- 657 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Irene ve Reinhart 2
Şehir kulesinin çanları ardı ardına üç kez vuruldu, sokak satıcıları, hanlar , tavernalar ve bir çok diğer mağaza öğlen seremonisine hazırlanmıştı bu iki yıldır sağlığı iyi olmayan Kralın halkı selamlamak için nadiren de olsa saltanat merdivenlerinde halkın önüne çıkacağı anlardan biriydi. Başkent sakinleri ve ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan halk Kral Justin’i sırf iyi huyu yüzünden seviyordu ancak bu iyi huyun ülkelerine yozlaşma ve sefalet getirdiğini gördüklerinde iş işten geçmiş ve Krallık çoktan soyluların oyun alanına dönmüştü. İrene tam da böyle bir zamanda kral Justin ile evlenmişti. Irene’nin sert huyu Lyonesse den buraya kadar ulaştığı için halk ilk zamanlar Krallık içindeki yozlaşmanın daha da artacağını ve daha fazla zulüm göreceklerini düşünse de. İrene kraliçe olduktan sonra yönetim gözle görülür şekilde güven verir hale gelmişti kara borsacılar halka zulüm eden tekelci ticaret grupları, şehir içindeki irili ufaklı çeteler ve keyfe keder soylular ya kralın emri ile ansızın tutuklanıp asılmış ya da gizlice bir suikasta kurban gitmişti. Halk artık güvenlikten endişe etmiyor, çiftçiler tekel sorunu ile karşılamıyor, herhangi bir çeteleşme anında ordu ile karşı karşıya geliyordu. Görünürde herkes bunun kralın kararları olduğunu düşünse de Kraliçenin adı artık kralın önünde idi. Ondan hem korkuluyor hem de saygı duyuluyordu. Kurnazlığa ve belli oranda özgürlüğe alışkın halk krallığın güçlenmesinden mutlu iken aynı oranda ağızlarının bağlanmasından mutsuzdu zira Irene ona verilen ejderha lakabının hakkını sonuna kadar veriyordu.
Şehrin en ünlü barlarından birinde etrafındaki insanların korkuyla baktığı bir kişi hem içkisini yudumluyor hemde karşısındaki kısa boylu cüce ile laf dalaşı ediyordu. . Lakabı dev olan Adamın kafasının yarısında saç yoktu geçirdiği bir kaza sonucu yanmış ve bu hali almıştı kaslı kollarında bir çok şeytani figürün dövmesi bulunuyordu. O sıradan bir cüceye göre dev sayılabilirdi ancak normal bir insan için bile karşınızda korkutucu bir manzara vardı. Gezgin maceracı Dev söylentilere göre ülke ülke gezerek ya paralı askerlik yapıyor ya şeytani hayvanları alt ediyor yada düellolara katılarak hayatını kazanıyordu. Korkusuz biriydi ne soylulardan ne ordulardan korkmazdı gezdiği ülkelerden birinde bir Prensin elini kestiği bile söyleniyordu. Başına bir çok ödül konmuştu ancak henüz onu alt eden bir ödül avcısı bulunamamıştı.
Cüce ise bu şehirdeki sıradan bir demirhanede çırak olarak çalışıyordu bu adamın Kraliçe hakkında söylediklerini duyunca dayanamamış ve onunla laf dalaşına girmişti. Cüce küçük ayaklarını yere vurarak konuşmaya devam etti.
- Bak seni çam yarması sen kim oluyorsun da Kraliçeye laf ediyorsun eğer kraliçe olmasa bu şehir ve hatta bu ülke çoktan bir harabeye dönmüştü. Onun aldığı kararlar sayesinde insanlar hayatlarını güvenle sürdürüyor soylulardan korkmadan, suçlulardan korkmadan, tekelci vahşi ticaret ortaklıklarından korkmadan ve hatta senin gibi vahşilerden korkmadan.
- Bakımsız cüce senin kafanı yararım sen bacak kadar boyunla bana nasıl kafa tutarsın bilmesek sizin Kraliçenizin kim olduğunu dediklerine inanabilirim ama siz gerçek kötülüğü göremeyen ahmaklar haline gelmişsiniz. Sizin delicesine taptığınız o Irene denen kadın kendi ülkesinin felaketi idi yahu sizin kraliçeniz değil mi bu ülkeye geldikten üç yıl sonra geldiği ülkeye saldırıp kendi ülkesini yok eden. O savaşta bende vardım üstelik hayatımda öyle bir vahşet görmemiştim Irenenin sürdüğü beyaz at insan kanına boyanmıştı.
