6
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
794
Okunma
Şehirler arası terminalinin sol yanında yer alan 1080 nolu peronda sigarasını efkarlı efkarlı tüttürürken Semih’in telefonu yine acı acı çaldı.
Zırr... zırrr... zırrr...
Telefonu açmak istemiyordu ama ısrarla arıyordu telefonun diğer ucundaki kişi.
Telefon numarası yabancı olduğu halde arayanın kim olduğunu biliyordu Semih.
Kim olacak?
Alacaklılar...
Israrla da arıyor. Beşinci defa arıyor. Şimdi telefonu açmasa sabaha kadar arayacak.
Zırr.... Zırrr.... Zırrrrrr.
- Alo!
- Alo Semih Bey’le mi görüşüyorum.
- Evet ben Semih, buyurun!
- Merhaba Semih Bey! Ben .... Bankasının Hukuk Bürosundan arıyorum. Bankaya olan borcunuzu ödeyememişsiniz. İhtarname bizzat elinize ulaşmış ancak yine de banka ile her hangi bir bağlantı kurmamışsınız. Bunun üzerine dosyanız bize intikal etti. Hakkınızda ..... İcra Müdürlüğünde takip başlatılmış olup, hakkınızda başlatılan icra takibi kesinleşmiştir. Haciz işlemleri öncesi sizinle bağlantı kurup ödeme konusunda konuşmak istedik. Her hangi yapabileceğiniz bir şey var mı diye aradım. Ne yapmayı planlıyorsunuz Semih Bey! ... Bankasından krediyi siz çektiniz değil mi?
Bu kaçıncı aramaydı. İlk arandığı günü hatırladı. " Hay Allah! Bu durumlarda hangi cevap verilir bilmiyorum." demişti kendi kendine. Bu işlerde artık ustalaşmıştı. Nasıl konuşacağını biliyordu.
- Evet diye kestirip attı. Semih.
- O halde ... İcra Müdürlüğünden adresinize gelen ödeme emrinden de bilgi sahibisiniz. Gerçi tebligat size bizzat yapılmamış. Adresinizde olmamanız üzerine tebligat muhtara bırakılmış, haber kağıdı da kapınıza yapıştırılmış.
- Resmi kayıtlarda görünen adreste uzun zamandır yokum. İcra takibinden, aramanız nedeniyle bilgi sahibi oldum. Anlatacaklarım sizi ilgilendirir mi bilmiyorum.
Karşı taraf cevap vermemesi üzerine içinden anlatmak geldi Semih’in. Telefonun diğer tarafındaki şahsı ilgilendirmediğini bildiği halde başladı konuşmaya.
- Beyefendi, evet bankadan krediyi ben çektim. Ben ticaret yapıyordum. Biliyorsunuz kriz vardı. Kriz nedeniyle ticaret hayatım her geçen gün kötüye gitti. Şahıslara olan borcumu ödemek için çektiğim krediyi ödeyemez duruma geldim. 65 yıllık hayatımın en kötü günlerini yaşıyorum. Düzenli bir hayatım, bana ve çevreme yetecek kadar param vardı. Bugüne kadar değil borç harç, varlıklı bir adamdım. Nasıl oldu bilmiyorum. Yüzlerce çalışanım varken borçlarımı ödeyemez duruma geldim. İşleri toparlamak için kredi üzerine kredi çektim. Şimdi zamanında çektiğim kredileri ödeyemiyorum. Eşim, çocuklarımı yüzüme bakmıyor. 65 yıl sonra hayat bana yalnızlığı öğretti. Gerçekten borcumu ödemek istiyorum ama ellerim bomboş. Yapabileceğim hiçbir şey yok.
- Anlıyorum Semih Bey! Ancak bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Banka alacaklı ve alacağını tahsil edilmesini istiyor. Dosyanızı incelediğimde adres olarak görünen evi İpotek verdiğiniz görülüyor. Dosya borcunu ödeme konusunda her hangi bir yaklaşımınız olmaz ise banka evinizi icra müdürlüğünden satışa çıkaracaktır. Bir hafta on güne kalmaz evinizde haciz işlemleri yapacaktır. Şimdi size tekrar soruyorum. Ödeme konusunda ofise gelip yapılandırma yapacak mısınız? Hem banka taksitlendirme de yapıyor. Borcu 12 taksitte ödeyebilirsiniz.
- Ben istemiyor muyum borcumu ödemeyi. Keşke sadece sizin bankaya borcum olsaydı. Siz evimi satarsınız alacağınızı bir şekilde tahsil edersiniz. Ben her şeyimi kaybettim. Evimi, ailemi, dostlarımı.... İnanın hayata dair hiç bir beklentim kalmadı. Ölümü bekliyorum.
