- 422 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Ahmed Arif’in şiirine, umudun, inceliğin, korkusuzluğun şiiri demişler. Ekleyeceğim: Onun şiiri , onurun ve alçak gönüllülüğün, derinliğin ve yalınlığın bile şiiridir. Akıl ve yürek bir olmuştur. Hayat, en acı, en mutlu deneylerini sermiştir. O on dokuz şiir yazılmıştır:
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...
’’Dağlarına bahar gelmiş memleketimin’’ Görünüşte ozan, şiiri bu son dizeyi söylemek için yazmış. Ama biz o dizeyi biriktiren öteki sekiz yalın dizeden bir koca dram çıkarıyoruz.
Bir ağır hükümlü, yalnızlığı yüzünden nesnelerle söyleşir. Taş duvarla, demir kapıyla, kör pencereyle. Bu nesneler onu çevreleyen nesnelerdir.Duvarın ayırıcı görevine karşılık, kapının pencerenin birleştirici görevi de vardır. Ama, mapusluk bir sıkı yönetimdir. Yok sayar dışa açılmayı. Pencere, kapı, duvar aynı sıraya dizilirler. Duvar taş, kapı demir, pencere kördür çünkü. Yazar öfkesini, o nesneleri kendinden uzak tutarak, kötü niteleyerek açıklar. Yastık, ranza, zincir ise ’’benim’’dir. ’’Yastığım’’ , ’’ranzam’’, dedikten sonra, ’’zincirim’’ der. Zincir kötü nitelenecek bir nesne olmaktan çıkmıştır. Uzun süre beraber olunduğu, alışıldığı belirlenir. Bunlara birde ’’zulamdaki mahzun resim’’ katılır. ’’Haberin var mı?’’ sorusu bir sevinci anlatır. Mapus, yalnızlığının bir parçası, hatta kendisinin bir parçası olan nesnelerin dışına çıkar bu soruyla. Bu bir dostluk anlatımından çok bir baş kaldırma bir karşısına geçme’dir. bir sıçrama olur. Kapı, kör pencere mahzun resimden, ’’yeşil soğan’’, ’’karanfil kokan cigara’’ ya. Bıkkınlık, yerini umuda ilgiye bırakır. Soğanın yeşil rengi, karanfil kokusu, dışarıyla bağlantı kurdurmuştur. ’’Görüşmecim’’ de, yeşilrenk ve karanfil kokusu, ile birlikte karşı ağırlıktadır. Denge bu yüzden, umuda ilgiye doğru bozulur: ’’Dağlarına bahar gelmiş memleketimin’’
’’Merhaba’’, anlam ve biçim olarak ’’içerde’’ye çok benzeyen bir şiirdir. Bu şiirde baharın gelişi, adı anılmadan anlatılmıştır. Mahpusa nesneler yerini, bahara doğru, teskere bekleyen’in nesnelerine bırakmıştır. Yağmurlu toprak, İncesu Deresi, çılgın serçe, çalımlı kartal. Ozanın sevda ile inancı iç içe verme özelliği burada da görülür.
Yalnız Değiliz: Uzun ve karanlık gecede, ölüme bir soluk kala, zindanda yatarken geliştirilen umuttur. Nasıl gelişir, nasıl yetişir bu buz tutmuş toprakta umut.Düş kurar ozan. Düşünür. Mapusluk, düşünmeye, düş kurmaya engel değildir. O zaman dört duvar arasından çıkar. Çukurovaya gider. Fabrikalara, tarlalara varır. Pirincin,pamuğun, tütünün serüvenini izler. Pirinçte, minicik bir aşiret kızıyla dost olur,pamukta bıçkın bir delikanlyla.
Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden: Dünyada yetim hakkının sorulduğu, haydut hayınların amana geldiği, hesabın görüldüğü bir çağda mahpusluk daha bir koyar. Şiir Ahmed Arif’in dilincebunu anlattığının resmidir. Bun vardır. Karanlık vardır. Ne çatal yürek civan oluş, ne filiz vermiş sevda,umudu çekip çıkaramaz bu karanlıktan.
Hasretinden Prangalar Eskittim: Kitabın ilk şiiri olmalı. Ozan, ’’Yokluğun, cehennemin öbür adıdır’’ derken sonsuz sevdasını anlatır.Bu sevdadır şiirlerinde sebebi Bir hoş, bir garip sevda. Uyutmayan,durdurmayan,dalıp dalıp gitmelerine sebep,saklanası, söylenesi bir sevda:
Seni bağırabilsem
Dipsiz kuyulara
Akan yıldıza
Bir kibrit çöpüne varana
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne
Ozan nesnelerle konuşmaya alışık.Yalnızbüyüyen çocuklar gibi. Bir de bu konuşma isteği, dünyada bir kibrit çöpüne varıncaya dek her şeyi önemseme gerektiğini düşünmesinden geliyor.
Adiloş Bebenin Ninnisi:Şiiri yazdıran neden aynı.Ozan bir afat sevmiştir. Ölesiye. Kara ferman çıkmıştır yollara. Bunun belası bir kendine olsa. Önceki şişirlerde seve seve katlanılan bu bela söylenmiştir. Ama biri var ki, bacıdır, anadır hele hele Adiloş bebe diye bir yeğendir, Belanın payını suçsuz sebepsiz omuzlayacaklardır. Ve Adiloş bebelere doğum hediyesi diye sunuyor.
Otuz Üç Kurşun:Karşıyaka köyleriyle kan hısımlığı olan, kız alıp veren sınır köylerinin birinde, sınırı geçti diye öldürülen otuz üç kişinin öyküsü. Ozan bu acı olayı, şiirinden hiç yitirmeden, tersine olayın gücünü de üstüne ekleyerek anlatmış.
Ahmed Arif’in şiiri baştan sona somut gerçeklere dayanan bir şiir. Ama, tek bir kez kekelemeden, tek bir kez biçim sıkıntısı, dil anlatım sıkıntısı çekmeden, benzetmelerin imgelerin en özgürünü bula kullana yazmış. Benzersiz bir Ozan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.