- Yani ne olmuş bu bir savaştı o bir kadın ve bir kadın evlenince kocası nereye aitse o oraya ait olur
- bu mu yani senin mantığın evet vahşet bu ülkede her yerde ama nerede görülmüş bir savaşta teslim olanların dahi infaz edildiği sizin kraliçeniz tek esir dahi almadı kendi kardeşinin başını kesen oydu. Sırf bunu zevk için yaptığına eminim siz rahat ettiniz ülke olarak ama başka bir yerdeki milyonlarca masum insan acı çekti üstelik bu savaş hiç yaşanmaya bilirdi. Irene buraya gelin geldiğinde iki ülke müttefik haline gelmişti ilk yıllar tek bir sorun dahi yoktu ama bir gün evet Lyonnese mültecilerinin beyaz gün adını verdiği nehirlerin kan aktığı o gün. Lyonesse’nin prensesi Lili’nin doğum günü Kraliçe Irene nin de davetli olduğu o doğum günü. Irene şehre bir çok asker ile gelmişti Lyonesse ordusu müttefik askerlerine karşı tetikte değildi.
Sarayda Kral Prenses Lili ye güneş taşını doğum hediyesi olarak uzatırken Irene savaşı başlattı şehrin içinde patlamalar ardı ardına idi. Sarayda ise göğüs göğüsse bir çarpışma vardı sabah olduğunda kentin ortasında Irene kendi erkek ve kız kardeşlerinin boynunu vurdu. Askerlerine şehri yakmalarını emretti diri diri yanan binlerce insan sırf güneş taşı içindi her şey korkunç kraliçe Irene o muazzam taşı ellerinin arasında tutarak kahkaha atıyordu. Karşısında devrik prenses Lili bazen ağlayarak bazen gülerek ona lanetler okuyordu. Lili Irene’nin mahkumu olmuştu. Irene lyonesseyi boydan boya askerlerine sürdürdü bu sürdürme bir tür insan avı idi öldürülenlerin neye göre kime göre öldürüldüğü bile merak konusuydu altı ay sonra ordu Lyonesse den çekildiğinde başkent tamamen harebe olmuş diğer kentler yarı yakılmış ama bom boş halde idi. Milyonlarca insan başka ülkelere kaçmış yada dağlara saklanmıştı üstelik Irene Lyonesseyi topraklarına bile katmadı şimdi o koca krallığın toprakları kanunsuz topraklar olarak adlandırılıyor. Madem bu bir savaştı neden askeri güç ile alınan topraklar elde tutulmadı ne içindi bu savaş. Peki neden prenses Liliyi diğer kardeşleri gibi öldürmedi sizin o mükemmel kraliçeniz neden onu buraya getirip kuleye hapsetti ve ona her gün işkence ettiriyor. İyilik dediğiniz şey sadece yüzeysel bir ahmaklık sırf rahat ettiğiniz için onun kötülüklerini görmüyorsunuz zira bu sizin sonunuzu getirecek Kehanetteki şeytan kraliçe Irenedir.
Adamın dediklerinden pek hazzetmese de neredeyse bir şeyleri sorgulamaya başlayacak cüce kehanet lafını duyunca daha da meraklı bir halde deve sordu
- Ne kehanetinden bahsediyordun seni canavar.
Cücenin ona karşı gelmek yerine meraklandığını fark eden dev birer kupa içki daha söyleyecek kadar keyiflenmişti gelen soğuk içkiden bir yudum alarak bu sefer daha heyecanlı ama daha tane tane anlatmaya koyuldu.
- Bu kehanet henüz şeytani canavarların insanlara baskın olduğu çağlara ait zira o günler insanlığı kurtaranlar dünyadan izlerini silmeden önce Garmana kitabını bıraktı o kitapta hayat hikayeleri büyü kaynakları ve insanlığı yol gösterecek yasal düzenlemeler vardı. Ama kitabın son sayfasında çağlar sonra herkesin gözüne perde inecek bir zaman gelecek o vakitlerde çok güzel bir kadın dünyayı yönetecek. Bu kadın kendi ülkesine cenneti yaşatacak ama komşularına cehennem olacak her yer. Eğer bir gün öyle biri var olursa ona inanan herkes ona inanmayanlardan kat kat büyük acılar çekerek ölecek zira o kadının çağıracağı yaratık bu dünyayı yok etmek için önce ilk çağrıldığı yerdekileri tüketecektir.
