Gecenin Deminde Kendime Terapi Yapayım Dedim
Ne yazmalı dedim, konu aradım. Etrafıma baktım. Her şey aynı. Maalesef kötü görüntü artıyor. Afetler çığ gibi yaygınlaşıyor. İnsanlar kendini düzeltip, felaketlerden ibret almayınca, sıkıntı daha da büyüyor.
Hep düşünürüm, Allah insanlar azsın, kötülüğü yaşasın, her anı eğlence olsun ve zalim olsunlar diye mi yarattı? Şüphesiz Allah, kendine kul olan kalmazsa kıyameti de koparacaktır. Dünya yerle bir olacaktır, maalesef. Eğer kıyamet kopmuyorsa, demek ki bizim görmediğimiz iyi insanlar, Allah’ın razı olduğu kullar hala yaşamakta ve bolca var. Onların duaları ve Allah’a has kul oluşları ile kıyamet erteleniyor diye düşünüyorum.
Peki, her insan kendine sormalı, “Ben bu başıboş, her şeyden şikayet ederek yaşamaktan mutlu muyum? Eğer mutlu değilsem, mutlu olmak için ne yapmalıyım diye bir kaygımız var mı? Yaşamak kime garanti ki şüphesiz ancak, bir süre yaşama umudu ile yaşayacağımız zaman için iyiye giden bir vizyon belirliyor muyuz?” Bu soruları soran benim gibiler oluyor ama alışkanlıklar o kadar bizi köle etmiş ki dünümüz bu günümüzden farklı değil. Değişen bir şey yok. Hani biri dese ki, “Bunu ertele ve yaşamaya bakalım!” o kadar cazip geliyor ki bu erteleme çok sıkıntılı bir anımıza kadar kötüyü veya yanlış yolda yaşamaya devam ediyoruz. Bu kısır döngü devam edip gidiyor.
Bu yazıları yazarken aslında yazan kişi olarak kendimi de öz eleştireden geçiriyorum. İyi dediğimiz bir çok insan maalesef kel topal hayatına devam ediyor, yani arızalıyız. Hiç bir iyi davranışı mükemmel yapmıyoruz, adeta maymun iştahlıyız. Tadarken ne tattığımızı görmeden daldan dala atlıyoruz. Bir iyilik yapsak, hani diyoruz birini ayağa kaldırdım, öyleyse ben iyi insanım diyecek kadar vicdanını rahatlatacak kadar da körüz.
İzmir’de yakın zamanda çok şiddeti bir deprem oldu. Orada yaşayanlar bu kadar zaman sonra evlerine girerken yine mi sallanır korkusu yaşıyorlar. Biz ise o günlere üzüldük, insanlar ölmesin diye dua ettik. Sıkıntı çekenlere başta devlet olmak üzere yardımlar yapıldı. Ama bu depremin izi biz dışarıdan izleyenler için silindi çoktan. Hayat, ölene üç gün ağlanır babında devam ediyor. Hani orada olan deprem, Allah korusun biz seyredenlerin olduğu bölgede olabilir de. Peki bunun için ne yaptık ki? Sadece İzmir’de bir daha deprem olursa sıkıntı çekilmesin diye uğraşılıyor. Bizde bunun haberini bile yapmıyor, konuşmuyor ve takip etmiyoruz. Bu yapılan uyarılar aslında bize de yapılıyor dolaylı olarak. Kimse nasıl bir binada oturuyor, çürük mü sağlam mı araştırmıyor. Belki bunun için verilecek para ya da zaman boşa giden bir uğraşmış gibi geliyor. İşte her sıkıntı ve acının ardından ibret alınmıyor. Hatta şu Koranalı günlerde, hem kendimizi hem başkalarını sıkıntıya uğratacağımızı bile bile maskesiz dolaşıyoruz. Maske tak diyenlerle kavga ediyoruz. Tıpkı yıllarca ortak yaşama alanlarında sigara içmenin hakları olduğunu iddia edenler gibi. Çok şükür kanunlar bunu engelledi… Kısmen de olsa ortak yaşama alanlarında sigara içilmiyor.
Her kötülüğe, bir kanunla veya yaptırımla mı dur diyeceğiz. Ya da sen bu haramı işlersen cehenneme gidersin mi diyerek. Ne kanunlar ne de din insanları mutsuz etmek için varlar. Aksine biz mutlu olalım diye yazılmış öğütler ve yaptırımlar. Yaptığımız her kötülük bir toplumu zehirliyor ve insanların mutsuz olmasını artırıyor. Kanser veya Korona kader değil. Ona karşı önlem alıp, onu biz yok etmeliyiz. Kötülüğe biz dur demeliyiz. Her iyiliği tamı tamına biz yaşamalıyız. Hiç bir adımı ne kanundan, ne dinden, ne de başkasından beklememliyiz. Mutluluk ancak herkesin mutlu olduğu ortamda hayat bulur. Çok düşünüp hatalarımızı en aza indirip, iyiliğin sayısını artırmalıyız. Yoksa alışılagelmiş hayat en kısa zamanda elimizden alıncak, en güçlüsü de kıyamet olacaktır.
Saffet Kuramaz