- 628 Okunma
- 5 Yorum
- 6 Beğeni
NİLGÜN - 5 -
Nilgün bir an kendine geldiğinde karanlık odada yerde öylece yattığını anladı. Doğrulmaya çalışırken tüm kemiklerinin sızladığını hissedip kalkamadı. ’’Şuradaki yatağıma bir gidebilsem’’ diye düşündü ama kalkamadı.
Sanki birilerinden yardım istercesine. Odaya aniden biri girerek ışığı yakdı. Gelen kişi kardeşiydi. Bazı zamanlar kardeşi onu ziyarete gelirdi. Onlar birbirini çok seven, asla kopmayan kardeşlerdi. Nilgün onu görünce kalkmak isterken kardeşi yardım edip onu koltuğa oturttu. Yüzündeki kanları görünce şok geçirdi. Lâl oldu o an. Konuşamadı otuz saniye kadar. Çok korkmuştu! Endişe ile sordu
-- Ne oldu abla kanlar içindesin’’ deyince Nilgün katıla katıla ağlamaya başladı...
-- Hemen git babam gelsin yoksa ben bu evden kaçacağım.’’ dedi kardeşine.
-- Tamam biz hemen geleceğiz. Sen sakin olmaya çalış ablam, dedi ve gitti.
Aradan bir saat geçmemişti ki; babası, dedesi ve evdeki her şeyi alt üst eden kişiyle birlikte geldiler.
Babası, Nilgün’ü o halde görünce oradakilere bağırmaya başladı.
-- Ben kızımı size her gün dayak at diye mi verdim?’’ dediğinde Nilgün’ün kocası arsızca cevap vermede gecikmedi.
-- Al git kızını onu istemiyorum, dedi el kol işaretleri yaparak.
Nilgün’ün babası bu sözlerine karşı gözlerini kısarak öyle bir bakış attı ki damadının üzerine. Dişlerini ve yumruğunu sıkarak,
-- Madem istemiyordun; her gün benim kapımda yatıyordun kızım için! Neden...? Neden...? Ben de seni insan sanmıştım be! Yazıklar olsun sana! dediğinde damadı,
-- Kızın yüzüğü kaç defa yüzüme attı! Ben de onun intikamını aldım! der demez sinirleri boşalan Nilgün’ün babası,
-- Alçak, şerefsiz! Demek öyle ha? Haydi kızım gidiyoruz! Bir daha dönmeyeceksin bu lânet eve!..
O hırsla evden ayrılarak Nilgün baba evine döndü. Acaba onu rahat bırakacaklar mıydı? Gelip babasının kapısına dayanacak mıydı? Nilgün’ün kafasını yoran bu düşünce onu hasta etti ve Nilgün günlerce hasta yattı; günden güne sararıp soluyordu. Geldiği için mutluydu ama hayatı alt üst olmuştu.
Bir gün annesi onu doktora götürüp nesi olduğunu anlamak istediğinde doktor onlara kızıp bağırıyordu!
-- Siz hiç mi acımadınız şu kadar çocuğu evlendirmişsiniz? Hamile üstelik ama maalesef bebek ölmüş! Bir yerden mi düştü, bir darbe mi oldu da bebek öldü? Hemen ameliyata almamız lazım. Değilse kızınız zehirlenebilir ve ölür. Hayati önem taşıyor!..
Ruhu ve kalbi kararmış eşi;
-- Bebeği aldırırsak şikayet ederler. Biz götürelim, onlar ne yapıyorsa yapsın’’ dedi. Nilgün’ e bir gün bile mutluluk tattırmayan ve her gününü cehenneme çeviren zalim eşinin sözünü nedense onu dinliyordu.
Nilgün’ü hastahaneden alarak baba evine götürdüler. Babası damadını çağırarak Nilgün’ü evine götürmesini istedi. Çok geçmeden de zalim kocası hiç bir şey olmamış gibi sırıtarak eve geldi. Babası ile diğer odada ikili bir görüşme yaptılar. Babası, Nilgün’ün gözlerinin içine bakarak ’’ben onunla konuştum, korkma!’’ dercesine başını salladı. Babasının bakışlarına hiç bir şey demeden boynunu sola büktü. Nilgün başına gelecekleri iyi biliyordu ama atasına karşıda gelemiyordu.
Nilgün, gözyaşları arasında istemeye istemeye evine döndü Sancıları eksilmiyor, aksine artıyordu. Önceden babası ile eşinin ayarladıkları doktor bile denmeyecek biri ile anlaşmışlardı gizlice. Nilgün dahil hiç bir aile fertlerinin haberi yoktu. Babasını telefonla eve çağıran damadı onu evden alarak anlaştıkları doktora götürerek gizlice çocuğu aldırdılar. Nilgün, ne acılar çekmişti kürtaj yapılırken. Canı çıkıyormuş sanmıştı bir ara. O kadar kötü duruma düşmüştü ki çocuğu alırken doktor kılıklı sahtekâr. O halde, acılar içinde kıvrıla kıvrıla eve gittiler. Yatak odasına bırakıp çıkıp gittiler babası ve eşi. Ona yardım edecek hiç bir kimseyi de bırakmamışlardı eve. Annesini veya kıs kardeşlerinden birini dahi getirselerdi yarasına, sancısına merhem olurlardı ama vicdanı olmayan bir eş, duyarsız bir bana olunca kaderine razı olmak zorunda kalıyordu Nilgün!
