VAZODAKİ ÇİÇEK
Yine ağlayarak yazdığım bir yazı. Özellikle akşam olmaya başlayınca çöküyor ağırlık, yorgunluk, hasret omuzlarıma... Yoruldum artık, hissizleştim ya da daha duygusal olmaya başladım. Ne hissettiğimi bende bilmiyorum. Durup durup ağlıyorum susturamıyorum kendimi. Çok güçsüzüm... Öyle bir boşluktayım ki ’’Bundan daha dibi yoktur’’ diyorum düşmeye devam ediyorum. Çok değiştirdin beni, benliğimi, önceliklerimi, sınırlarımı, isteklerimi, hayallerimi, umutlarımı... Senden gidemiyorum... Sen bana hiç uğramadın ama ben senden gidemiyorum. Sen bana bu adaletsiz, yalancı, koskoca dünyada bana ait ikinci bir yüreğin daha olabileceğini öğrettin.
Herkes dağıldı. Ben hala bıraktığın yerdeyim. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi hatta ne hissedeceğimi bile bilmiyorum. Hiç kimseyi bu kadar dert edinmedim ben kendime. Düşünmedim kimseyi bu kadar. Hissettiğim duygunun tarifi ve adı yok. Yüreğimi, içimi delip geçiyorsun sadece bunu bil. Hep ’’ İnsan kendi kendine konuşur mu?’’ derdim. Bu öyle bir çaresizlik ki konuşuyorsun. Seni çok özlediğimde karşımda sen varmışsın gibi konuşuyorum bir de görsen gerçekmiş gibi o kadar heyecanlanıyorum ki... Benim için öyle ama hayallerde, düşüncelerde, şarkılarda, hatta rüyalarda bile gerçeksin. Sen benim gerçeğimsin... Bir o kadar uzak bir o kadar da yakınsın bana... Oğuz Atay’ın da dediği gibi ’’Kendi kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeye çalışıyordum’’ tam da öyle işte... Dışarıdan ne kadar gülünç duruyor bilmiyorum ama gel de o anı yaşayan bir de bana sor. Olur da bir gün geçmiş günler aklına gelir de anılarında; senin odanda varlığı yokluğu pek de farketmeyen vazodaki çiçek kadar yer alabilirsem yine bana öyle sıcak ve içten gülümse olur mu? Çünkü yine o gülümsemen aklıma geldi içimde ne varsa döktürdü bana... Seni seviyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.