Ölçü
Az ışık geçiren şeffaf yerleri 11 cm, 3 mm’ydi, ışık geçirmeyen yerleri ise ihtimal 2 cm 3 mm daha genişdi store adı verilen perdeleri. Ölçmeden sallamıştım, sal’lamak çok güzeldi, sadece sallıyordun. Sanat dediklerinin de formülü çözmüştüm, sanmak ve atmak fiillerinin birleşiminden meydana gelen beş sembollü bir kelimeydi. Şimdi biz sembollere, nişanlara ve izlere harf diyorduk. İnsaların, sanıp attıklarına artık iyice içselleştirmiştim. San’at dedikleri de sal’la at ile eşdeğer oluyordu, sonraki birleşim de salat olabilirdi. Nişanlar, alametler hep aktarlıyordu, bu aktarıma ise; mir ve as kelimelerinden birleşerek oluşan miras kelimesi karşılıyordu.
Çağımızda iletişim çok gelişmişti, deprem oluyor insanlar beton ve demir yığınları arasında kalsa bile, ellerindeki makinelerle dışarıya yerlerini bildirebiliyordu ve kurtarma çalışmaları başlıyordu, ancak burada tek önemli olan ise bilginin ve konumun doğruluğu idi. İnsanlar önündeki ekrana bakarak çok uzakları yaşayabiliyordu. Çok uzakların sevinçlerini paylaşıyor ve acılarını bölüşebiliyorlardı. Oysa eşeklik de en büyük miraslardan imişdi.
Bir şehirde deprem oluyor ve ekranlara bir haber düşüyordu, bilgide; depreme yakalandığı, binanın yıkıldığı yazıyor, sesler duyduğunu söylüyor, iniltilerden bahsediyordu ve kaldığı apartmanın adresini, konumu veriyordu, insanlar ellerindeki veya masalarındaki makinelere bakarak müsait iseler yardım için çırpınırken, sonradan aynı kişi bir bilgi daha geçiyordu, şaka yaptım diyerek.
Aşağı yukarı beş bin yıllık bir tarihin son üç bin yılından malumatı olan insanlık ise beklenen sıçramayı yapamıyor ve acziyetlerine engel olamıyorlardı. ortalama insan ömrünün yaklaşık olarak 70 yıl olduğu düşünüldüğünde de 40 lı yaşlarında olan bir insanın kalan ömrü; 8 yıl uyku, 2 yıl tuvalet-lavabo, 4 yıl yeme içme olabilirdi. 30 yıllık ömründen kalan yıl sayısı yaklaşık olarak 14 yıl oluyordu. Bir dünyevi yılı 365 gün ise, toplam da 14*365: 5110 günü kalmış oluyordu ölmek için. Bu hesaplar dakikaya ve saniyeye de çevrilebilirdi.
İnsanların iyilik yapmak için her saniye bir şansları varken bunu başka şeyler için kullanıyorlardı ve şey’in de tam olarak ne olduğunu kimse bilmiyordu. İnsanlar geçirmiş oldukları tarihsel ve bilgisel zamana göre çok fazla cahil kalmışlardı. Ve cahillerin de iyi olma ihtimali kötü olma ihtimalleri ile aynıydı.
O ise iyiliğin ne olduğu hiç öğrenememişti, bir tebessümdü belki de, belki yalnız hissettirmemekti nefes alan bir şeyi. Tanrı ise yalnızdı. O’nun hakkında yapılan tüm çıkarımlar ise sadece bir söylentiydi, asırlarca söylene söylene doğru kabul edilmişti sadece.
Ve soruyordu, Defter Ailesi olarak İzmir depremi için sitemiz bazında neden hiç bir şey yapamıyoruz?? Neden sitemiz kendi içinde kurumsallaşamıyordu hayatlara güzel ve iyi bir şekilde dokunabilmek için..
Belki de hepimizin yaptığı san’at-tı.
