- 301 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ADI MELEKMİŞ
İLK GÜN. Tesadüfi...
Kasiyer kız; domates, biber, salata, patlıcan, elma, armut, muz gibi poşetlenmiş şeyleri elektronik terazide tartıp barkodluyor, sonra onları ışıklı elektronik cihazda okutup ’bip bip’ letiyordu. Saçları kara, gözleri kara, yüzü, elleri karaca, kara sayılmasa bile esmer tenli güzel bir kızdı. Genç bir kız...
Müşteri genç adam, gözlerini dikmiş, hipnotize olmuş gibi kırpmadan ona bakıyordu. Bukleli saçlarına, çizgisiz alnına, pürüzsüz yanaklarına, etlice boyasız dudaklarına, yuvarlak çenesine. Önüne baktığı için gözlerini göremiyordu ama onlar da kara olmalıydı. Yakası düğmeli siyah tişört üzerinde sarı logolu lacivert renkli market yeleği vardı. Boynundan göğüs üzerine doğru sarkan Kemal Atatürk imzalı küçük kolye dikkat çekiyordu...
"Senin adın ne mare?"
"Senin adın ne bre?"
"Benim adım Adem."
"Benimki de Havva."
"Harika!"
"Harika değil Havva! Senin kulakların sağır mı biraz?"
"Harikasın demek istedim. Mizah anlayışın yani. Karakterdir bu. Yani kişilik..."
"Bir Adem bir de Havva. İyi... İyi valla. Hoş..."
"Harika..."
"Poşet istiyor musun?"
"Evet, lütfen..."
"Başka bir şey var mı?"
"Ne?"
"Hepsi bu kadar mı?"
"Ha, evet..."
"Altmış üç lira otuz beş kuruş..."
Adının Adem olduğunu söyleyen genç adam, cüzdanından yüz liralık çıkarıp adının Havva olduğunu söyleyen kasiyer kıza verdi. Paranın üstünü aldı. Sırada bekleyen başka bir kadın müşteri vardı. Aldıklarını hızlıca market poşetine doldurup kapıya yönelerek dışarıya çıktı. Dört merdivenden indikten sonra kaldırımda durdu, dolu poşeti yere bıraktıktan sonra çıkarıp bir sigara yaktı. Onu içedururken içinden, "harika." diyordu. "Şahane." Sen Adem dersen o da sana Havva diyemez mi? Der. Dedi bile. Demiştir...
Orada dikilmiş hem sigara içip hem de düşünürken ondan sonraki müşteri iki elinde iki poşetle çıkıp geldi. O birisi yanından geçip giderken başını çevirip camdan içeriye baktı. Kasa boş değil başka bir müşteri daha vardı. Kasiyer kız, başı önünde onun işlemlerini yapıyordu. Biraz daha bekledi. Aklı kıza takılıp kalmış, ayaklarını yürütüp bir türlü uzaklaşıp gidemiyordu. Uzun ve ince boynu, boncuk küpeli oval kulakları, cımbızlanmamış kaşları, uzun kirpikli zeytin gözleri, boyasız dolgun dudakları... İç güzelliği yüzüne mi vurmuş bu kızın? Öyle mi olmuş? Eğer ki öyleyse... Oysa "hayırlı işler, kolay gelsin" bile dememişti ayrılırken. Ne kaba bir davranış!
BİRAZ SONRA...
Dönüp tekrar baktı. Başka kimse yok, kasanın başı boştu. Cam ötesindeki kasiyer kızla uzaktan uzağa göz göze geldiler. O zaman kız, başını sağa sola sallarken ona göz kırptı sanki. Ne iş, sen gitmedin mi hala? Gitmedim. Gidemedim ki her nedense... İndiği dört mermer merdiveni çıkıp tekrar içeriye girdi, geçip kızın karşısına dikildi. Hafiften ona doğru eğilerek başkalarının duyamayacağı bir sesle;
"Sana çok güzel olduğunu söyleyen oldu mu hiç?" dedi, damdan düşer gibi.
