bir müstamdem vardı. Okulda en az 3 müstahdem çalıştırıyordu. 2'sinin ücretini okul-aile birliğ okul idaresi işbirliğiyle ödeniyordu. Ve 2 müstamdem sigortalı çalışması zorunluydu. İşte bunlar için tahsildardı öğretmenler.
siz sadece sınıf tekrarını almışsınız yorumunuzda.
14 yıl köy okullarında birleştirilmiş sınıf okuttum. Bunun 8 yılı yalnız çalıştım. Anımsarsınız birleştirilmiş sınıflarda 1-2-3. sınıf ile 4. sınıfta sınıf tekrarı yoktu.
4. sınıfa geçirirken öğrencilerim çarpım tablosu, 4 işlemi kavrayarak geçerlerdi.
Derince Lisesi'nde çalışan arkadaşlarım var. inanın 4 işlemi bilmeyen öğrenciler geliyor liseye diye yakınıyorlardı.
Başarı kriterlerine gelince öğretmenlikte teşekkür takdir... aldım. teftiş raporlarım 98 ile 100 arasında oldu. Evet atatürk ilkelerini içselleştirerek Trabzon İ. Ö. Okulu çıkışlıyım. Yatılı okudum. Almanya'ya iki sınav kazanarak gittim. 4 yılda özel okulda çalıştım.
Tebessüm anımsarım, özel okulda 3-4 yaşlarındaki 2. çocuklarını benim okutmamı isteyen genç anneler vardı. Yaş kemale ermişti. 41 yıl çalıştım. Öğretmen zilini sınıfta duymayı ilke edindim sürekli...
Türk Kültürünü çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma çalışmalarında vardım. öğrencilerimin çoğusuyla iletişim içindeyim.
Ben isterim ki, eğitim-öğretim sistemimiz nobel alan, corona aşısını bulan güzel insanlar yetiştirsin bu topraklarda... Saygıdeğer meslekdaşın ben hiç öğrencileri suçlamadım ya da yetesiye anlatamadım. Eleştiri getirdiğim eğitim-öğretim müfredatı, sistemin çocuklarımızın yetişmesini engelemek için kurgulanmış desem yeridir. Allah'ı severseniz bir irdeleyin 2003'den beri kaç kez M. E. bakanı değişti(!) kaç kez müfredat değiştirildi. Tevhid-i Tedrisat (Eğitim Birliği kanunu) ne oldu. Son 4'ün yani lisenin zorunlu olmasına karrşın özellikle kızların devamı ne ölçüde sağlanıyor ülke genelinde. üniversite sınavında sıfır çekenlerin yüzdesi artıyor mu azalıyor mu? Kabahat öğrencilerde değil elbet. Siz ülke genelinde öğrencilerimizin ortalama %10'unun devam ettiği kurumsallaşmış bir özel okulda çalışıyorsunuz. koşullarınız belli ki, yeterli. Fırsat eşikliği nerede kaldı...
Güzellikle, dostlukla kalın öğretmenim.