İçimi deki Sancı Ruhumdaki sızıları tetikliyor..
Ayaklarımı sıcak suya uzatıp içimdeki sancıları susturmaya çalışıyorum, ayağımı ısattığım su kendi içinde dalgalandıkca pijamamın ıslandığını hissediyordum, etrafıma bir bakındım sahildeyim, deniz kıyısında kayalıkların üzerinde oturuyorun ayaklarım da dalgalar oynaşıyor, karanlık bir gece.
Ay sis bulutlarının içine saklanmış, bir tek sular ve oturduğum kayalıklar seçiliyor sadece. dalgalar arasıra yükseliyor, serpintiler yüzüme vurdukca bedenim yaraymış gibi tuzlu su dokunduğu yeri yakıyor, tarifi imkansız bir sızı hissediyorum bedenimde..
Az sonra Asarkaya ve fatsa topraklarını tam ortasından güneş yüzünü göstermişti.
Dalgalar daha bi hırçınlaşıyordu, sol tarafıma baktığımda Annem kayaların üzerinde öylece dikilmiş duruyordu, güneşin ilk ışıkşarı yüzünden geçerken, Ay gibi parlıyordu Annemin yüzü, sanki bir ışık hüzmesi dökülüyordu gözlerinden.
Bana sesleniyor, Oğlum dikkat et daldalar heran yükselir sana zarar verir, dikkad et yutmasın seni Karadeniz, diye sesveriyor bana, sonra ekliyor, karadeniz e pek güvenme oğlum, İnsanının kahpesi gibi, Karadeniz’in dalgaları da kalleş ve kahpe olur, en zayıf anında yıkar seni kendi ayaklarına diye uyarıyordu annem beni..
Ben korkma Anne, deniz derdime çare olsun diye buradayım, ayaklarımda dalgalandıkca içimdeki sancıları bedenimden çekip alıyor gibi oluyor, diyordum, Anneme, cevap veriyorum, bir yandan da güneşin doğuşunu seyrediyorum...
Güneş Karadenizin üzerine dayamışta göksünü sanki sulalar ışığını emziriyordu, yudum yudum gittikce hırçınlaşan dalgalar,
Aç ağlayan bebeğin annesinin memesini emerken sesi nasıl kesilir de odaya sukunet düşüyorsa, işte öyleydi bu sabah, karadeniz..
Güneş göksünü karadeniz sularına dayamışta ışığını emziriyordu sulara, sular güneş yükseldikce, Deniz sakinleşiyor yavaş yavaş az sonra sütlimandı deniz bir çarşaf gibi serili vermişti ayaklarıma, her şey seçilir olmuştu...
Artk karşımda yalı sahili daha net gürünmeye başlamış, martılar ünye iskelesinin üzerinde dönüp duruyor.
Vay hazırcılar alışmışlar tembelliğe balıkçı motorlarını bekliyorlar diye, duygular geçerken içimden, Annem geldi aklıma, hızla sol tarafıma döndüğümde.
Annem yoktu annemin olduğu yerden güneşe uzanan bir ışık hüzmesi izi kalmıştı.
Canım sıkılmış, kendi kendime söyleniyordum, neden kalkıp anmeme sarılmadım; Onu doya doya kokusunu içime çekmedim diye, hayıflanırken, uyandım sırım sıklım ter içindeydim..
İçimdeki sancı ruhumdaki sızıları tetikliyordu bu sabah...
Basımı koyduğum yastık sanki suya batırıp çıkarılmış gibiydi, yastığı çevirdiğimde ıslaklık alta geçmiş olduğunu gördüm, hemen yattığım kanepeden kalktım üstümü değiştirmeliydim,
birden sıtma tutmuş gibi üşümeye başladım ki bir yandan da, içimdeki kanser yaraları derin bir sızı veriyordu bedenime önce tuvalete gitmem gerekiyordu.
Tuvalete gittiğimde içimi yakarak çok az kan kızılı bulanık bir idrar geldi,
içtiğim sular ter olarak dışa vurunca, mesane kurumuş...
Temmuz ayında, sanki buzdolabı içine girmiş gibi titriyordum salonda kanepede, uyuya kalmıştım,. hemen yatak odasına geçtim üzerimdeki çamaşırları çıkararak yenilerini giyindim, bedenim yeniden ısınmaya başladı, Eşim uyuyordu onu uyandırmadan yanına uzanı verdim....
İzmirden gelen kızım ablasında kalmıştı bu akşam.
Eşim kalkmış çayı hazırlamış, beni kahvaltıya çağırıyordu. Oğlum işe gitmiş evde eşim ile baş başaydık. Saat 10.40 ı gösteriyordu, kalktım elimi yüzümü yıkadım aç karnına olan ilaçlarımı aldım. Sonra kahvaltı masasına oturup kahvaltımızı yaptık...
Kızlarım ben evde yatarken hastaneye gitmişler patoloji raporunu alarak doktoruma götürmüşler doktorum patoloji sonucun da mesaneye 3 aylık periodlarla bir yıl BRC aşısı verilmesinin kararı verilmiş.