Yemek saati Akşam olmuştu. Yemek saati de gelmişti. Aç ve susuz yatağında ölü gibi yatan Nilgün’ün yataktan kalkacak mecali kalmamıştı. Evin suratsız kızı Oya, Nilgün’ün odasına çalımla girerek yatağına bir tekme attı düşman görmüşcesine;
-- Kalk hanım efendi! Yemek hazır; yoksa yemeğini yatağına mı istiyorsun! diye ağzından salyalar akıtarak çıktı odadan.
Nilgün yemeğe değil parmağını bile oynatacak halde değildi. Yorgun düşmüş vücudu sancılar içinde kalkması zordu, imkansızdı. Oya, onun gelmeyeceğini görünce elinde tepsiyle çorba ve iki dilim ekmeği yatağın başucundaki sehpaya hızlıca bıraktı tepsiyi. Sinirli sinirli;
-- Al ye yemeğini! dedi ve hakaretler savurarak uzaklaştı odadan.
Onun gelmediğini görünce yine ellerinde bir tepsiyi getirip yatağının yanındaki sehpaya hızla vurup ’’ al ye yemeğini ’’ diye daha bir çok hakaretler savurup gitti.
Nilgün kafasına çalınır gibi gelen yemeği yemedi. Kalkamadı da zaten. Ertesi gün Nilgün’ün annesi geldi. Nilgün, evde olanları anlatınca, annesi her gün evden gizli gizli Nilgün’e yemek getirip o iyileşinceye kadar bu gelip gitmeler devam etti. Evdekiler ise onun her gelişinde homurdanıyorlar, memnun olmuyorlardı.
Bir kaç hafta sonra Nilgün iyileşti ama evdekiler Nilgün’ü, Nilgün’de onları istemiyordu. Böylece Nilgün’ün babasına defalarca alıp götürmesi istemesine dayanamayarak kendi evlerinin yanında bir ev kiraladı ve onları otaya taşıyınca Nilgün evdekilerin manevi baskılarından, hakaretlerinden kurtulmuş olacaktı. Sadece eşinin şiddetine maruz kalacaktı. Buna bile sevinir duruma gelmişti Nilgün. Aslında onu da sevmiyordu. Boşanmayı çok istiyordu. Babası ve annesi her zaman ’’ sabret kızım!’’ demekle geçiştiriyorlardı onun boşanma isteğini.
İşte güzel günler geliyor diye sevindi Nilgün. Eşi üç ay sonra vatani görevi için gidecekti. Gün gelip eşi askere gidince Nilgün ailesinin yanına taşındı. Uzun bir süre onlarla olacağından dolayı çok mutluydu. Gümleyen yüzü az da olsa gülebilecekti.
Nilgün’ü bu hayat hiç rahat bırakmayacaktı. Eşi gittikten sonra okula gitmek için araştırmalar yapmaya başladı. Yarıda kesilen okulunu nasıl tamamlayabilirdi? Ama okuma hayali suya düştü. Çünkü; Nilgün hamileydi. Çocuğunun sağlıklı doğması için kendini yormayacaktı. Okula da bu nedenle başlayamadı. Artık Nilgün çocuğunu rahat dünyaya getirme hülyası ile mesut ve mutluydu baba evinde. Yeniden eski günlerine bir müddette olsa dönmüş yine arkadaşları geliyor güzel günler geçiriyordu. Ama o arkadaşlarının her gelişinde ağlıyor onlarla okulunu özlüyordu. Annesi ise ona okul konusunda moral veriyor, destek oluyordu.
-- Sen bir doğum yap kızım. Sonra ben seni okula göndereceğim.’’ dediğinde Nilgün inanamıyordu bir bebekle okula nasıl devam edebilirdi!
Olumsuz düşüncelere başını ağrıtırken annesinin dileği gerçekleşti Nilgün’ün. Nilgün doğumdan sonra bebeği ailesinin bakacağı sevinci ile Kız Meslek Lisesinin bazı bölümlerine kaydını yaptırdı.
Nilgün çok mutluydu, yeniden okuldaydı işte. Yeni bir okul, yeni arkadaşlar edinmişti. Sanki rüya gibi geliyordu Nilgün’e bütün bunlar. Mutluluğu tavan yapmıştı. Bütün o acı yılları sanki o yaşamamıştı. Yüzünde mavi güller açmaya başlamıştı...
Devam edecek...
Aygün Deniz
YORUMLAR
Cehennemde kadınların çok olacağı söylentisi var. Bence cani ruhlu erkeklerle dolacak! Mazlum ve masum kadınların savunucusu Resulullah A.S. olacak.
Baba zulmederken kendisine kızmamış hiç. Koca zulmederken hazmedememiş. Erkekliğini ona gösterseydi ya! Öyle pısırık ve sümsükler sadece ellerinin altındaki kadınlara hükmeder ve zulmederler. Dışarıda horozlanamazlar. Biri "Höt!.." dese, ödleri patlar!
Aygün Deniz
Onur Bilge, yazamıyorum ilgilendiğiniz okuduğunuz için ben size çok teşekkür ediyorum.
Bu zulmün okunması gerek, bu vahşetin bilinmesi gerek desem de Nilgün 'ün hayatı cehennemse neye yarar. Çok teşekkür ederim.
Onur BİLGE
Güzel bir yazgısı olur bundan sonra Nilgunun insaallah
Yüreğine sağlık.
Nice güzel şiirlere... Huzurlu akşamlar diliyorum ☕