- 401 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Yol Bitmedi Bir türlü
Yol Bitmedi Bir Türlü
Eylülün sonları yaklaştı. Bizim oralarda meyveler ancak Eylülde olgunlaşır. Armutların hasat günleriydi. Birkaç gün içinde işimizi hayli ilerlettik. Meyveleri devşirip, pekmezlerimizi kaynattık. Yine de birkaç armut ağacı kaldı toplanacak.
Havalar da umulmadık kadar güneşli geçiyor. Yazdan kalma günleri yaşıyoruz. Güneş altın ışıklarını cömertçe sunuyor her gün. Çayırları yeşertecek yağmurlara hasret kaldık. Kırlar gri renge büründü. Gökyüzünde değil kara bulutlar, çok yükseklerde görülen tül benzeri ince ak bulutlar bile gözükmüyor.
İlçemizin dutların bol yetiştiği köylerde pekmez kaynatılır dutlardan. Biz de hoş kokulu nefis armutlarımızdan kaynatıyoruz pekmezlerimizi. Armut pekmezi de dut pekmezini hiç aratmıyor.
Bir ikindi vakti… Köpeğimiz heyecanla havlamasıyla meyveleri toplanmamış armutların bulunduğu çayıra yöneldim. Elli yaşlarında olduğu tahmin ettiğim uzun boylu, pos bıyıklı bir adam elinde bir değnek köpekten korunmaya çalışıyordu. Hoşt, yapma diyerekten adamın yanına yaklaştım. Konuşmaya başladık.
“Bu armutlar sizin mi?” sorarak, adının Hasan olduğunu söyleyen yurttaş, ilçede oturduğunu, olanaklı olursa meyveleri satın almak istediğini söyledi. Canıma minnet. Bu öneri yağla, bal gibi... Köyün farklı mahallelerinde meyve yok denecek kadar az iken doğa bize cömert davranıyor. Meyve ağaçlarımız bol bol ürün veriyor her yıl… Hele de armut ve elmalar… Armutları devşirmek, pekmez yapmak oldukça meşakkatli bir uğraş.
Her yıl bazı dostlara veriyoruz meyvelerimizin bazılarını. Onlar devşirip karşılığında: “Allah razı olsun, aşılayanın canına değsin” diyerek memnuniyetlerini belirtiyorlar. Çocukluk yıllarımda meyveler çuvallara doldurulup kağnı arabalarıyla Ardahan ve Kars’ın köylerine götürülüp buğday, arpa gibi tahıllarla trampa edilirdi. Devir değişti şimdilerde. Meyvelerden pekmez kaynatılıyor sadece…
İlçede oturan arkadaşın önerisi hoştu. Bizi uzun uğraşlardan kurtaracaktı. Zaten yeterli pekmez kaynattık. Hemen aile divanını toplayıp durumu görüştük. Kardeşim, gelinimiz de aynı düşüncedeydi. Meyveleri toplanmamış iki armudun ürününün satılması uygun olacak… Fazla söze ne hacet. İlk kez para ile armut satışı yaptık.
Parası önemli değil. Mühim olan işlerin azalması. Köy demek iş demektir. Köyde işler bitmez. Fasulyelerin toplanması, ayıklanıp kurutulması. Fasulye sırıklarının çıkarılması… Cevizleri devşirme, temizlemek… hiç de kolay ve erken bitecek işler değil.
Alış-veriş bitmiş sıra sohbete gelmişti. Hasan efendi armutları ilçede satacağını anlatıyordu. Aynı işi her yıl yaptığını söyledi. Hele iki yıl önceki serüvenini anlatırken coşkusu yüce dağlarımızın ilkbaharların ak köpüklü suları gibiydi. Böylesi coşkulu konuşmada araya girilmez elbet. Adamcağız olayı yeniden yaşıyordu…
İki yıl önce Düzenli Köyü’nden Osman Amcadan bir büyük armudun meyvesinin pazarlığını yaptım. Ertesi günü arabamla çoluk-çocuk gelip armudu devşirdik. Hareket edecektik. Osman amca, boynunu bükerek bir şeyler söylemek istedi. Yaşı seksenleri bulmuş amcamız bastonuna dayanarak zor yürüyordu. Yeğenim diyerek söze başladı:
Yaşlı yengenle ikimiz yazları en güzel günlerimizin geçtiği köye dönüyoruz. Güzün sonuna doğru da çocukların yanına İstanbul yolculuğuna katlanıyoruz. Köyde ne varsa, hepsi artık çayır olan tarla, bağ-bahçe; tanıdıklara veriyoruz az bir paraya. Gördüğün gibi meyvelerin de satışını yapıyorum. İstanbul’a yakında döneceğiz… Döneceğiz de şu gördüğün köpeğe bakacak bir yakınımız kalmadı köyde!