Kız:
"Ne dedin sen? Anlamadım..."
"Güzel dedim. Yani... Çok güzel olduğunu söyleyen..."
Kız:
"Lafa bak! Olmaz olur mu hiç. Tonlarca. Her gün en az birkaç kişi söylüyor bunu. Manken gibisin, artist gibisin... Prenses olduğumu söyleyenler bile var. Hani tacın nerede diyenler... Sen de prens misin? Hani beyaz atın nerede?"
"Yalanını sevsinler..."
Kız:
"Yalan sevilir mi be? Kim sevsin ki onu!"
BİR GÜN SONRA. Bu sefer planlı...
Adı Adem olan geç adam, market içinde küçük bir tur atıp kasaya geldi. Dünkü kasiyer kız gene oradaydı.
"Bir paket sigara istiyorum. Mavi Lark. Kısa..."
Adı Havva olan kara kız gözlerini dikti ona.
"Sigara..." dedi. "Sigara diyorsun yani. Buraya gelene kadar başka bir yerde bulamadın. Bakkal yok, büfe yok! Varsa bile sigara yok! Kalmamış..."
"Varsa var, yoksa yok. Sana ne!"
"İyi be, al! On beş lira..."
Genç adam, sigarayı aldı, parasını verdi. Yürüyüp gidecekti ki kız ona;
"Sigara bahane..." dedi.
Genç adam:
"Olabilir." dedi.
"Sen beni görmeye geldin..."
Genç adam:
"Ne alaka! Ama neden olmasın ki..."
ÜÇÜNCÜ GÜN. Gene planlı...
Dünkü gibi market içinde küçük bir tur atıp kasanın yanına geldi. Kara kız gene orada. Aslında geçerken onu görmüştü ama boşluk bir anını yakalamak istiyordu.
Kız:
"Sigara mı?" dedi. "Blue Lark. Kısa..."
Genç adam:
"Yok." dedi. "Sigarayı bıraktım ben."
"Yalanını sevsinler..."
Genç adam:
"Diş macunu, bir de diş fırçası istiyorum. Bir de nane şekeri..."
Kız, gözlerini dikip kaş altından bir süre ona baktı. Bakkal mı burası? Market. Raftan alıp sepete koyacaksın, getirip bana okutacaksın. Babanın çırağı mı var? İçinden belki böyle demek geçti ama demedi. Gidip kendi kafasına göre bir diş macunu, bir diş fırçası, bir de naneli şeker alıp geldi. Üç parça şeyi cihaza okutup tezgaha koydu;
"Yirmi Yedi Lira." dedi. "Poşet istemez tabii. Çantana koyarsın öyle."
"Tamam Havva, teşekkür ederim."
"Tamamdır Adem! Rica ederim, her zaman..."
Cam kapıdan çıktı. Dört merdivenden sonra kaldırıma indi. Orada durdu dünkü gibi. O zaman sigara geldi aklına. "Sigarayı bıraktım" demişti kıza, neden dediyse...
"Pişşt! İşşşt!"
Biri ona sesleniyordu sanki. Öyle gibiymiş gibi geldi. Dönüp arkasına, seslenişten yana baktı. O vardı orada. O kasiyer kız. En üst merdivene dikilmiş. Sol elinde paket, sağ elinde tek bir sigara vardı. Tek sigaralı elini uzatıp ona gösterdi. Haydi gel! Sonra çöküp merdiven taşına oturdu. Otururken sağ yanını gösterdi. Gel otur az. Oturalım. Bir sigara içimliği. Sonra gidersin. Bu davete hayır denir mi? Tereddütsüz gitti. Onun istediği el parmak, kızın verdiği kol kanat; neden gitmesin ki! Gökten düştü iki elma; yarsı sana, yarısı bana. Gökte ararken yerde bulmak mıydı yoksa bu. Kalp kalbe mi karşı? Aşk kapıyı mı çalmıştı beklenmedik bir anda?
Kızın gösterdiği yere oturdu, "Ben sigarayı bırakmıştım ama..." derken uzatılan sigarayı aldı.
