6
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
826
Okunma
...
En son bir arkadaşlarının düğününde karşılaşmışlardı. Yine konuşmadan sadece bakışmakla yetinmişlerdi. Tam dört sene aynı sınıfta okumuşlardı. Hatta aynı sırada...
Dicle fakir bir ailenin en küçük kızıydı. Orta boylu, kızıl saçlı, biraz da kara kuru bir genç kızdı. Sınıfın en güzel kızı değildi ama en çalışkanı Dicle’ydi.
Sınıfın en yakışıklı ve en tembellerinden olan Ali sınıfın en çirkin kızına aşık olmuştu. Bunu gururuna yediremediği için hep içinde yaşadı aşkını. Bir çok kızla çıktı. Ama hiç birini Dicle’yi sevdiği gibi sevemedi...
Dicle kendisini hiç beğenmediği için Ali’den hep kaçtı. Onun kendisini sevme ihtimalini hiç bir zaman düşünmedi bile. Utandı sevmeye. Utandı aşkını dile getirmeye...
Yani zengin kız fakir oğlan hikayesi yoktu bu aşk çıkmazında. Aşkları karşılıksız gibi görünse de aslında her ikisi de ilk günden itibaren ölümüne sevmişlerdi birbirlerini. Ama yıllar geçmiş ve aşklarını hep içlerinde yaşamışlardı.
Bir gün tamamen vazgeçti aşkından Dicle.
Ali’yi sevmekten; Ali’nin kız arkadaşını gördüğünde vazgeçti. O kadar güzel bir kızdı ki Seçil, kendi çirkinliğinin daha da çok farkına vardı. Ali ve Seçil o kadar güzel bir çift olmuştu ki, Dicle düştüğü umutsuzluğun girdabında boğulurken, Ali ise içten içten sevmeye devam etti çirkin yârini.
Bir gün bir yerde kesişti, bu çirkin kız ve yakışıklı oğlanın yolları. Telefonla konuşmalar başladı. Havadan sudan derken eski yıllara doğru kaydı gitti sohbetleri.
Ali nasıl oldu hiç anlanadan aşkını itiraf ederken buldu kendisini. Dicle inanamadı duyduklarına. Ağlasın mı? Gülsün mü? Bilemedi. Hayallerini süsleyen Ali’sine kavuşmak, rüyalarında bile imkansızken acaba hayalleri gerçek mi olacaktı?
Ali evlendiğini, ama aradığı mutluluğu bulamadığını anlattı. Seçil’ le evlenmişti. Dicle aslında bunu duymuştu. Hatta sosyal medyada düğün fotoğraflarını da görmüştü. Bakıp bakıp ağlamıştı. Çok zor günlerdi. Dicle dalıp gitti eski günlere...
Ali ara vermeksizin konuşuyordu. Açık açık itiraf etti;
-Ben hep seni sevdim. Ama çok çekindim, sana söyleyemedim bir türlü. Daha doğrusu o zamanlar çok cahildim. Sırf çok güzel diye Seçil’le evlendim. Ama ikimiz de mutsuzduk. Geçen sene boşandık. Benim yüreğimde hep sen vardın. Bana bir şans ver lütfen!
Dicle duyduklarına inanamıyordu. Ali’yi sevdiği için yıllarca acı çekmiş, aşkını kalbine gömmüştü. Hiç kimseyle de evlenmemişti. İyi ki de evlenmemişti...
Telefonda süren uzun konuşmalar sonunda, buluşmak için anlaştılar. Seneler sonra ilk defa göreceklerdi birbirlerini. Dicle hem çok heyacanlıydı hem de çok korkuyordu. Güzel bir kadın olmadığını biliyordu. Ali’nin kendisini beğenmeme ihtimali onu çok korkutuyordu.
Çok çirkin değildi. Ama güzel de değildi. Bu nedenle hep bir özgüven eksikliği vardı kendisinde. Buluşma yerine giderken de eli ayağı zangır zangır titriyordu.
Ali buluşma yerine çoktan gitmiş heyecanla Dicle’yi bekliyordu. Siyah bir arabası vardı. Arabanın camları açıktı.
Dicle arabaya yaklaştığında Ali onu görmemişti. Heyecanını bastırmak için derin derin nefes alıp verdi Dicle. Kısa adımlarla ilerledi sevdiği adama doğru.
Sonuna kadar açtığı müziğe eşlik eden Ali elindeki sigarayı camdan yola fırlattı. Dicle bunu görünce aniden durdu ve yüzü bembeyaz oldu. En nefret ettiği şeylerden birisiydi sigara. Üstelik astım hastasıydı.
Ali hâla görmemişti Dicle’yi. Bir sigara daha yaktı. Dicle izlemeye devam ediyordu. Çok karizmatik bir fiziğe sahipti sevdiği adam. "Gülü seven dikenine katlanır" sözü geldi aklına. Sigara içmesine çok bozulmuştu işin açıkcası. Çok ta üzülmüştü. Ama hemen unuttu. Tekrar çarpmaya başladı kalbi. Aşk böyle bir şey olsa gerekti.
Yeniden eski günlere ışınlanmıştı sanki. Sevdiği adam bir kaç adım uzağındaydı işte. Yaşının da kattığı bir olgunlukla daha da bir yakışıklı olmuştu Ali’si.
Kalbi küt küt atıyordu. Güneş gökyüzünde sanki Dicle’ye göz kırparak gülümsüyordu. Hava serindi aslında. Ama yanakları alev alev yanıyordu. Bu dünyada sahip olduğu güzel şeylerden biriydi bu adamı sevmek...
Ali sigarası bitmeden tekrar attı yolun ortasına doğru. Arabadan indi ve sırtını yasladı arabaya. Elinde ki telefonu kurcalamaya başladı. Paketi çıkarıp bir sigara daha yaktı.
Dicle cesaretini toplayıp yürüdü sevdiği adama doğru. Genç adam boğazını temizleyip tükürdü yere...
Devam edemedi genç kadın. Tekrar durdu. Buz gibi sular boşandı sanki başından... Bir süre daha izledi uzaktan.
Yapamayacağını anlamıştı. Lise çağlarında aşık olduğu çocuk böyle biri değildi. Saygılı, terbiyeli, çevresine duyarlı ve temiz biriydi.
Bu kaba saba adam da kimdi?
Aniden karar verip geri döndü. Hızla uzaklaştı oradan. Hayalleri yerle bir olmuştu. Ne güzel seviyordu oysa ki!..
Yazık olmuştu o güzelim aşka...
Yıllardır kalbini ısıtan aşk ateşi bir tükürükle sönmüştü işte. Durdu ve tekrar dönüp baktı aşık olduğu adama.
Aslında kararsız bir kişiliği vardı. Bu kadar net oluşuna kendisi de inanamıyordu. Bu adam hayallerinde yaşattığı sevdalısı olamazdı. Bu aşk balon gibi sönmüş müydü bir anda.
Annesinin tembihi geldi aklına. Son anda kapıdan çıkarken arkasından seslenmişti;
-Kızım dikkat et!..Uzaktan izle adamı. Biraz gözlemle. Maske takmadıysa hiç düşünmeden uzaklaş oradan. İnsanlara saygısı olmayan bir kişi virüsten de tehlikelidir...
Nasıl da unutmuştu bunu. Hemen dönüp tekrar baktı. Kocaman bir gülümseme aldı yüzünü.
Artık sevmediği karizmatik adamın maskesi yüzünde değil dirseğindeydi!..
...