- 636 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Tadında Muhabbet
Tadında Muhabbet
Sonbaharın bulutlu günlerinden birinde dinlenme molası için bir arkadaşımla ofisten dışarı çıktık. Karşı kaldırıma geçip elimizdeki karton kutularda sıcak çayımızı yudumlamaya başladık. Ayak üstü sohbetler tatlı olur hani. Özelikle misafirlerimizin tam kapıdan çıkarken unuttukları bir sürü konu geliverir akıllarına ve misafirlik süresi kadar olmasa da, hatırı sayılır bir süre koyu bir sohbet sürer giderayak bazen. İşte biz de değişik konularda hararetle konuşurken uzaktan bir kişi dikkatimi çekti. Gözünü dikmiş ve bize doğru yaklaşıyordu. Farklı bir yere bakıp tekrar o kişiye döndüm. Gerçekten de bizi hedeflemiş ve hedefine doğru emin adımlarla geliyordu.
Arkadaşıma “bir misafirimiz var” dediğim anda Garip bizim karşımızda durdu. Doğrudan söylemek istediğini kelimelerle bize duyurdu : “Bana yüz bin lira versene!”. Böyle bir şey beklemiyorduk doğrusu. İlk andaki şaşkınlığı üzerimizden attıktan sonra arkadaşım maskesi de olmayan Garip’e “Masken nerede? Niye takmıyorsun?” diye sordu. Garip’in cevabı bizi hem güldürdü hem şaşırttı : “O namaz kılanlar taksın maskeyi. Onlara bulaşır mikrop. Bana bulaşmaz.” deyip cebinden şarap şişesini çıkarttı ve devam etti : “Ben alkol alıyorum. Mikropları öldürüyorum. Namaz kılanlar düşünsün mikropları.” dedi. Bu cevaplar bizi gülümsetti tabii ki.
Bu sefer soru sırasını ben aldım : “Sen namaz kılanlar düşünsün diyorsun ama biz de namaz kılıyoruz. Ne olacak şimdi?” Garip bu sözüme hiç aldırış etmez gibi aynı minvalde sözlerine devam etmekte : “Ben alkol alıyorum. Mikropları öldürüyorum.” Sonuç alamayacağımızı anlamıştık artık bu sorularla. Konuyu değiştirmeye karar verdim. “Yüz Lira ile ne yapacaksın?” diye sordum. Garip, hamama gideceğini, üzerine kıyafet alacağını söyledi. O anda montunun fermuarını açtığında içinde hiçbir şey olmadığını anladık. Kıyafetleri yetersiz ve oldukça kirliydi. Kendisine nasıl inanacağımı sordum. Ya aldığı parayla yine şarap alırsa, diye endişemi kendisine ilettim. Artık sohbetimiz oldukça tatlı bir hal almaya başlamıştı. İş stresi altında geçen saatlerin üstüne sanki ilaç gibi gelmişti Garip bize. Kendisine “Allah’a inanıyor musun?” diye sordum. Aldığım cevap beni yine şaşırttı. Parmağını gökyüzüne uzattı ve “Allah’a kurban olurum ben” dedi. “O zaman Allah iin söz verir misin? Bu parayı kıyafet için kullanacaksın.” dedim. Hiç tereddüt etmeden sözünü verdi.
Artık ayrılık vakti gelmişti. Garip yüz TL ihtiyacını almış, yola koyulmuştu. Giderken arkasından baktım. İki elini gökyüzüne kaldırmış, dua ya da şükür eder gibi bir hal ile uzaklaştı. O anda bizimle konuşurken gözlerinin hali geldi gözümün önüne. Daha önce pek çok bu tarz isteklerde bulunan insanlarla karşılaştım. Bu Garip’de bir farklılık vardı. Gözlerinde yalan söylemeyen bir doğruluk ve dürüstlük vardı. Hoşumuza gidenin de bu olduğunu anladım bir anda. Evet, bize doğru söylemişti, bizi kandırmamıştı. Peki, kıyafet değil de şarap alacağını söyleseydi, yine para verir miydim? Bu dürüstlüğe verirdim.
Bir anda insan ne garip hallerle karşılaşıyor, bütün gerginliği silinip gidebiliyor. İnsanlar birbirine farkında olmadan merhem oluyor. Bu olayda biz miydik hayır yapan, yoksa iş stresimizi atmamıza yardımcı olan Garip miydi? Garip bize nasıl bir fayda sağladığının farkında dahi değildi. Allah görünmeyen ordularıyla işte böyle yardıma koşuyor ve içinde bulunduğunuz durumdan sıyrılmanıza yardımcı oluyordu. Bir tuhaf durum da şuydu aslında : Garip namaz kılanlarla alakalı olumsuz denebilecek bir görüşe sahip olmasına rağmen ihtiyacı olanı yine namaz kılan birilerinden almıştı. Allah nasıl ikilileri bir araya getiriyor diye düşünmeden edemedim.