"Yemin et." dedi kız, gülümseyerek.
"Ekmek çarp..."
"Ne o, dört işlem. Toplama, çıkarma, çarpma, bölme. Korkma çarpılmazsın, yok öyle bir şey. Ben de bırakmıştım ama gene başladım. Gene bırakırım. Birlikte bırakırız bea, olamaz mı yani?"
Kız:
"Yemin et!"
Oğlan:
"Ekmek çarpsın..."
Gülüştüler.
Bir süre sonra birisinin "Melek" diye seslenişi duyuldu. Kız dönüp baktı. O da baktı. Orada, kapı ağzında düzgün görünümlü biri vardı.
"Geldim Can Bey." dedi kız. Sonra genç Adem’e, "Can Bey." dedi. "Müdür. Marketin müdürü. Kasayı ona bırakmıştım, bir işi çıktı galiba." Kalkıp ayaklandı. Tam yürüyüp gidecekken ekledi; "Mesaim beşte bitiyor. Çıkınca birlikte sinemaya gidelim mi?"
"Yemin et!"
"Ekmek çarp..."
"Yalanını sevsinler..."
"Yalanı kim sevsin be!"
"Yemin ettin bak! Yalansa çarpılırsın..."
"Kim? Ben mi? Ben yemin etmedim ki..."
Adı Melekmiş. Havva mı, o hava civa. Meleklerin kanatları var diyorlar. Uçup gelir uçup giderlermiş. Ölümsüzmüşler. İnsanlara hep iyilik ederlermiş. Birine sigara içirtmek iyilikten midir? Hayır, kötülüktür bence. İnsana kötülüğü kim yapar? Şeytan elbet. Şeytan mı, ne alaka? Kız kanatlı değil ki, kanatsız. Sadece adı Melek, o kadar...
AKŞAM ÜZERİ...
Saat on altı elli beşi gösteriyordu. Beşe beş vardı yani. Dört merdiveni adımlayıp sensörlü cam kapı önündeki sahanlığa çıktı. Kız, geldiğini görmüştü. Elini kaldırıp beş parmağını gösterdi. Beş dakika. Beş dakika bekle dermiş gibiyken gözleri gülümsüyordu. Merdivene oturup sigara yaktı. Sigara... Kıza yalan mı söylemişti? Hani, "ben sigarayı bıraktım." demişti ya! Kendisine kızdı. Yalandan nefret ediyordu çünkü...
BEŞ DAKİKA SONRA
Uzun kara saçları kıvır kıvırdı. İri gözleri kara boncuk. Alnı, yanakları, dudakları. Kırmızı taşlı küçük küpeler, küçük gümüş kolye...Siyah tİşört, yırtıklı kot pantolon... Tokalaşmak için elini uzattı. Tırnakları kısa ve ojesizdi. O da elini uzattı. Tokalaştılar...
Kız:
"Merhaba." dedi. "Benim adım Melek. Melek Ece..."
Oğlan:
"Merhaba." dedi. "Benim adım Kağan. Kağan Zağralı. Tanıştığımıza memnun oldum."
Melek Ece:
"Ben de memnun oldum. Gidelim mi?"
Kağan Zağralı:
"Gidelim."
Melek Ece:
"Küçük Bi Eylül Meselesi. Seyretmiş miydin?"
Kağan:
"Evet."
Melek:
"Ben de seyretmiştim ama bir kere daha seyredilir."
Kağan:
"Kesinlikle..."
Melek:
"Yemin et."
Kağan:
"Ekmek çarpsın..."
Melek:
"Yalanını seveyim..."
Kağan:
"Yalan sevilir mi kızım!"
Melek:
"Ne dedin sen? Kızım mı?"
Kağan:
"Yani Melek..."
Melek:
"Gir öyleyse koluma."
Kağan:
"Ben mi senin koluna, sen mi benim koluma?"
Melek:
"Sen tabii Adem! Ben Havva’yım, unuttun mu?"
Tevfik Tekmen Kasım/2020/Lüleburgaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.