Ne olur bu hayvanı ilçedeki köpek barınağına bırakı ver. Hayvanı başıboş bırakmak olmaz. Bu iyiliği yapıver bana. Şu ileride gördüğün elmanın meyvelerini de sen topla. Gerçi bana bu iyiliği yaparsan elmalar senin iyiliğini karşılamaz… Osman amca çocuk gibi yalvarıyordu. Yaşlı adam üzmek olmazdı.
Kabul ettim öneriyi. Arabaya koyduğum armutları ilçeye bırakıp hemen dönerim dedim. Düzenliye tekrar döndüğümde akşam yaklaşmıştı. Osman amcaya:
Sen de beraber geleceksin. Köpeği Belediyenin köpek bakım yerine bırakıp ilçeye döndüğümde sen köye kendin dönersin… Anlaştık. Osman amcayı köpekle beraber kamyonetime aldım. Osman amca bir metreden biraz uzun bir urgan başlamıştı köpeğinin boynuna. Ben önde, köpekle beraber Osman amca arkaya oturdu.
Köpeğin Kangal cinsi köpeklerden farkı yoktu. Oldukça iri, uzun boz tüylü bir hayvandı. Sakin bir duruşu vardı. Düzenli’den hareket ettik. Sakin sakin yolumuza devam ediyorduk. İlçeyi geçtik. Veliköy sapağında ana yoldan ayrıldık. 3 km yolumuz kalmıştı. Yol bir türlü bitmiyordu. Ne olduysa o anda oldu.
Köpeği sırtımda hissettim. Güçlü ön bacaklarıyla beni kıskıvrak sardığını hayal meyal hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda perişan haldeydim. Yüzüm- gözüm kan içindeydi. Vasıtamla yoldan çıkıp dik yamaçtaki ağaçların arasındaydık. İn-cin yoktu yardım çağrılarıma cevap verecek.
Bin bir güçlükle vasıtadan çıktım. Allah’tan bir tarafımda kırık çıkık yoktu. İmdat! İmdat!.. Bağırarak yola çıktım zorlukla.
Osman amca’ya ne oldu? Diye sordum. Sorma o soruyu dedi Hasan efendi.
Zavallı ihtiyar hemen yolun al tarafında cansız yatıyordu. Olan olmuş…
Ve yeni tanıştığım armut tüccarı ertesi günü gelip armutları çocuklarıyla birlikte devşireceğini söyleyip yanımızdan ayrıldı.
Hasan efendi, eşi, oğlu, kızı ile ertesi günü erkenden geldi. Son bir soru sormadan olmazdı! Sordum:
Peki, o elim kazayı yaşadınız. Köpek ne oldu?
Köpek, o zalim hayvan yolun kenarında hiçbir olay yaşamamışçasına gururlu bir tavırla yolun kenarında oturuyordu…
YORUMLAR
Yılmaz Hocam!
Önce hoş geldin diyor, sonra geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Bi gittin, Pir gittin.
Vallahi kendini özlettin. Bizde bir adet var yediğin içtiğin senin olsun
gördüklerini yaşadıklarını anlat derler.
Biz Şavşat'tan Ayva armut istemeyiz :)) yaz nasıl geçti baba ocağında?
Onları dinlemek isteriz.
Yazı her zamanki lezzetindeydi.
Kutlarım.
İBRAHİM YILMAZ
Köyde internet yok. bu bakımdan yazı paylaşma, sizin gibi dostlarla iletişim kısmet olmuyor. bol bol kitap okuyorum. fasulye benzeri ürünler yetiştiriyoruz az da olsa. meyvelerimiz var. onlarla ilgileniyoruz. Etrafını korumaya aldırarak bir ceviz bahçesi oluşturduk. Yirmiye yakın ceviz fidanlarım bğyüyor. onları suluyorum. gemçlik yıllarımda ilkbahar, yeni yıl gelsin diye zamanın yavaş geçtiğini zannederdik. bu yaşlarda zaman su gibi akıyor. her geçen gün ömürden gidiyor. hayırlısı diyelim.
memleket sorunları malum, iç karartıcı. üstüne üstlük corona iyice can sıkıyor. En güvenilir liman sanat, özellikle edebiyat benim için.
Selam, saygı ve sevgiler iletiyorum soylu gönlünüze saygın kalem Necati Bey,