- 453 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİR DEPREM ANALİZİ
BİR DEPREM ANALİZİ
30.10.2020 - 31.10.2020
Başta İzmir Ege Bögesi olmak üzere ulusumuza geçmiş olsun. Eşi dostu çoluğu çocuğu torunu annesi babası oğlu kızı, hısım akrabası deprem bölgesinde olanların yürekleri 6,6 şiddetinde bu deprem ile derinden sarsıldı.
Benim de kızım ve üç torunum, damadım ile kış aylarında İzmir Bornova’da ikamet ettiği için, benim.de yüreğim hopladı, şükürler olsun ki evlerinde bir hasar yok fakat, sağlam kayalık zeminde inşa edilmiş bir yamaç evi. Fakat aşağılarda yumuşak zeminlerde yapılan evlerde yıkılmalar ve hasarların olduğunu öğrendim. Bu da depremin şiddetine göre önemli sonuçları olduğunu gösteren bir durum. Seferihisar merkezli depremde yollarda Bir, Birbuçuk metre kadar suların yükselmesi (tsunami yaşanmiş olması) de önemli bir sonuç!
Enkâz altından kurtarma çalışmaları ekranlara yansıyor. TRT Haber TV saat 00.34 itibari ile şu Ana kadar On Yedi yurttaşımızın yaşamını yitirdiğini duyurdu bu yurttaşlarızın ailelerine başsağlığı sabır ve metanet diliyorum.
Deprem, sel baskını, heyelan, salgın hastalık, yanısıra savaş gibi olaylar her ne kadar doğal afet kapsamında ele alınsa da doğal olmayan, yani insan faktörünün bu olaylardaki tetikleyici işlevleri üstüne enine boyuna akılcı ve bilimsel düşünmek zorundayız.
Öncelikle dinamik düşünme yeteneğini kazanmış beyinleri üreten bir eğitim sistemi olmadığı sürece el açıp dua ile depremin önüne geçme olanağı yoktur. Keza doğal afetler can alırken o suçlu, bu suçsuz, onun günahı çok, bunun sevabı az gibi bir ayrım yapmaz. Aynı şey salgın hastalıklar için de geçerli.
Statik beyinler ne yazık ki eline geçeni, yediğini içtiğini görür, daha çok kazanmak için nasıl çalarım çırparım düşüncesinden beynini arındıramaz. Cin çıkarma olayının tarihi incelenirse cahil ve çıkarcı insanların düşünme sistemlerinin tümüyle kendi aklının yettiği kadar, yolunu bulma, nevalesini çıkartma peşinde olduklarını görürüz.
Statik düşünenler olaylar arasında diyalektik bağ kuramaz, olayları birbirinden soyut tek tek ele alır. Bu günün hesabındadır, yarının hayâlini kuramaz! Oysa kainat başından sonuna tümüyle bir bütünlük içindedir. Evrende boşluk yoktur, vakumize alanlar olabilir! Hava boşluğu denilen durumdur bu. Kainat bir büyük beden ( Makro Kozmos) insan ise küçük bir beden ( Mikro Kozmos) kabul edilmek durumunda ve canlı cansız tüm nesneler birbirine aralarında boşluk olmaksızın zincirleme birbiri ile bağıntılır. Bu bağlamda aylar önce olan bir kırılma ile bugünkü deprem arasında bir ilişki kuramıyor isek statik bir beyin ve düşünme yöntemine sahibiz demektir bu.
Kuvantum çağına girmiş bulunuyoruz ve atomaltı ögelerin davranışları mercek altına alınınca doğru davranış biçiminin doğanın yasaları uyum içinde olması gerektiğine vurgu yapmak istiyorum.
En basit bir örnek ile nefesinizi uzun süre tutmaya çalışınız, kendinizi havasızlıktan boğulmak üzere olduğunuzu hissedeceksiniz, şayet havanızı kesen maske ise sonunda ani bir hareketle maskeyi söker atarsınız, ağzınız bantlasalar bantı sökmeye calışırsınız kolllarınz da bağlı ise ayaklarınız devreye girer, peki klasik ve kadim bir görüşle doğanın dört temel elementinden (hava, toprak, su ve ateş) toprağı havasız bırakırsanız ( beton binalar, gökdelenler, AVM’ler, asfalt yollar, oteller caddeler taşla kaplı kaldırımlar) toprak ne yapar?! Ne yapacak Toprak, kâlbinden patlar, yani mağma tabakası, ateşküre harekete geçer, volkanik faaliyetler artar! Bunun sonucu diyalektik silsile yeni depremlerin tetikleyicisi olan ısı değişimlerine yol açar.
Sıcaklık değişimi karşı konulamayacak şiddette bir doğa kuvvetidir ki bu nedenle Afrika kıtası, zeminden Asya ve Avrupaya doğru ikide bir kalçasıyla itekleyerek adeta onun yerine oturmak istercesine kıçını sokmaya çalışmaktadır! Bu bu aşamada sürekli güneyden kuzeye olan bir kıta kayma hareketidir, ileriki jeolojik evrelerde hareketin yönü değişebilir!
Bu arada insanlar ne yapıyorlar; nükleer füzeler patlatıyorlar, laboratuvarlarda Covit- 19 virüsü üretip dünya nüfusunu azaltmaya, Korona ve grip aşısı satarak kâr elde etmeye çalışıyorlar velhasıl bu kafayla ve yapay zekanın ve robotların bilgisayarların daha fazla hayatımıza sokulmasıyla, insan genomu üzerindeki araştırmalar, GDOlu kanser yapan ürünler ile insanlığın kurtuluşu pek mümkün görünmüyor!
Önümüzdeki çağ (yılllar ) bilim ve teknolojiden nasibini almamış olan ulusların tarih sahnesinden hızla yokoluş evresidir. Keza emperyalist saldırılar fırsat kollamakta, her gün ayrı bir köşede anlaşmazlıklar, çapışmalar, füze denemeleri, silahlanma yarışı hızla sürüyor.
Yazdıklarımın haricinde yazılacak çok şey var. Elektro manyetik gerilimlerin yükselmesi üstüne yazdığım iletilerde hep olası depremler üstüne dikkat çekmeye çalıştım. Bu öngörüler beni yanıltmadı. Olanlara göre olacakları önceden tahmin etmek olasıdır, bu bir kehanet değil, akıl yürütmedir.
Bu depremin bence dikkate değer bir yanı, aynı gün içinde dünyanın başka yerlerinde meydana gelen hemen hemen aynı şiddetteki depremler ile zamandaş olarak meydana gelmiş olmasıdır.
Bu ise bir bir buçuk ay kadar once yaklaşık 126 kilometre derinde meydana gelen( Antalya Manavgat Çobanisa, 2,3 şiddetinde olarak aklımda kaldı, yanılıyor olabilirim) hafif şiddetteki depremin akabinde olagelen bir depremdir. Bu konuda sosyal medyada uyarım var idi.
Diger bir husus Dolunay ile bağıntısı ve med ile cezir olayının ( ayın çekim gücü) ve elektromanyetik gerilim değişikliğidir.
Aklın ve bilimin ön plana alındığı bir toplumsal ve siyasi yaşam dileğiyle burada noktalamak istiyorum. Daha sonra ilave yorumlarım olabilir.
Beynim yorgun ve dinlenmem gerekli..
Tüm dostlarıma ve dünyalılara mutlu bir gelecek dileğiyle sevgiler sunuyorum.
Kalın sağlıcakla..
Şaban AKTAŞ
31.10.2020 - 02.13
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.