- Yani borcu ödemeyeceksiniz. O halde biz cebri icra işlemlerine devam ediyoruz.
- Yapabileceğim bir şey yok. Başka bir şey yoksa size iyi günler.
Diyerek telefonu kapattı Semih. Bir sigara daha yaktı. Tüm derdini tasasını adeta sigaraya yüklemişti. Sigaranın birini söndürüyor diğerini yakıyor. Öyle düşünceli öyle düşünceliydi ki hiç kimseyi duymuyordu. .... Turizmin sayın yolcuları otobüsümüz hareket etmek üzere anonsunu bile duymadı.
- Amca diyen bir el omzuna dokundu.
Manasız bir şekilde adama baktı.
- Otobüse binmeyecek misin? Hareket ediyoruz.
Gözüyle muavini onayladı. Son sigarasını da ayaklarının tabanıyla çiğnedikten sonra otobüse bindi. Ağır adımlarla 37- 38 nolu koltuğun olduğu bölüme gelerek cam kenarına oturdu. İstemsiz olarak dışarı baktı. Dışarıda ne çok insan var. Sevdiklerini uğurluyorlar. Veda busesini ellerinin uçlarına dokundururken bazılarının gözleri dolu dolu. " Yine geleceksiniz yine görüşeceğiz " der gibiydiler.
Otobüs yavaş yavaş hareket ederken insanlar bir bir dağılıyordu. Semih, 65 yılını verdiği şehri arkasında bırakırken bir insan bile biriktirememenin derin acısını yaşıyordu. Hayatı kocaman bir yalan. Acı acı gülümsedi kendine. Oysa bu şehirde kalmak için ne çok mücadele etmişti . Son beş yıldır varını yoğunu vermişti ama nafile çabadan öteye gidemedi. Para, mal kaybettikçe o kadar çok " ama" kelimesi duymuştu ki nefret etmişti koşullu beraberliklerden.
Her şey sevgiden geçiyormuş. Sevginin olmadığı yerde hayat yokmuş. Bir kuru soğanı paylaşmanın verdiği haz hiçbir şeyde yokmuş.
Semih yaşadığı yerde varlıklı bir tüccardı. İşleri o kadar iyiydi ki emrinde yüzlerce çalışanı vardı.
İşlerini idare ederken biraz dağınıktı. İşlerinin muhasebesini başkaları tutuyordu. Geleni gideni hesap etmiyordu. Ufak tefek hesap hataları onun ticaret hayatına mâl olacağını düşünmüyordu. Ailesinde kendinden başka işlerle ilgilenen yoktu. Onlar hayatın şatafatlı tarafıyla ilgililerdi. Zenginlik doğal olarak lüks hayatı onlara sunmuştu. Birgün olsun iş hayatları olmamıştı. Semih de onları iş hayatına sokmamıştı. Çocuklarına en büyük zararı da bu olmuştu.
Kriz senesiydi. Küçük hesap hataları o kadar büyümüştü ki; yüzlerce çalışan yavaş yavaş işten ayrılıyordu. İşten ayrılanlara değil tazminat ödemeyi maaş ödemesi bile yapamıyordu. İşçiler maaşlarını alamadıkça haklı olarak avukatları aracılığıyla şirkete ihtarname çekiyorlardı. Bir yanda İşçi alacakları diğer tarafta genel şirket alacaklıları... İş iyice çığırından çıkmıştı.
Davalar, İcra takipler derken önce banka hesapları bloke edildi. Sonra evler, arsalar ve nihayetinde şirket’i kaybetti. Semih, kaybettikçe çevresi bir bir onu terk ediyordu. En acısı da ailesinin onu bir başına yalnız bırakmasıydı.
Yaşarken farkına varamadığı gerçekler ile yüzleşmek zorunda kaldı. Yokluk, parasızlık en önemlisi yalnızlık.... Hemde ne yalnızlık...
Otobüs gecenin ayazında yol alırken Semih derin derin düşünüyordu. Yolculuğa çıkmaya karar vermek çok büyük karardı. Ne kadar çok düşünmüştü bu kararı almak için. Bilinmeyene yol almak , yarının ne getirdiğini bilmemek , belirsizlik.,, En büyük öğretici hayatmış. Öğrenmenin yaşı yokmuş. İnsan her şeyi öğreniyor. Yolu , yolculuğu, bilinmeyen ufukları...