Ülkemizde depremin ne olduğunu bilmeyen çok kişi mi vardı? Deprem ne demekti, hangi nişanelerin,sembollerin ve izlerin birleşimiydi. Dep- rem olmuyordu, başlı başına bir deprem’di, acıydı, soğuktu, gözyaşı, çaresizlik, karanlıktı, ızdıraptı...
Saygılarımla..
YORUMLAR
Yazı duyarlılığınızın bir simgesi Üstad.Şu anda devlet üstüne düşeni bir yapsın.Molozlar bir temizlensin canlar kurtulsun.Sıra bizlere de gelir elbet.Mesela Üstadlarımız, ozanlarımız izmir'de bir faaliyet düzenler psikolojik durumları dağıtmak için.Çocuklara ve gençlere yönelik bir kampanya..Daha her şey bitmiş değil..Sırası geldiğinde elimizi taşın altına sokmaya hazırız haddizatında..Karınca kararınca..Teşekkürler yüreğinize..Saygıyla..
Bir olaya duygusal yaklaşmak sorunu çözmez, aksine sorunlar üretir. Bunu çokça yaşadık, gördük.
Halkla ilgili sorunlar ve kalınan zor durumların çözümü en büyük organizasyon ve örgüt olan "devlet"i yönetenlerin sorumluluğundadır. Vatandaşlar, kendilerine düşen sorumlulukları iyi vatandaş olma ile yerine getirmesi yeterlidir. Kaldı ki böyle insani refleksleri organize edecek devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları zaten mevcuttur.
İhtiyaç eksikliklerden doğar, güven sarsılmalarından veya başka düşüncelerden değil. Kaldı ki bireysel vicdani harekette sınırlı değildir.
Dolayısıyla yazınıza katılmıyorum...sayın Bir Dünyevi.
mey biter saki kalır.
her renk solar haki kalır.
ilim insanın cehlini alsa da,
hamurunda varsa eşeklik; baki kalır
Demiş bir rivayete göre Fuzuli... Onun olduğu tam bilinmese de Fuzuli veya her kim dediyse doğru demiş. Fuzuli dedi varsayalım, yaşadığı çağdan bu yana değişen bir şey yok yani insanın davranışında...
Çağ, teknoloji, eğitim falan hak getire... Yozlaşma, maneviyatsızlık çağ dinlemiyor arkadaş. Yaşı da yok bunun biliyorsundur. Kimsenin de elinden tepki göstermekten öteye bir şey gelmez ne yazık ki. Hani o tepkilerden biraz utanılır da ders alınırsa ne âlâ... Ama kişi eşekse hep eşektir işte. Ve bunu her fırsatta gösterir...
** Defter Ailesi olarak İzmir depremi için sitemiz bazında neden hiç bir şey yapamıyoruz?? **
Evet. Doğru ve yerinde bir soruydu kardeşim.
Edebîyat Defteri ailesi olarak şiir ve yazılarla üzüntü belirtmekten daha fazlası yapılabilir. Burada yazılan şiir ve yazılardan daha fazlasına ihtiyaç var orada... Ve o insanlar burada yazılanlardan; hem bir haberler, hem de sanırım umurlarında değildir.
Sanatın duyarlılığının ve insan olmanın sorumluğu ile neden olmasın?
Bir çağrı yapılmalı bence de...
Bunu, biz bireysel olarak yaparsak ne kadar etkili olur? Dersen. Kurumsal olmayacağı için destek alsa da sonuçlanması zor görünüyor.
Çünkü; sen, ben veya bir başkası yapsa dahi zaman, mekan ve maddi konular engel olabilir. Başladığı noktada tıkanır konu...
Ancak; defter yönetimi bu şekilde bir aksiyon alırsa, amacına ulaşma ihtimali daha yüksek olur.
Bu yazı belki de ateşler...
Duyarlı yazın için teşekkür ederim...
Sevgilerimle....
Erkan Cem Arslan tarafından 11/2/2020 5:02:58 AM zamanında düzenlenmiştir.