Garip’in hikayesini dinlemediğimi de düşündüm. Neden dinlememiştik? O kadar hızlı gelişmişti ki olay, hikayesini sormayı akıl edemedik. Dinlesek neler anlatırdı acaba? Neydi Garip’in hikayesi? Kimler vardı, kimler yoktu? Kimler iyiydi, kimler kötü? Kim bilir…
YORUMLAR
evet bazen bir konuyu bir insanı tam zamanında bırakmak gerekiyor.
daha fazlasını merak etmek ne karşı tarafa ne de size iyi gelebiliyor
dürüstlüğe olan inancınız çok etkiledi beni.
ve cidden Tadında bi muhabbet oluşu. keyifle dinledim sizi
saygılarımla
.
guvencakar
Çok teşekkür ediyorum. Hem ziyaretine hem yorumuna. Dürüstlük insan olmanın güzel vasıflarından birisi. Aslında olmazsa olmazı da diyebiliriz. Bir gün tinerci bir çocuk yolumu çevirdi. 1 TL istedi. Ne yapacaksın diye sordum. Abi sorma, dedi. Tiner alacaktı. Belliydi aslında. Ama beni kandırmaya çalışmaması yüzünden verdim yine de 1 TL'yi. O çocuğu o durumdan kurtarmak asıl yapılması gereken. BAzen elin bir şeye ermeyince dünya omuzlarına yıkılmış gibi oluyor. Taşıyamıyorum diye bağırasın geliyor dünyayı. Çaresizlik insanı Allah'a bağlayan önemli niteliklerden. Çaresiz hissetmek gerekiyor kendimizi her daim ve özellikle başarılı anlarımızda.
Desteğin için çok teşekkür ediyorum. Selam ve muhabbetle.
keşke şu zikirmatikler gibi birde hayırmatik üretseler, her şeyin kolayına kaçtığımız gibi bununda bir kolayı olsa, böyle para vermekle falan uğraşmasak diyorum artık:))
tabii işin espri boyutu bir yana, yazının ama fikri olan "canlının ihtiyacını gidermek"
bence bu bir sorumluluk bilincidir aslında, yaşama karşı, herhangi bir canlıya karşı, insana karşı, tabiata karşı ve tabii ki Allah'a karşı, Allah'ım senin nasip ettiklerinden, yine senin nasip olarak karşıma çıkardığın şu ihtiyaç sahibine, bir miktarını paylaşıyorum diyerek, bana yüklemiş olduğun sorumluğu yerine getirmeye çalıştım demektir...
birde cidden ihtiyaç sahibine denk gelmek de Allah'ın bir nasibi olduğunu düşünüyorum, onu görüp idrak edip infak pozisyonu almak da...
her zamanki gibi içinde çok değerli birikimler vardı
teşekkürler...
guvencakar
İlginç bir paylaşımda bulunayım. Hatta iki.
Birincisi, bir ayetinde Allahu Teala bir topluluk kendi içlerinde birbirlerine zulmetmedikten sonra Allah o topluluğu helak etmez, demektedir. Kendi içlerinde zulüm hayli ilginç bir ifade. Allah'a karşı isyan değil, Allah'a şirk koşmak değil. Zulüm. Zulmün en kötüsü de çevrendeki ihtiyaç sahiplerini görmezden gelmektir.
İkincisi ise, Mekke'de müşriklerin İslam'ı kabul etmemelerinin sebeplerinden birisi ve belki en büyüğü kendi servet ve iktidarlarını toplumsal açıdan kendilerinden daha düşük hayat standardına sahip insanlarla paylaşmak istememeleridir. Yani onlar aşağıda tabaka(!) insanlarla bir seviyede olmayı kabul edemiyorlardı. Ayrıcalıklarının devamını istiyorlardı. Kuran ise bunun tam tersini onlardan istiyordu. Tek Büyük Allah'dır, size ne oluyor! diyerek.
Çevresinden soyutlanarak İslam yaşanmaz, özetle.
Desteğin için tekrar teşekkür ediyorum. Selam ve muhabbetle.
Abdulkadir BOSTAN
guvencakar
Saygı ve hürmetlerimle.