İlk üc aylık period 6 hafta her hafta bir BRC aşı verilmesi, haftanın ilk günü idrar tahlili verecem iki gün sonra değerler normal ise Brc aşısı verilecekti.
Kızım Aynur ve Sevgi eve geldiklerinde yaptıklarını ve doktorumun söylediklerini anlattılar.
Mesaneye verilecek aşı için doktorun hazırladığı raporu getirdiler. İlaçlar ecza deposundan alınması gerekiyormuş eczanelerde satılmıyordu..
Akşam oğlum Sinan, eve geldiğinde ilaç raporunu ve kimliğimi, oğlum Sinan’a verdim ilaç deposu çalıştığı iş yerine yakınmış.
Ertesi gün akşam oğlum sinan büyük bir köpük kutu ile geldi eve, kutunun içinde soğuk buz kalıpları vardı, ilacı koruyordu, kızlarım, kutunun içinden İlaçları çıkarıp buzdolabına yerleştirdiler. Buz kalıpları nı da derin dondurucuya yerleştirdiler.
Her hafta ilaçların bir tanesini buz kalıplarına sararak ilaç vetileceği gün bir koruyucu çanta içinde hastaneye götürecektim..
İlk iki hafta idrar tahlil sonuçları bozuk geldiği için aşı yapılamamıştı, kızım sevgi İzmir’e evine döndü, ben torunum kuzey ile gönlümü oyalayarak günlerin gelip geçişini kapıdan izliyordum.
Şuursuzca kirlettiğimiz yaşlı Dünyamızı, ve hızla kirlettiğimiz evren, içinde, bir tek çocuklarımızın yüzleri kalmıştı ter temiz işte o masum yüzlerdi beni hayata bağlayan, yaşamak, çoktan düşmüştü gözümden; içimde sadece geleceklerini kirlettiğimiz çocuklara karşı suçluluk duygusu ve onlara daha güzel bir dünya bırakamanın utancı vardı..
üçüncü hafta tahliller normal gelince mesane içine, ilk aşı yapıldı. Aşı sonrası iki saat kesinlikle tuvalete gitmemem gerekiyordu, ve ne olursa olsun bu iki saat kesinlikle tuvalete gitmiyordum.
Bir yanımız köye bağlıydı memleket de fındığımız vardı, ve ben bu sene tedavi gördüğüm için, fındık toplamaya gidemeyecektim; birde önümüzde yaklaşan kurban bayramı vardı.
Oğlum Sinan’ın Artvin’e araba götürmesi gerekiyormuş, oğlum Sinan Artvine giderken, Annesini Ünye’ye köyümüze bırakıp oradan yoluna decam edeceğini söyledi ki covid19 virüsü yüzünden. Otobuş ve uçak yolculuğu sakıncalı idi.
Eşim beni bırakmak istemese de. Köyümüze gitmek zorunda idi.
Kızım Aynur, Annesin’e Babama ben bakarım senin gözün geride kalmasım diyerek gözü arkada kalmadan köye gidebileceğini anlatıyordu.
25 temmuz gecesi eşim oğlum Sinan ile ünyeye doğru yola çıktı.
Kızım yalnız kalmayayım diye yanımdaydı, kızıma evine gidebileceğine söyledim ben kendime yetiyordum. Kızım aynur benim gitmesi için ısrarıma torunum ile yanımda 3 gün kaldı. Sonra evine döndü. Gündüz torunumu alıp geliyor akşamları evine dönüyordu.
Torunum sabah geldiğinde hemen Anne annesini soruyor, apo ayşe ayşe diyor ben Ayşe yok köye gitti diyorum, yorum n kuzey bir iç geçiriyor sonra oyuncakları ile oynuyor.
Canı sıkıldığında apo beybi diye yanıma geliyor. Ona telefondan çocuk oyunlarını açıyordum, o izlemek istediğini kendi seçerek izliyordu daha 16 aylıktı yeni dillenmeye başlıyor dili döndükcede şeker misali daha tadlanıyordu....
Günlerden Pazartesi bu gün idrar tahlili için hastaneye gitmem gerekiyor Saat 09, 20 üzerimi giyerek hastaneye gitmek için çıktım dışarıya korona virüs tehdidi toplu taşımalar binemiyordum bu yüzden Tuzluçayır yolağzına kadar yürüyüp oradan takdiye binip hastaneye gidiyorum.
İdrar tahlilini verdikden sonra hastane kapısından taksiye binip eve geliyordum.
Ortslıkta gezinen korona virüsünden, Sadece kendimi korumuyordum, Her gün evime gelen kızıma Ve torumuma virüs bulaştırmamak için kendimi korumak zorundaydım..
Tahlili verdim, Çarşamba günü sonuca göre BRC aşısı yapılacaktı messneye.
Her hafta böyle geçiyordu, haftanın iki günü hastaneye gidiyordum...
Çarşamba gün BRC aşısı için gittim değerler az yükselmişti ama doktorum aşı verilebilir dedi be ikinci aşıyı da yaptırmıştım..
Abdullah Oral...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.