6
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
723
Okunma
Ne de çok özlemişim, pencereyi açınca anladım duvarları uzun zamandır dinlediğimi. Sadece serin hava değildi içeriye giren, söylediklerine dikkat kesildim sokağın, yaşama telaşlı dokunuşlara ne zamandır hasretim. Mesela dün sabah, sokağın köşesine tezgahı ile yerleşen simitçinin birilerini ahbap edindiğini, seyyar dükkanına iyice alıştığını, tedirginliğinin geçtiğini, birkaç kelam edip fukaralığı, evde ekmek bekleyen boğazları, hasta anasını dilinden bir çırpıda sökerken dertlerini kısa bir aralıkta bile olsa içinden çıkarıp havalandırdığını, az biraz nefes aldığını penceremden buyur ettiğim latif sesinden anlıyorum.
Tamamıyla geçer mi bilemem lakin derdine alışmanın derisi kalındır bir şeycik olmaz sözü bir yalana sığınmanın çaresiz muhtaçlığından türemiş olmalı. Üst komşum Fatma hanım geçen gün solgun ve uzaklarda olan yüzüme bakıp uzun bir sessizliğin ardından; "Bir şeycik olmaz, merak etme, geçer gider her şey, insan yeme içmeyle, bir de insanla avunur" demesiyle her insanın mahirlik mertebesine vardığı bir an olabileceğini hatırlattı.
Bunca sıkıntı, özlem, kırıldıkça kırılan, incindikçe incinen neyimiz var neyimiz yoksa gürültü çıkaran teneke kutular gibi iplerle bağlanır ardımıza, sonrasında sesi duyan gelir bedava ve sebepsiz avuntular için. Bense kimselere anlatamam, derdim yalnızca bir kez konuşur, konuştuğuna cevap veremem, versem bile duymaz, birlikte boğulur sonra sessiz kıyılarda dünyadan arınırız. Söze hiçbir zaman dönüşmez, bir Allah bilir.
İçeriden seslenince aceleyle kapadım pencereyi. Kiminin, arzu ettiğinin gerçekleşmesinden, dilediğinin hakikate dönüşmesinden ödü kopan bir hali vardır. Bu nedenle de imkansız düşler kurup ona bağlanır. Bizimkisi o hesap, ben bağlandıkça duvarlara söyler oldum. İçeriye hava ve insan girmesin, sonra istediğimden değil de öyle olması gerektiğinden kanatlanıp giderim bulutlara doğru.