Yeni Göç ve Yaşamlar Nasıl Olur?
Nasıl bir şekilde öleceğiz kimse bilemiyor, sağlık meslek lisesine git dediklerinde, ben kanı sevmiyorum demiştim, sonra elektronik okuduk onu da sevmedik, mecburi bir şekilde hayat veya sistem yönlendirdi.
Onlar dağ insanıydı ekseri, köy insanları. Köy ve yayla kültürü yaşadılar, merkezinde cami veya cemevi bulunan otlakları, yaylakları vardı, kimi kendileri ektiler, biçtiler, su sırası için, inek gütme sırası için tartıştılar belki, komşu bize geçen yaz güz kaldırırken 2 gün yardım etti, sen de onlara 2 gün çalış dediler belki çocuklarına.
İmeceye muhtar çağırırdı, kimi devlet proje üretir, köylüler uygulardı, orman işletme kesim için onlara yer ve ağaç gösterirdi, küçük bir ücret karşılığı ormandan yakacaklarını karşılarlardı, tarım bakanlığı yaşadıkları yöreye uygun sebze veya meyve fidanı desteği verir kimi de tarımla uğraşırdı, kimi tavuk kümesi kurar tavukçulukla geçinirdi.
Devlet elektrik getirince aydınlandı köyler, telefon getirince numaraları ezberlediler, çoğu çok sınıflı okullarda okudu, o zamanlar orta okul mezunu memur olabiliyordu, lise mezunu öğretmen belki de, yollar yapılınca yavaş yavaş taksi ve traktör ekipmanları sardı köyleri, ahşap evler gitti tuğladan evler yapıldı. Öküzler inekler azaldı, keçi koyun sürüleri azaldı zamanla. Çobanlık, bir çoban ateşi gibi söndü.
Çocuklarını da ekseri şehre gönderdiler lise okumaları için, çocukların kalacakları yerler de ekseri dini yurtlar oldu, şehre giden çocuklar hafta sonları, dönem araları ve yaz tatillerinde köye dönseler de ekseri şehrin refahı, çamursuz oluşu, bedenin fazla hırpalanmadan para kazanması olunca köye dönmediler yüzde 90 ı. Şehirlerde kaldılar. Kalorifer vardı oduna ihtiyaçları yoktu, aidatlarını, kiralarını ödeseler yeterdi, imkanı olan daire de aldı, kimi inşaatlarda çalıştı, kimi orada burada esnaf oldu.
Yolsuzluğa, haksızlığa, hırsızlığa, devlet kasasından aşırmaya yetecek kadar güçleri olmadı çoğunun. Belki onlar da mal bulmuş mağribi gibi koltuğa oturunca unutur muydu aslını. Yemeyenin keriz olduğu doğru muydu, sanırım doğruydu.
Köy okulları yeniden açılmazsa da şehirden köye göç başlatılamaz, şehrin imkanları köye sunulmadıkça gerçek bir geri dönüş olmaz ülkemizde. Köyler bomboş, ekseri ihtiyarlar kaldı, 100-150-200 kişilik köyler kaldı 5-10-15 kişi, 1000-2000 kişilik köyler kaldı 50-60 kişi. Kalanlar 60 yaş üstü genelde. Teker teker göçüyorlar bu dünyadan sessiz sedasız.
Köylerde şu an elektrik var, musluk var, asfalt var, kaldırım taşları bile döşendi belki köy içine, iletişim var, tv var, internet de var çoğunda, dağda derede çekmese de, merada, ormanda, bağ bahçede çekmese de. Olmayan tek şey şehre göre; kalorifer ve doğalgaz, yani ısınma sorunu belki de.
Lakin şehre alışan nesiller köye-kıra yeniden döner mi? Dönmeleri gerekli mi, dönmeseler ne olur? Bizans oyunu ve Osmanlı hanedanın siyasi oyunları ile siyasi teşkilatların santranç oyununda piyon olmaya devam edebilirler mi, piyon bile olamazlar belki de, köye dönseler şah veya sultan olma durumları var mı?
Kendi elektiriklerini üretir elektirik faturasından kurtulabilirler mi, kendi iletişim hatlarını kurup telefon parasından kurtulurlar mı, atadan anadan kalma tohumlar ile meyve bahçelerinde doğal tarıma dönüp en az paraya ihtiyaç olmayacak şekilde bir kültür kurabilirler mi, cami ve cemevi yerine ne koyabilirler, imamsız dedesiz bir kır kültürü geliştirirler mi?
Kadınlar da daha çok hakkını arayabilir, ben de insanım diyebilir mi, tarım bakanlığına, orman bakanlığının zulmü ve iradesi olmadan doğadan yararlanabilirler mi, eskiden veterinerlere pek ihtiyaç yoktu, yeniden hayvanlar hakkında malumata sahip olabilirler mi, imece usulü dişçiler, sağlık evleri, doğumhaneler, eğitimhaneler kurarlar mı? Ağalık kültürünü silebilirler mi, aşiret zulümlerinde nasıl davranırlar...
