Açlık
Açlık… Yemekle ve içmekle sona ermiyorsa demek ki çare onlarda değil.
Açlık… Zevkle, sefayla ve eğlenmeyle sona ermiyorsa demek ki çare onlarda değil.
Açlık… Başkasının kusurunu aramakla, vicdansızlıkla dolaşmakla, öldürmeye rağmen kinle ve kibirle gezmekle çare olmuyorsa demek ki çare onlarda değil.
Açlık… Umutlarla, hayalleri yaşamakla, sanalı beslemekle sona ermiyorsa demek ki çare onlarda değil.
Açlık… Nasıl bir derttir öyleyse, son nefesini veriyor ama gözü açık gidiyor. Bu dünyada doyum nedir, insan nasıl doyar? Doyuma çare, ilaç var mı? Varsa eğer neden eczanelerde satılmaz ki…
Milyarlarca insan doyuma ulaşmak için savaşlarda öldüler, depremlerle sallanıyorlar, yangınlarla kavruluyorlar, hep doymak için haklıyım diyorlar. Anayasalar düzenliyorlar. Kendilerine göre kanunlar düzenliyorlar. Hep ben bilirim, nefsin arkasında bir doyumsuzluk insanlığı köleleştiriyor.
Aslında, anlık çare arıyorlar, sigara ve alkol içiyorlar… Uyuşturucu alıyorlar. Sonra da doyumsuzluğu unutarak uyanırım diye kendilerini kandırıyorlar. Hiç bir şey değişmiyor sonuçta. İnsanlar değişiyor ama her asırda doyumsuzluk artıkça artıyor. Ne medeniyet buna çare, ne zenginlik ne de refah…
İnsanlar kendilerine göre din uyduruyorlar. Ona göre tanrılar ediniyorlar. Ona göre vicdanlarını rahatlatıyorlar ama edindikleri tanrıları onların açlıklarını yok etmiyor aksine açlıkları devam ediyor. Hani bir mucize olsa da her şey sona erse, açlık bitse ama bitmiyor.
Açlık, başkalarının yediklerine göz dikerek devam ediyor. Tüm insanlığa yetecek gıda, çok az insanın tekeliyle yok olup gidiyor, tüketiliyor. Bu sefer israf artıyor. Çöplüklerde yığılmalar ve elbette bu açlığın kokuları sarıyor nefesleri… Nehirlerde kötü artıklar ile balıklar ve içinde ki diğer canlılar ölüyor. Açlık artıkça doğa zehirleniyor, nefes aldığımız ormanlar yanıyor. Mevsimler değişiyor, kimi yerde kuraklık kimi yerde aşırı yağmurlarla telef oluyor canlılar. Açlığın sardığı doyumsuzluk doğayı da yok ediyor. Kim bilir, insanlarda artan kellik gibi, topraklarda ki erezyonla gelecek nesillere çok kötü bir dünya bırakacak… Teknoloji seviyesi artarken, insanlar arasında ki iletişim kopma noktasına gelecek ve sanal dünyanın varlığı daha da doyumsuzluğu artıracak…
Açlığa çare bulunmazsa, yaşanabilecek bir dünyanın varlığı mümkün görünmüyor. Belki de kıyamet kopacak.
Tek çare İslam… Açlığa tek çare ve reçetesi yazılmış ilahi Rehber olan ve gerçek mucizeyi anlatan Kur’anda. İnsanları dünyada açlığı yok edebilmek için yokluğa, yaşarken ölmeye ve dünyanın sadece gurbet olduğunu, yakında sılaya kavuşulacağını anlatıyor. Amacın doymak değil aksine doyuma giden her şeyin israf olduğunu ve doyumsuzluğa götüreceğini yazıyor. Çok yemenin içmenin insana zarar verdiğini, mümkün mertebe ve yetecek kadar tüketmek gerektiğini söylüyor. Hedef doymak değil, tadılan az bir şeye şükür olduğu vurgulanıyor. Hani açlık çekmediği için ölümle dünyaya veda ederken, yokluğuna alıştığı doyumsuzluk objeleri onu etkilemiyor. Bir an önce ölmeyi ve sonsuz hayatın zenginliğine has kul olarak, Allah’ın vereceği nimetlerle yaşamayı öğütleri garanti ediyor.
Açlığa çözüm bu ama bu çözümü insanlık görmemek için daha zor olan yolu tercih ediyor. Açlığın ortaya çıkardığı binlerce tanrıya tapmakla insanlık yıpranıyor ve yaşlanıyor. Doyumsuzluğun getirdiği hastalıklarla, istemese de yokluğa yaklaştığı son anlarında bedeni de onu hızla terk edip, dünyalığı ret ediyor. İstediği gibi yiyemiyor ve içemiyor. Artık anlık bile olsa açlığa çare bulamıyor. İstemese de Kur’anın öğüt verdiği yokluğu kabullenmese de o anlarda tanımaya başlıyor. Ölüm dünyayı terk ediş ve yokluk. Her insan bu yokluğu tanıyacak ve açlığı da ölürken öldürecek.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Muhteşem!..Sofiyane bir tespit. Açlık bahsettiğiniz gibi sadece yeyip içmekten ibaret değil.İhtiyaçları elde edip edememe ihtiyacından kaynaklanıyor açlık.Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde bir tane piramit var tüm insanların bildiği gibi.Alt basamaktan başlıyor piramit.Fizyolojik ihtiyaçlar( nefes alma,yeme, içme ,uyuma ve romantizm)..İkinci basamakta güvenlik ihtiyacı (kendini ,ailesini, toplumunu güven ve emniyet içinde ve tehlikeden uzak hissetmek.)...Üçüncü basamakta Ait olma ve sevgi ihtiyaçları (başkaları ile ilişki kurmak, kabul edilmek ve bir yere ait olmak.)....Dördüncü basamak Diğer ihtiyaçlar ( prestij, başarı, yeterli olmak, ve başkalarınca benimsenip tanınmak.)..Beşinci basamak kendini gerçekleştirme ihtiyaçları ( kişisel tatmin, kişisel başarı,kişinin potansiyelini ortaya çıkarması)..
Yani bu piramidin daha alt basamağında tökezleme yaşanıyor ise suç kimin?Yani suç yöneticilerin.Gençlerimiz işsiz, bekar, gdo lu yiyeceklerle sınanıyor insanlarımız...Üretimimiz durma aşamasında gıdanın büyük bir kısmı ithal.. kaldı ki her eve ihtiyaç olan gıda uğramıyor.Daha piramidin diğer basamaklarına çıkmadım.O zaten bir rüya..Saygıyla..