SOĞUK BİR KIŞ GÜNÜ
Soğuk bir kış gününde çıtır çıtır yanan bahçe fırınından çıkarılmış köy ekmeğine sürülen halis tereyağından yayılan kokuyu meğer ne özlemişim. Çocukken alıştığım bir kokuydu bu.Tıpkı tarhana çorbasının kokusu gibi. Rahmetli annem ekmeğin üzerine yağ sürer sonrada benim iştahla yiyişimi seyrederdi. Ekmeğim bitince de cebime kuru üzüm koyup beni okula gönderirken arkamdan bakardı. Ne güzel günlerdi çocukluğumdaki o yıllar. Nedense çocukluğumun geçtiği yıllarda evimizin semti olan eski elektrik santralin bulunduğu yeri ve şehitler caddesini hiç unutamam.
Burada ki çocukluk arkadaşlarımla oynadığımız oyunlar dün gibi aklımdadır.Şehitler caddesinde gezerken dut ağaçlarının hafif hafif kımıldayan yaprakları ve doğadaki çiçeklerin güzellikleri, yüksek dut ağaçlarının gövdeleri, dallarının zarif bir şekilde bir birine sarılmış yandan sarkıyordu. Görünmeyen kuşların cıvıltılarına ve ötüşlerine, otların arasındaki çiçeklerin birinden diğerine kelebeklerin ve uçan arıların vızıltıları karışıyordu. Şehitler caddesinden sonra Osmanlı’dan kalma Hacımemiş Ağa Camii’nin sokağından yürüyerek Alaçatı’nın daracık sokaklarını geziyorum.Taş binaları zamanın toz altında yitip gitmiş atmosferi de beni üzüyor içimdeki sıkıntıyı büyütüyor. Ali Kolçak’ın şimdiki adı “Dutlu Kahve” açık değil, Pehlivan’ın kahvesi açık değil, Rahmetli Fevzi Yıldız’ın dükkânı butik otel olmuş, Musa Koparal’ın bakkal dükkânı bar olmuş, Hasan Yörük dükkânını kapatmış, Kazım Bozdoğan’ının kahvesi bar olmuş, Kazım Keser’in bakkaliyesi restoran olmuş. Berber Feyzi Uz’un berber dükkânı yok artık. Ayhan Tezcan’ın bakkaliyesi antika dükkanı olmuş...
Aradığım bütün eski dostlar aramızdan hep ayrılmışlar. Gözlerim yaşlı karakol sokağından aşağıya doğru ilerleyip Hurmalık Ovası’na gitmek istedim.
Rıza Dayı’mın köşe tarlasına kadar yürüdüm. Tarladan sonra buraları da binalar doldu. Her taraf inşaat halinde, lüks dükkanlar olmuş.
Rıza dayımın köşe tarlasına bitişik manifaturacı Salih Çetin’in tarlası yemyeşil enginar ve lahana, karnabaharları kadastrol yoldan yürürken bahçenin düzenli sıra halinde ekilmiş zerzevatı izlemeye doyamazdım. Hurmalı ovası yok olmuş her tarafı buz gibi taş binalar yerini almış.Arkama bakmadan otoban köprüsünden geçerek papaz kuyuya kadar yürüdüm oralarda inşaat malzemeleri satış yeri dolmuş. Boş bir toprak olan bir arazide durdum ve kendimi yumuşak otların üzerine attım. Bir kaç tane ağaç dalları arasından gökyüzünü seyrettim. Tıpkı toprak ananın yaptığı gibi. Toprak ana da bütün gün gökyüzünü seyretmez mi ?
Kalın sağlıcakla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.