Ekseri şehirde yaşayan ve şehirden bıkan insanlar da tek tük doğaya kaçmaya başlasa da, köyler yeniden canlanır mı? İki üç kuşak arasındaki kültürel bağlar epey koptu x ve y kuşağı dede ninelerinden ne görüp öğrenebildilerse kıra doğaya dağa ve köy içre insani ilişkileri, kültürel değerleri çocukluklarından hatırlıyor. Bir kuşaklar zaten şehre göçün tekerlekleriydi, umutlarıydı, okuyup adam olacak bunlardı, ne umdular, ne buldular kimi az olsa da şehirde doğmuşları da vardı. Bir şeyler koptu aslında nesiller ve çağlar arasında… Yeniden bağlanması çok zor olacağa benziyor.
Köyde doğup çocukluğu gençliği köyde geçenler emeklilikten sonra çocuklarını okutup, işe yerleştirip, evlendirdikten sonra köye çekiliyor belki de.. Son köylüler diyebilir miyiz onlara şimdi?
Gelen çağda ise, elektirikli araçlar, makineler, uçan arabalar olacağı kesin gibi. Yani güzel bir öngörüyle uçan araba devlet eliyle halkla buluşturulabilirse aynı imece usulü, insana, vatandaşa fazla yük olmadan şu ekonomik çıkmazda belki köye kır ve şehir arasında farklı bir iletişim yaşam kültürü oluşturulabilecektir.
Devletin, üniversitedeki bilgiyi sistemli ve düzenli bir şekilde halka açması ve sunması gerekiyor aslında. Kimya, fizik ve biyolojinin yanında teknik derslerin ilgililerinin insana açılması, köyde ve kırda yeni bir yaşam biçimini doğurabilir.
Hastanelerdeki uzman doktorların ve profesörlerin bilgilerini de ilçeye köye aktarılması gerek, eskiden doğumları ebeler veya daha bilgili kadınlar yaptırırdı, kendi doğum yapabilen kadın sayısı yüzde kaç günümüzde?? Şimdi ise haftalar öncesinden hastaneye yatan kadınlarımız var, eskiden tam günü ve saati bilinemezdi doğumun lakin şimdi biliniyor. Tüm bu bilgilerin de aktarılması gerekiyor.
Robotlar ne derece sunulabilir halkın arasına. Robot ve çocuk arasındaki ahlaki ve kültürel tanımlamalar yeniden yapılır mı? Köyde robotları hangi işlerde kullanabilirsiniz mesela? Şehirlerde otonom işlerde bir çok robotumsu görevlendirilebilir gibi bu da işsizliği körükler, işi olmayan insan mecburen suça bulaşır, suça bulaşan insan çevreyi bir şekilde rahatsız eder? Para kazanmadan, paraya ihtiyaç olmadan sosyal bir hukuk devleti yeni çağda gerçek anlamda inşaa edilebilir insana sunulabilir mi?
Tüm bunların yanında din öğretimi gerekli mi diye bir soru da sorulabilir? Dine ne kadar ihtiyaç var bu çağda. Eski kuşak ve nesiller bu konuda bastırır mı? Yoksa internetin küresel bilgi deposu olması sonucu dünya inançları sentezlenerek yaşanabilir mi inanç boyutunda da. Tanrı var olsa da veya öyle düşünsek de, öyle düşünülmediğinde insan aklı, duygusu, vicdanı ile yeni bir inanç, kültür, ahlak üretebilir mi?
3000 bin yıllık bir yolun bitiş çizgisine yaklaşıyor insanlık. Bu çizgiden sonra yeni bir kültür, devlet ve millet düşüncesinin yeniden şekillendirilmesi, yazılması gerekiyor.
Büyük şehirler korkutuyor insanları artık, tekin değil pek. Deprem ülkesiyiz ve İstanbul depremi söylenceleri de düşündürmüyor mu devlet planlama teşkilatını, sahi Khk’lar ile çoğu kurum 70-80 zihninin devamı şeklinde düşünüldü gibi. Lakin çağın gerisinde gibi bir çok siyasi partinin düşüncesi. Gelecek çağa hazırlanan bir devlet yok. Gazeteciler gerçek gazetecilik yapıp kalemşörlükleri bırakır mı yeni çağda? Fikir ve düşünceyi açıklama hürriyeti gerçekten zulme uğramadan doğabilir mi yeni çağda?
Tarihte atın evcilleştirilmesi veya üzenginin kullanılması gibi bir rol oynayacak teknoloji, uçan arabalar… Yol köprü ücretleri kalkacak, buralara yatırım azalacak.. Sahi bir köyde bir uçan araba üretilebilir mi? Gerçekten uçan bir Türkiye lazım bize belki de...
