Her ömrün bir son baharı vardır.
Sabahın seher inde pencereye tutunup odama dolan gün ışığı yeni bir güne başlamanın yada, bu günde hayata tutunabilmiş olmanın huzurunu veriyor iken.! yüreğime
Bir yandan içindeki kanser illeti, yetmiyor gibi birde ak trollerin sayfamda paylaştığı o resim ve yazı. Yüzünden Cumhur başkanının adıma açtığı mahkeme gününü bekleyişler zaman içinde sürüklenip giderken..
Bir yanda köyüme büyüyen özlem. Ve içimde önü kesilemeyen tekrarlayan kanser sancıları sızılatıyor bedenimi, ..
birde Yar sevdası ki Eşim Covit19 virüsünü atlatmış ve hastaneden çıkmış sesini bu sabah telefondan, daha güzel duydum onun saylığına kavuşuyor olması içime su serpti serinledi içimdeki ateş..
Eşimin ünyeye fındık toplamaya gitmesinden sonra Ankarada kızım Aynur beni hiç yalnız bırakmıyordu.
Ki torunlarım canlarım yaşama tutunma sebebim oluyorlar.
Bu gün beşinci hafta bcg aşısını aldım son bir hafta daha kaldı bir sorun çıkmazdan son aşıyı da alırsam ertesi gün Ankaradan köye kaçma planları yapıyorum. Kızım Aynur virüs yüzünden karşı çıkıyordu..
Covit19 virüsü yüzünden hiç bir yolculuk güvenli değil bu sebeple karadenize gitmekte zorlanıyordum, yinede kendimce farklı çözümler arıyorum, belki özel arabası ile giden birini bulursam yakıta ortak olur öyle giderim diye düşünüyorum..
Bcg aşısı bittiğinde bir ay boş zaman kalacaktı.
Son aşı için hasyaneye gittim tahlil verdim. Tahlil sonuçları iyi çıkarsa son aşıyı alacaktım. Tahlilden iki gün sonra, mesaneye aşı verilmesi için hastaneye gittim tahlil değerleri yine bozuk çıktığı için doktorlarım aşıyı veremeyeceklerini söylediler bu durumda verikecek aşının daha kötü sonuçlar vereceğini söylediler.
Köye gitme düşüncelerim artık zora giriyordu, eşimi aradım nasıl olduğunu öğrenmek için eşimin sesi daha da iyi geliyordu, Eşim önümüzdeki hafta sonu karantina bittiğini ve çocuklarla, Ankaraya döneceğini söyledi. Kızım ve oğlum işlerinden dolayı işlerine dönmeleri gerekiyordu o yüzden birlikte köyden çıkmaları daha doğru olacağını düşünmüşler..
******
Günlerin suskunluğu karşısında yaşamın rüzgarlarına kapılmadan yaşamak hayatın bir yerlerinden tutunmayı dayatıyordu ki işçi üreten alınterini pazarlayarak yaşama tutunanların kendi seseri ile konuşması bile çok zor!
Her ömrün bir son baharı vardır.
Ben hiç bir zaman mevsimleri, bir zaman tünelinin içinden geçiyormuş gibi düşünmek istemiyorum...
Mevsimler sonbaharda dalları inleten sızlandıran rüzgarların rengini alırlar ki Eylülün’ gelişi ile, başlar dalların sancısı, arada kuruyan yaprakları görürüm, bedenim gibi savrulurdurur yitik zamanlardan günümüze...
Zaman eskidikce ömürde eskiyor, dil eskiyor, yüz eskiyor, söz eskiyor, kırılıyor imgeler ağızları ritim tutanların dillerinde
Sonra hayat her zaman dünden kalan yanılgıları getirip dayatır yüzümüze..
Eylülün ilk haftası bu hafta başında verdiğim tahlil sonuşları aşı almama uygun çıkmıştı. bu gün hastanede bcg aşısını alıyor ev dönüyorum bu gece de, ertesi gün kuşluk vaktine kadar kadar içimdeki sancıların nöbetinde sabahlıyorum..
Biryandan da cumartesi günü eşime ve çocuklarıma kavuşacaktım. Onların gelmesini en çok da 18 aylık torunun kuzey için istiyordum, kızım eve her geldiğinde, torunun; kapıdan girer girmez. apo, ayşe ayşe diye anne annesini soruyordu, artık torunuma ayşe yok demek istemiyordum..
Sarı yapraklar, savrulup dururken
Turuncu akşamlarla başlar aşk
İçimizde haylaz bir sonbahar havası
Dışımızda yazdan kalma senfoniler
Zaman zaman, yağmur sesi altında.
Dans eder_
Hayatı aşk’a döndüren Işıklar altında Yapraklar!...
Sonbaharın gelişiyle dallardaki sessizlik ve serinliği, katmerli hüzünler yağdırıyor güz gülleri kokolu dağ çiçeklerinin üstüne ...
Bulutları gözlerine emziren solgun yapraklarda birleşiyor, çok uzaklarda, bir özlem sezgisi,
Düştüğü yerden ayağa kalkıp gelen güne yeniden başlamak duygusu çok sağır kalıyor, yarına yorgun bedenim ile, yeni kuşaklara...
her uyanışın koynunda yeni acılarlar besleniyor, gelen günlere, ki güneş ondandır yarına maraz doğuyor ...
"Işığın kırılgan sevinçin’de bükülen izler kalır.! sokak lambaların’da..
ki yarınlarda yansımalarla süzülen billur bir damla’ suda hayat bulancak, ellerimizde karanlığın, aydınlığında.yaşam!
Şimdilerde içimizde yol alan yalnızlıklar gibi, adımızda kalan, hayatın İzlerini yeniden çizmeye çalışıyorum, yarınlara, içimdeki sızılı yaşamın....
Ey hayat Beni yoksulluğumla içine çektiğin gücün karşısında, beni ayakta tutan değer yargılarımdır, ki ondandır hayatı yaşanır kılan içsel güzellikler
Ama bilinmeli ki.! olgunluğumu yolun yorgunluğundan alıyorum, şeylerin varlığından değil....
Bildiğim tek gerçek yaşıyıyorsam varım, yaşamadığım’da ben zaten olmayacağım....
Ondandır, her şeye rağmen, dokunup hissedmediğim, şeylere.! hiç yaslamadım sırtımı.. kendi emekçi ellerim ile tutundum yaşama, şeylerden medet dilenmedim asla.! Zulüm baskı ve emeğimin kadledildiği günlerin akışında ilerlerken.!
Yapışıp kaldı dilime imgeler. başladı dudağımı dişlemeye, ki bir tek hak atamak değil konuşmakda yasakdı..
Sokaklardan gelen aç bir çocuğun zalimlere seslenişi didikliyor kulağımı.! babamın hakkını verin...
Hayatın anlatılması zor,
Sessiz çığlıklarını baştırdım içime.!
Yorgun, günlere sığdırılan umut;
Kırılgan bezgin, akşamlara yenik,
Duymazdan geldiğim duygular
İsyan etti içimde...
Geceye yayılan ıslak gülümsemeler
Düşer kirpiklerinden damla damla yaşamın;
Ömür yıprandıkca, sessiz gecelerde
Korku her gün yeni susmaları dayatıyor.!
Yorgun bedenler, ne çok şey öğretiyor;
Son baharda dalından savrulan yapraklar bize..
Abdullah oral.....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.