Cüce daha da meraklanmıştı
- eeee anlat daha yok mu yani sence bu kadın bizim Kraliçemiz Irene mi o dünyayı mı yönetiyor bunu sakalıma anlat o sadece bizim ülkemizi yönetiyor
- Irene başa geldiğinden bu güne kaç savaş yaptı bu ülke
- on savaş yaptı ama düşmanlar bize saldırınca ne yapacaktık elimiz kolumuz bağlı durup onların bizi öldürmesini mi bekleyecektik
- ah aptal cüce bu on savaşta nasıl hiç kaybetmedi bu ülke üstelik bu ülke hiç toprağına toprak ta katmadı sence bu bir tür ayin değil mi
Cücenin aklı bulanmıştı adamın yakasına yapışıp hesap sormak istiyordu ancak ağzından sadece neeeee sesi çıkabildi.
Zira bu sırada Barın kapısı kırılmış ve bir ok aniden cücenin yanağının birinden girip diğerinden çıkmıştı bardaki diğer insanlar korku içinde içeri giren askerlere baktı cüce kan içinde yere yığılmıştı Dev sırtındaki büyük kılıca uzanarak beklemeye başladı.
Askerler hareket edip barın kapısında bir yol açtığında dışarıdan bir ses cüce ve dev dışında herkes dışarı çıksın diye bağırdı. İnsanlar hayatları için koşuşurken ses konuşmaya devam etti adı bilinmeyen lakabı dev olan maceracı ve demirci çırağı cüce Kraliçe Irene ve ülkemiz adına yalan söyleyerek Krallığın adını kötüleyerek ülkemize nifak tohumu sokma suçundan yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Cezaları ölümdür ve ben baş şövalye Reinhart tarafından infaz edilecektir.
Reinhart adını duyanlar daha da hızlı etrafa dağıldı sokakta dahi kimse kalmamıştı zira Reinhartın nasıl bir deli olduğunu bilmeyen kalmamıştı kraliçe ve krala laf edip Reinhartın eline düşenler için en güzel yol ölmekti.
Reinhart içeri girdiğinde Dev kahkahalar atarak gülmeye başladı
- Irene’nin köpeği olduğunu duymuştum ama inanmamıştım buna demek doğruymuş ha Lili için mi bu Lili hayatta kalsın diye mi onun köpeği oldun yoksa buna köpekler bile güler Lili ölmeyi yeğlerdi.
- Kes sesini Skald ben kimsenin köpeği değilim yeminimi devam ettiriyor ve kraliyet ailesinin hayatta kalan üyesini koruyorum ve sen suçlusun cezan ölüm. Askerler dışarı çıkın Skald sen de gel burası dar sonra hile ile kazandığımı falan idda edersin.
- Hahahaah sen şeytanın yamağı beni öldürmek ha en son kim kazanmıştı ben mi yoksa sen mi aaaa ben demi
- o yıllar geçeli çok oldu eski dostum seni öldürecek olan benim Kraliçe Irene adına
- Öldür öldür ulan öldür bak şu yüze bu yüzü yakan irene idi zevkle özel olarak büyüsü ile yaktı sende biliyorsun. Bu dünyadaki hiçbir tedavi bunu düzeltemiyor her gün tekrar ve tekrar ilk günkü acı devam ediyor ben zaten ölmeyi diliyorum ölmek için o günden beri canavarlara insanlara ordulara saldırıyorum ama olmuyor. Gerçi artık ölmek istemiyorum önce seni sonra o orospu Ireneyi öldürmem gerek. Planları için beni kullanıp sonrada bir kenara fırlatan o orospuyu.
- Bir erkek hayat için şikayet etmez yaşamaya devam eder Skald sen iyice yaşlanıp tahammülsüz hale gelmişsin. Hadi gel dışarıya bitirelim şu işi o içerde anlattığın ayin masalı için bir taşsın sonuçta
- ne ayin gerçek mi yoksa benim sırf insanları korkutmak için anlattığım o deli saçması
- detaylara fazla takılma dostum hepsi olmasa da hemen hemen gerçek
- o zaman kesinlikle ölmen gerek
Skald bütün gücü ile Reinhartın üzerine atladı iki metrelik kılıç onun ellerinde çocuk oyuncağı gibi savruluyordu. Delicesine güçlü olan dev kendine ait olan güçlendirme fiziksel arıtım hız gibi büyüeride uygulayınca bir orduya bile karşı gelebilirdi. Ancak kılıç her savrulduğunda gücü damla damla azalıyor gibiydi.
Skald bunu fark ettiğinde iş içten geçmişti Reinhart savunmayı bırakıp saldırıya geçtiğinde Skald afallamıştı kendisine göre neredeyse yarım olan bu adam onu geri püskürtüyor hatta ona üstün geliyordu.
Reinhart her kılıç darbesinde daha da güçleniyordu. Skald vücudundaki küçük kesikler nedeniyle kendi kanına bürünmüş halde yere diz çökmüşken Reinhart gülmeye başladı.