Geçenlerde izlediğim bir belgeselde makineli tarımın çölleşmeye neden olduğu işleniyordu, hem makineli tarım hem de kimyasal azot carbon takviyeli, zararlı ilaçların çölleşmeye neden olduğundan bahsediliyordu, ikinci dünya savaşından sonra kitlelere yayılan kimyasal ilaçların tarım ve hayvancılıkta bol kullanımı eleştiriliyordu. Bu konuda da çağı ıskaladık galiba..
Şu son 20 yılda; sağ sol, muhafazakar, laik, dinli, dinsiz, başı açık, kapalı, ırki mülahazalar vb aşılabilseydi keşke. Lakin dini tarikat ve şairlerin doldurulduğu, karşılarındaki laik kemalist şairlerle girdikleri mücadelede zihin dünyaları nasıl kırdan kente göçü ön göremediyse bu bağlamda yine gelecek çağı öngöremeyecekler gibi.. Sahi gelen çağ ne çağı??
Robotik teknolojide çok geride kaldık. Sadece uyutulduk her türlü siyasetçi ve boğaz baronları, gazete ve özel tvler sayesinde.
Niye bu tip yazıyorum durmadan bilmiyorum? Siz biliyor musunuz dostlar..
Aslında bize ne ki, bu konulardan değil mi?? İşimiz gücümüz riv riv...Patinaj çekip daha da batmak derine ve sonra çürümek midir geleceğimiz..
YORUMLAR
Nesildaşım hani desem ki...canımız cehenneme...sanirim bu yaşamdan sonra en rahat oraya uyum sağlardık...
Sağlıcakla
black_sky
Değişiklik iyi gelir...komedi bu arada...ama güzel ve doyurucu.
Yine derin konular üzerinde durmuş ve çok haklı tespitlerde bulunmuşsunuz. Keşke ülkemiz sizin gibi düşünen ve sorgulayan insanlarla dolu olsa, belki bilgim bu konular üzerinde uzun uzun yazmaya yetmeyebilir ama yazdıklarınızın ne kadar düşündürücü ve önemli olduğu gün gibi ortada.
Birileri yerine de düşünmek durumunda bırakıldığınız için yazıyorsunuz bence biraz da. Çünkü o kadar boşluk, o kadar soru var ki öylece bırakılmış ortaya. El atan da az olunca... Keyfi yerinde olan düşünmüyor, keyfi yerinde olmayanın bir çoğu ise bıkmış. Denge ise sizin gibi beyin fırtınasına yakalanmış değerli insanlar üzerinde kendini bulmaya çalışmakta, ne denir ki bu duruma...
Daha çok destek ve selam vermek amaçlı bir yorum oldu ama kabulünüz olması dileğimle, selamlar, hürmetler.
Öncelikle geçmişten günümüze tatlı bir geçiş yapmışsın. Keyifli ve bir o kadar da geçmişe özlemle okudum sorulara başlamadan önceki ilk bölümleri...
O kadar çok konuyu, öyle akıllıca ve akıcı bir şekilde işlemişsin ki hangisine ne diyeceğimi bilemedim.
Ama sadece su yeter belki; hepsinde haklısın kardeşim. Her soru doğru, her yaklaşım akılcı. Ama şahsen ben umutsuzum.
Köyden kente göç edenlerle (ki ben de Sakarya'nın Karasu ilçesinden İstanbul'a göç eden bir kişi olarak) yaptığımız sohbetlerde hep bir içinde yaşadığı şehirden kaçış hayali var.
Ama köyüne, kasabasına değil, hayalindeki köye, kente veya başka bir yere... Mesela; çoğunlukla, daha sıcak ve verimli, aynı zamanda teknoloji ve devlet imkanlarından uzak olmayan yerlere...
Çoğunlukla; daha huzurlu ve dingin yaşayabileceği bir yer özlemi var büyük şehirler yaşayan insanlarda.
Özellikle, ekonomik olarak orta veya daha alt seviyede olanlar yani ezilenlerin hayali bu...
Bunların üstünde yaşayanların öyle bir derdi yok. Köyden veya kasabadan gelmiş ve zengin olmuş ise de dönüş hayali yok onların. Çünkü paralarıyla istedikleri zaman istedikleri yerde olabiliyorlar.
Yani geriye dönüş hayalî yok.
Ancak, köyden gelip bir iş tutturamayanlar ve beklentilerini karşılayamayacak olanlar ile şehrin zorluğuna dayanamayan, bunun yanısıra başka alternatifi olmayanlar için geldiği yere dönmek gibi bir beklenti var. Bunu da zamana bırakan çok...
Her şey yönetenlerin ilgi ve vizyonu ile ilgili aslında....
Daha çok şey yazılacak bir çalışma yapmışsın ama bu saatte ancak bu kadar basıyor kafa...
Sevgilerimle iyi geceler dilerim kardeşime...
Yinsani
iyi geceler.. teşekkür ediyorum.
eksik olma aksi olma hep ol dediklerimizden:)