- 400 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAYBETTİĞİNİ ARAMAK
KAYBETTİĞİNİ ARAMAK
Onu çok özlüyorum. Yatağıma onun getirdiğin takımı serdim, getirip de giderken götürmediğin takımı. Yatak odasına koşarak gidiyorum, onun getirdiğin çarşaflara sarılınca ona sarılmış gibi mutlu oluyorum. Aslında yatak odasına çok geç giriyorum, girmek istemiyorum, bu kendime acı çektirmek mi? Yoksa daha çok özlemini çekmek mi?
Eve gelirken de öyle, hala anahtarın var biliyorum ama eve koşarak geliyorum ya kapıyı açamadı ise diyorum, ya kapıda kaldı ise diye, kapıyı açtığımda onun gelmiş olacağına inandırmışım kendimi. Kapıyı açıyorum önce ayakkabısına bakıyorum vestiyerin yanında, ayakkabısını göremesen bile hala ümidi kesmiyorum, rafa kaldırmıştır diyorum, salona bakıyorum yoksun ama yatak odasındadır veya banyoya girmiştir diyorum ümit bu ya. Bütün bunlara inandırmışım kendimi ya onu evde bulamayınca hayal kırıklığına uğruyorum, canım sıkılıyor.
Bazen akşamları kapı çalıyor onun çaldığın gibi çalıyor hani o kapı tokmağı ile çalıyorya. Gidip kapıyı hemen açmak istiyorum, ama sol yanımda bir yerim açma diyor, kapıdaki ya o değilse diyor. Boş ver açma o değilse canın sıkılır şimdi diyor. Kapıdaki o değilse bile o olduğunu düşünerek mutlu ol istiyor. Sonra kendime geldiğimde hala kapı çalıyor koşarak gidip açıyorum yine hayal kırıklığI..!
Kendi kendime kızıyorum o olsaydı anahtarıyla açardı. Biliyorsun anahtarı olduğunu diyorum. Acaba ilişkimizi bitirdi mi artık hiç gelmeyecek mi? Öyle olsaydı anahtarı bırakırdı, bitirdiyse anahtarın ne önemi var çöpe atar gider. Yok yok bitirmemiştir. Bitirmişte olabilir son telefon konuşmamızda ne demişti hatırlasana “Biz ayrı dünyaların insanlarıyız” dememiş miydi. Bunu inanarak söylemiş olabilir mi acaba.
Çoğu zaman evdeyim artık çıkmıyorum, ama kırk yılda bir çıktığımda da çok çabuk geri dönüyorum, koşar adımlarla gelip aceleyle kapıyı açıyorum ama içeride o olmayınca canım sıkılıyor. Zaten gelecekse aramazmı, evde misin demez mi, yada beni gelip alabilir misin demez mi?
Akşamları yürüyüşe çıktığımda onunla yürüdüğümüz yerlerde yürüyorum, yolun her metresinde, her adımında, her karışında onunla olan anılarımı tazeliyorum. Oralardan dönmek istemiyorum. Ama bir yanım da dön diyor, dön belki eve gelmiştir diyor. Bu sefer eve doğru koşmaya başlıyorum. Geldiyse anahtarı var açar girer diyorum, ama ayaklarıma söz geçiremiyorum olsun sen koş diyor. Telefon eder diyorum belki de telefonunu kaybetmiştir sen koş diyor, koşuyorum.
Hep o yatak takımında yatıyorum aslında kirlendi yıkamak lazım ama o zaman onun kokusu kaybolacak. Takımla onunla yatmak gibi oluyor. Yastığına sarılmak ona sarılmak gibi oluyor. Gelince yıkarım artık. Nasıl olsa gelecek biliyorum.
Bazen, giderken bıraktığı çarşafla, yastıkla konuşuyorum gelir değil mi? Diyorum gelir gelir bekle diyorlar. Gideli kaç gün oldu ki diyorlar. Senin yokluğuna alışamaz gelir diyorlar. Bir gün öyle biri gelir ki tüm gittiği günlere teşekkür edersin diyorlar.
O, gitmedi biliyorum her gün, her gece onunla yatıyorum, onunla kalkıyorum, onunla yiyor, onunla içiyorum.
Biliyorsun o benim hayatımın anlamıydı onunla yaşayıp onunla yaşlanıp, onunla ölmek istiyorduk bunu böyle sözleşmiştik. Elindekini kaybetmediğin sürece kıymetini anlayamıyorsun. Kıymetini anladığında da dikkat et vakit geçmiş olmasın.
YORUMLAR
Güzel bir yazı yaşanmış gibi...
Birinin kendi kendine yaptığı konuşmaya monolog, diyalog karşıtı olarak biliriz.
Araştırmalar kendi kendine konuşmanın hafızayı güçlendirdiğini, güveni artırdığını ve konsantrasyonu sağladığını gösteriyor.
Yıllardır süregelen kendi kendine konuşmanın bir “delilik” olduğu düşüncesi bu konu üzerinde araştırma yapan iki psikoloğun çıkardığı sonuçlarla artık tarihe karıştı. Çünkü araştırmaya göre kendi kendine konuşmak ne delilik ne de bir saçmalık. Aksine bu eylem, beynin aynı anda üç işi konuşmak, işitmek ve düşünmek beyni geliştiren olay