-Unuttun mu dostum benim gücüm tüm fiziksel saldırıları emebilir bana karşı asla bir savaşçı kazanamaz hatta büyücüler bile zorlanır bu dünyada beni sadece A sınıfı büyücüler yenebilir oda etraflarında korumaları varsa. Sizlerin sorunu bu işte hep kendinizi çok güçlü zannediyorsunuz ama ben biliyorum benden daha güçlüleri var olabilir bu yüzden her gün ama her gün çalışıyorum. Neyse çok konuştum öl artık.
Reinhartın kılıcı Skaldın önce ellerini sonra ayaklarını kesti öldürme eylemi neredeyse yarım saat sürdü.
Her şey bittiğinde Reinhart askerlere dönerek
- Başını duvara asıp altına suçunu yazın geri kalanları da cücenin cesediyle beraber Grifonlara atın.
Düşündüğümden kolaydı diye sayıklayarak saraya doğru yol aldı Reinhart taht odasında bugün kü Seremoniden iyice yorgun düşmüş kral ve kraliçe vardı sadece. Rol icabı selam vermek için dizlerinin üzerine çöktü Reinhart.
İrene gülümseyerek
- Kalk kalk uyuyor çok yoruldu garibim
- Ona neden bunu yapıyorsun artık acı çektirme ona
- Daha değil aptallık da bir suçtur hem onun hala rolü var bu ülkede üstelik sen neredeydin seremonide yoktun kafası arada yerine geliyor biliyorsun. seni soruyor çok uzaklaşma gündüzleri
- işim vardı senin planlarını koruyordum
- yani birini öldürdün bu ara çok insan öldürme şehirde insanlar korkup uzaklaşabilir şehirden sayı hala yeterli değil,
- Sıradan halka dokunmam ben senin gibi genç kızlığında aşığın olan Skald’ı öldürdüm korkuyorum sonum onun gibi olacak diye
- Demek hala yaşıyormuş o ahahaha ne komedi ama o zamanlar seni yenmişti şimdi yenildi demek ki onu öldürmesen belki işine yarardı bana karşı
- Ben senin gibi plan kuramam işimi kendi ellerimle halledeceğim
- o zaman korkma Skald gibi bir sonun olmayacağı kesin seni seviyorum ben o ise oynamak için bir hevesti. Ne yani ayrılmak istediğim için bana saldıran adamı yarasız bir şekilde mi yolcu edecektim.
neyse senle uğraşamayacağım bir hafta içinde büyük bahar festivali var festival için hazırlıkları denetle haydutlara göz dağı ver yolları denetle o gün bu sıkıntıların bitecek ve seni özgür kılacağım.
- Eğer o gün sözünü tutmazsan seni öldürürüm Irene bunu yapabilecek gücüm olduğunu biliyorsun
- evet evet biliyorum biliyorum vesaire vesaire neyse gece olunca da yatağa gel bir hafta kalmış olsa da hala benimsin.
- iyi.
Reinhart bir süre sonra bedeninin istemsiz halde ısındığını fark etti. Ona bağımlı mı olmuştu yoksa...
YORUMLAR
Noterdam ın kamburu oralar da bir yerlerde olabilir.Bu bir yerlerden alıntı değilse korkunç bir hayal gücünüz var. Genellikle yazarlar romanlarını yaşayarak yazarlar. Normal hikâyelerde tamam fakat bu biraz ağır roman gibi olacak sanırsam galiba . Diğerine yaptığım yorum sadece denemeydi.(şaka) Yazmaya devam... Tebrikler.
Tsukuyomi
Tamamen kendime ait bir tür roman eskizi sayılır. Yorum için teşekkür eder saygılarımı sunarım.
Şu İreneyi çok sevdim ben ha :))
Zamanın iktidarlarına bakarsak aslında bir ortaçağ büyüsü içinde yaşayan halklarını aynı sistem ile idare ediyorlar. Mesela ABD, Walt Disney büyüsü yapılmış koca bir ülke gibi. Rusya Hansel ve Gretel deki pasta evi gibi. Kendi halkı mutlu, mesut ama en içok yara alan ve alacak olan da yine onlar aslında. Salgın hastalık büyüsü zaten aramızda geziyor. Biraz gizem ve biraz da kostümle bu durumlar iyi bir ortaçağ öyküsüne dönüştürülebilir.
O Lili var ya o Lili! Çok pis kokular alıyorum ben o hatundan ha :))
Hayal gücün mükemmel ve iyi ki o güzel aklın içinde dolaşıyorum.
Sevgilerimle...