- 569 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
ŞİMDİ ÖLME ANNE!
...
Ölmek böyle bir şey mi anne? Topraklar altında kalmak mı? Karanlıklara uyanmak mı?
Elimi sık anne, iyi misin bileyim; iyiysen iki kez sık. Senden kuvvet alayım. Bu acıya dayanmam için sana ihtiyacım var. Hadi sık elimi!..
Nefesini duyuyorum, biliyorum yaşıyorsun. Sakın ölme birlikte çıkacağız
bu cehennemden...
Bu kaçıncı gün, kaçıncı saat? Yukarıdan gelen sesler sussun artık; uykum var!
Sadece senin sesini duymak istiyorum. Bana ninni söylesene anne!
Elimi hiç bırakma anne, sıcacık ellerin içimi ısıtıyor...Sakın uyuma anne!
Öldük mü anne? Neden topraklar altındayız.
Hani bir gün beni karşına alıp, ’ ben öldüğümde sakın üzülme, ölüm benim vuslatım. Hepimiz burada misafiriz. Ölmek güzel bir şey. Sakın korkma. Dünyadan ahirete bir köprü gibi düşün ölümü. Ben kendimi dünyada emanet gibi hissediyorum. Allah dünyayı bu kadar güzel yarattıysa,cenneti hayal bile edemiyorum. Ben inanıyorum ölüm beni ebedi saadet yurduna götürecek. Ben öldüğümde benim adıma mutlu ol. Çünkü ben inanıyorum, Allah’ın sonsuz rahmetine kavuşacağım; ölümden sonra.’ Demiştin.
Tamam söz veriyorum. Öldüğünde üzülmeyeceğim. Ama şimdi ölme. Ne olur bugün ölme!..
Sana ihtiyacım var. Sen olmadan bu kabustan uyanamam. Sahi bu yaşadıklarımız rüya olabilir mi? Rüya mı görüyoruz anne?
Ellerin gitgide soğuyor, üşüyorum anne! Sen de üşüyor musun? Yüzünü göremiyorum. Söylesene anne duvarın arkasında mısın? Bu el senin elin mi? Uyuyor musun? Neden cevap vermiyorsun anne!..
Ezan sesi duyuyorum, çok uzaktan geliyor. Hadi kalk uyan anne! Namazın geçiyor. Sen hiç böyle yapmazdın. Hadi kalk anne?
Bir ses ver!..Ne olur cevap ver anne!..
Oradasın biliyorum. Konuş benimle. Konuş hadi, susma!..
Rüya mı bu? Kabus mu görüyorum. Canım acıyor. Artık uyanmak istiyorum. Her yer çok karanlık. Nefesim daralıyor. Boğuluyorum...
Elimi sık avuçlarında. Tut beni anne, düşüyorum. Sanki kanım çekiliyor. Ölmek böyle bir şey mi?
Anne orada mısın? Nereye gittin. Nefes alıyor musun? Duyamıyorum... Ölme anne, bırakma beni anne!.. Korkuyorum.
Duydun mu anne? Yukarıdan sesler geliyor. Dinle bak!..
-Kimse var mı? Sesimi duyan var mı?
Bizi kurtaracaklar, biliyorum. Az daha dayan anne. Benim hiç gücüm kalmadı. Acıktım. Çok susuzum. Dilim damağım kurudu.
Şimdi senin yumurtalı makarnandan olsa, ne güzel olurdu. Buradan kurtulunca bana makarna yapacaksın değil mi?
Elin ağırlaştı anne. Taş gibi...Taş kesildi tutamıyorum...Buz gibi oldu?
Beni bırakma, ne olur ölme anne!.. Biraz daha dayan, bizi bulacaklar biliyorum. Çok az kaldı inanıyorum. Çok az kaldı. Çıkacağız bu dipsiz kuyudan... Ne olur ölme annem!..
Şimdi ölme!..
...
YORUMLAR
Duyarlı olmak sözle değil, kalemle süslenmez, öze bağlıdır, anlatılması zordur, yaşanır sadece yürek kaldırabilirse...
Kadere de, kazaya da inancımız vardır, ancak kaderdir diye tedbir almamak aptallıktır. Aptal insanlar cennete girerler mi (!) şüpheliyim. İnsan mı kaderinin peşinden koşar, kader mi adamını arar bilemem, bildiğim tedbiri elden bırakmamaktır.
İki yavruya sevindiğimiz kadar, kurtulamayan canlara üzülmeyen yürek paslıdır, kararmıştır ve de vicdan çürümüştür...
Afetlere sebep olanlar, tedbirleri zamanında almayanlar, çalanlar ve çırpanlar ile tüm olumsuzlukları görüp de göz ardı eden yöneticiler insanlık vicdanında suçlu oldukları gibi, Allah nezdinde de suçludurlar. Suç işlemişler kanunlar önünde cezalarını çekmelidirler. Yüzleri karadır katran misali, insanlık sıfatından çıkmışlardır, onlara yakıştıracak aşağılık sıfat bulamıyorum. Bilerek ya da bilmeyerek destek olan yöneticiler, kontrolcüler kim olursa olsun gün gelir iki cihanda da cezalarını çekeceklerine inanıyorum. Ama gönül isterdi ki sıcağı sıcağına sebep olanların tümü yakalanıp hak ettikleri cezayı çeksinler.
Duyarlı yüreğiniz ve kaleminiz var olsun...