- 600 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak, Anlamamak; Anlamadığını Anlamak
Anlamak, Anlamamak; Anlamadığını Anlamak
Birşeyi bilmek, öğrenmek ve anlamak birbirinden farklı kavramlardır ve bilmek anlamayı gerektirmez. Okumayı bilmenin, okunan metni anlamayı gerektirmediği gibi.
Bir sabah uyandığında kendisini sebebini anlamadığı bir suç nedeniyle dava edilmiş bulanan Josef K. adlı kahramanın öyküsünün anlatıldığı Dava isimli romanında “Ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içerisindeyiz. Önümde durup bana baktığında, ne sen benim içimdeki acıları anlayabiliyorsun, ne de ben seninkileri. Ve senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile, biri sana cehennemi sıcak ve korkunçtur diye anlattığında, cehennem hakkında ne bilebilirsen, benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin.” diye yazmış Franz Kafka
Hegel’in son günlerinde en değerli öğrencisine “Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın” dediği rivayet olunur. Hegel giderayak söylediği bu sözle kuşkusuz tüm öğrencilerine ve kendisini okuyan herkese yepyeni ufuklar açmıştır. Çünkü böylece Hegel, kendisini anladığını düşünen herkesin içine kuşku tohumları serpmiş ve kendisini anlamaya çalışmayı bırakmamalarını sağlamıştır. “Başkalarını anlamak bilgeliktir, kendini anlamaksa aydınlanmaktır” demiş LaoZi (Yaşlı Bilge) milattan 600 yıl önce.
Aynı yüzyılda yaşamış Konfüçyus’un meşhur sözü”Bana anlat ama unutabilirim; bana göster ama belki hatırlayabilirim; beni derinliklerine götür; işte o zaman anlayabilirim. Soren Kierkegaard “Anlaşılması gereken ilk şey, anlayamadığımızdır” demiş.
İnsan beyni; duyu organlarından gelen veriler aracılığıyla, çevreyi tanımayı, neden sonuç ilişkisini öğrenmeyi, başka bir insanla anlaşıp, tartışarak, ona bir şeyler verip bir şeyler almayı sağlayacak yapıdadır. Bu algılar çeşitli şekillerde eğitimsizlikle, zorbalıkla ya da yobazlıkla kapatıldığı oranda kişinin çevreyle bağlantısı zayıflar ve sonunda kesilir.
Anlamak, benimsemek veya onaylamak ile karıştırılmamalıdır. Genellikle insanların anlaşılmamak diye yakındıkları şey onaylanmamaktır. Esasında benimsemek ve onaylamak ancak anlamanın tamamlanmasından sonra gerçekleşebilecek durumlardır. Anlamak, başkası tarafından transfer edilen bir bilginin veya algılama ile edinilen verilerin; kişinin mevcut bilgileri, gözlemleri, şartlanmaları, muhakeme kapasitesi, anıları, düşünebilme yetisi gibi birbiri ile etkileşen matrix bir sistem sayesinde sebep sonuç ilişkilerinin kurulması ve sonuçta zihinde bir paradigmanın oluşması olarak tanımlanabilir. Ne kadar anlatırsan anlat, ancak karşındakinin anladığı kadar anlaşılırsın.
YORUMLAR
''... Bu algılar çeşitli şekillerde eğitimsizlikle, zorbalıkla ya da yobazlıkla kapatıldığı oranda kişinin çevreyle bağlantısı zayıflar ve sonunda kesilir...'' cümlesi hariç diğerlerine katılıyorum. Şu an yazınıza yorumda bulunarak sizinle iletişime devam etmiş oluyorum. Hatta ve hatta yazınızı okumaya başladığım anda iletişime geçmiş oluyorum. Yalnızca bahsettiğim cümlede geçen sebeplerden çok farklı nedenlerden dolayı insan, tercihen iletişim kurmaya bilir. Bu çok üst bir mertebedir bazen. Yoksa, sokakta karşıdan gelene bakmadan geçip gitmek dahi bir iletişim şeklidir esasen.