- 341 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SIDIKA AVAR ÖĞRETMEN
Öğretmen Sıdıka Avar’ı 16 Haziran 1979’da, yani tam 38 yıl önce kaybettik. Peki kimdir Sıdıka Avar öğretmen? Onu ’’ölümsüz’’ kılan hangi işleri başarmıştır? Bunu anlamak için;Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren bir takım isyanların yaşandığı Elazığ, Bitlis, Tunceli gibi yerleşim bölgelerine Atamızın bakış açısını gözden geçirmek gerek. Atatürk, bu dağ köylerinde bütün yoksunlukların Türkçe bilmemekten ileri geldiğini söylemiş, bunu isyan nedenlerinden biri olarak gördüğünü ifade etmişti. Bu nedenle Türkçenin bu köylere ’’ana’’ ile sokulmasını arzu etmişti. Bu en köklü öğretimdi. Tarihte bir örneği vardı. Rumeli vilayetlerindeki ilk kız sultanisinin açıldığı bir ilden pek çok siyaset adamı yetişmişti. ’’Buraya da Türkçe’yi ’’ana’’ ile sokmalıyız’’
diyordu.
1922 yılında Çapa Kız Öğretmen Okulu’nu bitiren Sıdıka Avar öğretmenliğinde ve okul yöneticiliğinde çocuklara karşı gösterdiği aşırı duyarlılık ve şefkat ile tanındı. Bunun nedenlerini belki de 12 yaşında babasını, daha sonra annesini kaybetmesi sonucu iki kız kardeşiyle birlikte teyzelerinin yanında kalmaya başlamasında, kendi çocukluğunda doyamadığı aile şefkati yoksunluğunda aramak gerekir.
1937 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’ne girdi. Buradan mezun olunca kısa bir süre Bolu Kız Enstitüsü’nde görev yaptıktan sonra 1939’da Elazığ Kız Enstitüsü’ne öğretmen olarak atandı. Kısa bir süre sonra müdür yardımcılığı görevine getirildi. Daha sonra 1942’de yeni kurulan Tokat Kız Enstitüsü’ne müdür olarak döndü.
Gerek enstitüde uyguladığı eğitim yöntemleri, yönetim anlayışı ve çalışmaları, gerek okulun öğrenci aldığı Elazığ, Tunceli ve Bingöl’ün, ilçe, bucak, köy ve ’’köm’’ lerine öğrenci toplamak ve tatillerde onları evlerine dağıtmak için hayvan sırtlarında, kamyonlarla, yaya olarak yaptığı geziler geniş bir ilgi topladı ve birçok yerli, yabancı ziyaretlere, röportajlara konu oldu.
Onun bir aydın, bir ’’eğitim akıncısı’’ olarak parladığı 1940-60 yıllarının aydınları arasında adını duymayan yoktur. Hele yaya olarak, at sırtında ya da kamyonlarla dolaşıp öğrenci topladığı, öğrenci dağıttığı, biçki-dikiş kursu açtığı Elazığ, Tunceli ve Bingöl’ün kasaba ve köylerinde Avar adını duymayan, onu tanımayan insana rastlamak olası değildir.
Şimdi Sıdıka Avar’ı bir de kızı Bahu Görk’ün kitabın önsözünde annesi hakkında yazdığı yazıdan tanımaya çalışalım:
’’...Avar’ı görüyorum;masanın başında yokları var edecek yollar arıyor...
Avar’ı görüyorum;başörtüsü, şalvarını çekmiş, yoksul toprak damda köy kadınlarına yavrularının gelecek bilincini aşılıyor...
Avar’ı görüyorum;sınıfta, atölyede, yemekhanede, yatakhanede, tuvalette ’’çiçekleri’ne yaşam yolları öğretiyor...
Avar’ı görüyorum;yoksul sınıfında’’çiçekleri’’nin kulaklarına, kalplerineTürk dilinin müziğini işliyor...
Avar’ı görüyorum;bir bayram akşamında, okulun loş koridorlarında, ’’çiçekleri’’ ve öğretmenleriyle kol kola kenetlenmiş, halay çekiyor...
Avar’ı görüyorum;karakışın diz boyu karında, odunsuz, aç kalmış, hasta bir köy öğretmeninin yardımına koşuyor...
Avar’ı görüyorum;okulunda yoksul bir ’’çiçeği’’ nin çeyizini, düğününü yapma telaşının mutluluğunu yaşıyor...
Avar’ı görüyorum;’’dağ çiçekleri’’ nin özlemiyle dopdolu, balkondaki saksılarda emeklilik çiçekleri yetiştiriyor, anılarını topluyor...’’
Sıdıka Avar, Türkiye’nin çağdaşlaşması amacıyla, bir ülkü doğrultusunda, sarsılmaz bir iradeyle, zorlukların üstesinden gelebilmek içinbüyük bir dirençle didinmiştir. Eğitim;insanın yeniden yaratılması ise, bu işi büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Bu nitelikleriyle Avar öğretmenlerin nünde parlayan bir yıldızdır.
Sıdıka Avar’ın günlüğüne kırık dökük cümlelerle not ettiğ anıları, kızı Bahu Görk tarafından kendisiyle birlikte yazıya dökülmüş ve ’’Dağ Çiçeklerim’’ adlı kitapta toplanmıştır. Okuyucu onun gerçek yaşamından aktarılan cümlelerle kendisini sürükleyecek, düşündürecek, bugün ile karşılaştırmalar yapacağı çok şey bulacaktır. Bu kitapta okuyucu aslındaiçinde taşıdığı ’’insan-vatan-toprak’’ sevgisini bütün sıcaklığıyla bir kez daha duyuracak çok şey bulacak, okudukça vatanını, insanını, dağını, ovasını, toprağını, taşını, köyünü, kömününü varlarıyla yollarıyla daha bir sevecek; Sıdıka Avar’ın ruhundaki iniş çıkışları, umut ve düş kırıklıklarını, coşkularla dolu yaşantısını ve kendini adadığı topluma olan sevgisinin derinliğni daha iyi anlayacaktır.
Nasıl ki kızı Bahu Görk de bu anlayışla; ’’Ömrümüzün en güzel yıllarını hasret yaşadığım ANAM ’’Dağ Çiçekleri’’ne helal olsun!..’’ diyerek ön sözünü sonlandırmışsa...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.