ZEYTİN AĞACI!
ZEYTİN AĞACI!
Kasım ayının son haftasıydı. Tan yeri ağarmaya başlamıştı. Annem ve ben, sabah namazından sonra eşeklerimizle beraber Germiyan Köyü’ne zeytin toplamaya gitmiştik. Germiyan Köyü’nde birkaç yerde Zeytin ağaçlarımız vardı. O gün “Celenoz” boğazındaki zeytinlerimize gittik. Elenoz boğazındaki zeytin ağaçlarımız bir sene ürün verir diğer sene ürün vermezlerdi. o yıl zeytin ağaçlarımızın ürün verme yılıydı.
Ben dokuz yaşındaydım. İlk defa zeytin toplayacağım, anneme yardım edeceğim diye de çok seviniyordum. Şimdiki gibi zeytin ağaçlarının altına sergi bezi sermek yoktu. Ağaçların üstünden düşen zeytin tanelerini toprak üstünde ellerimizle toplardık.
Celenoz boğazındaki arazimizin denize bakan kayalık yamacındaki ağaçlardan zeytin toplamaya başladık. Zeytin toplama işini öğrenmiştim annemin bana nasıl toplanıldığını öğretisinden sonra. Dizlerini hafif kırarak çömeliyorsun, iki elinle birden yere düşen zeytinleri avuç içine toplayarak önümde bulunan zeytin sepetine atıyorsun. Zeytin sepetleri dolunca biraz ilerde bulunan keletirlere boşaltıp tekrar aynı işi yapıyorsun.
Topladığımız zeytin ağacının altındaki zeytin toplaması bitince annem: “Hadi bakalım! diğer ağaca gecelim.” deyip sepetlerle beraber diğer ağacın altındaki zeytinleri toplamaya başlıyorduk. Annem bir ara toplama işini bırakıp zeytin ağacının tepesine bakıyordu.
“Ömer hadi çık ağacın üstüne. Biraz dallarını salla üstündeki zeytinler düşsün, bir daha bu ağaca gelmeyelim” deyip beni ağacın tepesine çıkarttı. Ben ağacın tepesine çıktım, var gücümle ağacın dallarını sarsmaya başladım. Yere düşen zeytin tanelerinin çıkardığı ses çok hoşuma gitmişti ve hep ağacın tepesine çıkıp bu işi yapmak istiyordum.
Kasım ayı; soğuk yağmurların, asık suratlı gökyüzünün, kabaran denizin, fırtınaların ayıdır. Beş parmağımı kıskaç yapıp patlıcan moru olgun zeytinleri topluyorum. Başımı dallara doğru her kaldırışımda saçlarımda, yüzümde, dudaklarımda yumuşacık ılık bir nefes dolaşıyordu. Utangaç, usul kasım güneşinin elleri, dudaklarımı nasıl da bu kadar güzel okşuyor yüzümü çıplak kollarımı omuzlarımı bedenimi?
Ağzımda topladığım hurmaların hoş kokusu üstüne de az limon sıkıp ev ekmeğiyle yiyebilmek için sabırsızlanıyorum. Ama hayır. Yaşam boyu ender tadılan, hazla sarıp sarmalayan, başka dünyalara götüren doyum anındayım. Kasım güneşinin, denizin, zeytin ağaçlarının birlikte katıldığı, sessizliğin çevremize dolanıp gözlerden gizlediği çoklu bir mutluluk.
Bu güne kadar ender yaşadığım bir mutluluktu benim için. Bugün düşünüyorum da herkes zeytin ağaçlarını kesmekle ve onların yerlerine rüzgârgülleri veya jeotermal enerjisi kurmaya çalışıyor. Bizler bu günlere nasıl geldik diye durmadan düşünüyorum. Peki, sizlere soruyorum? Ormanları yok ederek bizler nereye varmak istiyoruz. Ormanlarımızı, bilhassa Zeytin ağaçlarımızı yok ettikten sonra bizler ne yapacağız.Rüzgar gülleri jeotermal tesisleri bizim karnımızı doyurabilecakmi.?
Kalın sağlıcakla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.