- 258 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kostümünüz ve İtibarınız
Sorarak başlayalım. İnsanın içi mi yoksa dışı mı, yani iç dünyası mı yoksa dış görünümü mü, görünenleri mi yoksa ilk anda fark edilmeyenleri mi..
Hangisi acaba, hangisi o insanı öne çıkaran unsurlardır. Biz kişiyi dış görünümü yani giyinip kuşandıklarıyla mı yoksa, iç dünyası ile mi tanımalıyız.
Evet insanımızın iç dünyası önemlidir onu esas almalıyız, ölçü o olmalı ama dış görünüm de önemsiz değildir. İç güzelliği dış görünümle de tamamlamalıyız elbet. Hatta iç dünyamıza özgü bir kıyafetle. Bizi bütünleştiren bir kostümle. Yaşımıza, başımıza, tarzımıza uygun bir giysi ile.
Geçmişten günümüze giysilerimiz. Alıp alıp bir kenara koyduğumuz, giyinmeye zaman ve fırsat bulamadığımız gençlikten günümüze dolaplara kaldırdığımız, daralan çeken kırışan ve atmaya kıyamadığımız giysilerimiz. Damatlıklarımız, gelinliklerimiz, bayramlık ve törenlik giysilerimiz. Tepeden tırnağa tüm kıyafetlerimiz.
Kostümü en iyi karşılayan onun yerine geçebilecek sözcük giysi olsa gerek. Evet evet giysi, giysi demek gerekir kostüme. Yani baştan sona ya da yukarıdan aşağıya tüm kıyafetler. Buna ayakkabı ve şapka da dahil. Hatta içlikleri de ekleyebilirsiniz her ne kadar görünür şeyler olmasa da.
Hemen hepimizin kostümü vardır erkek olsun bayan olsun, hatta çocuklarımızın bile. Gerçi çocuklar için çok özenli olmak gerekir mi bilemiyorum. Giyildiğinde şık, rahat ve renkli bir tasarım olmalı çocuklarımızın giysileri ama pahalı olandan kaçınılmalı bence. Sağlıklı olmasına özen gösterilsin yeter.
Benim de tuttuğum bir söz vardır. Çocukların yediği yarar, giydiği zarar diye. Doğru ve yerinde söylenmiş bir söz. Çocuklarımız bakımlı olmalılar elbet. Düzgün giyinmeliler ama onlar için giyimden ziyade yemelerine içmelerine yani beslenmelerine daha çok özen göstermeliyiz. Güçlü bir zihin ve fizik yapısına ancak böyle sahip olabilirler.
İlk etapta, ihtiyaç duyulduğunda hemen sırtınıza geçireceğiniz bir giysimizin olmadığını düşünürüz ama gardorabı açıp baktığınızda saymakta zorlanırsınız kıyafetlerinizi. Sayısız elbise gömlek kravat ayakkabı olduğunu görürsünüz. Şöyle bir göz gezdirdiğinizde kim bilir ne zamandır giymediğiniz kıyafetlerimiz yerli yerince duruyordur hala.
Şu var ki bir de isteyip de hiç sahip olamadıklarımız, edinemediklerimiz, parasını denkleştirip satın alamadıklarımızı düşünün.
Daha yakın zamanda bir gazete ekinde rastlamıştım meşhur bir sanatçımızın bir programcıya verdiği mülakatta. Henüz ilk gençlik döneminde istediği bir kıyafeti edinmek için altı ay para biriktirmek zorunda olduğundan bahsediyordu. Fakat yine de sahip olamadığını üzülerek belirtiyordu.
Tam altı ay boyunca para biriktirip hemen her gün o vitrine bakmak için gelip gitmiştim yerinde mi yoksa satılmış olabilir mi diye diyor ve para tamamlandığında heyecanla mağazaya geldiğimde satıldığını görmüş, ne kadar da üzülmüştüm bu duruma diye ekliyor.
Arkadaşları okula giderken, kendi tezgahtarlık yaparak aile geçimine katkı sağlamaya çalışan o meşhur hanımefendi. Sonrasında her şeyi edindim, her şeye sahip oldum ama bu sızı hala yüreğimdedir diye ifade ediyor.
Evet isteyip de elde edinemediğiniz her şey yürek yakar. Bu sadece bir giysiye özgü bir şey değil elbet. Neler neler istiyoruz da sahip olamıyoruz bir türlü değil mi.
Birileri giyinmeye bile bulamazken kimileri de bolluğundan neyi nereye koyacağından, nasıl sergileyeceğinden bir tuhaf olurlar.
Yıllar önce Filipinli lider Markos’un eşi İmalda Markos’un kostümleri sergilenirdi boy boy. Kimi zaman Şah Rıza Pehlevi’nin eşi Farah Pehlevinin.. Yani yoksul Filipin ve İran halkları karın doyuracak ekmek bulamazken lider eşleri sayısız kostüm edinir ve bu da mağazin dünyasının ilgisini çekerdi.
Kostüm dediysem sıradan bir şey olmamalı hep şık ve özenli ama dönem ve yöreye göre farklı olanı tercih etmeli. Bazen ilginizi çeker mi bilemiyorum Arap şeyhlerinin giysileri. Şıklığı tartışılır ama en rahat giysiler onların olsa gerek. Boydan beyaz elbise. Tepeden tırnağa. Ya İskoçlara ne demeli. Kadınlı erkekli geleneksel etekli giysilerine. Hem onların bayramlığı hem de tören kıyafetleri.
Afgan, Hintli ve Pakistanlıların giysilerine bir bakın. Dediğim gibi yöresel ve bölgesel sayısız farklılıklar vardır kostüm işinde.
Yöresel olan ile modern olanı bağdaştırabilmek. Giyinildiğinde hem yöresel ve geleneksel olan hem de modern ve çağdaş olan kıyafetler şık durabilmeli üzerinizde.
Farkeder misiniz bir aşiret liderinin giyimini. Kimi zaman başında bir poşi, cepken ve ayağında şalvar ile. Aynı kişiyi bazen modern giysiler içerisinde gördüğünüz de olur ve tanımakta zorlanırsınız. Birisinde tam halkıyla bütünleşir ve onlardan biri tarzında diğerinde ise modern dünyanın istediği tarzda bir giyim sergiler.
Modernlikten kasıt günümüz giysi tarzı yani. Ceket pantolon ve kravat. Kimi zaman bir şapka geçirilir başa daha romantik olmak için, kimi zaman potinler giyilir bir farklı görünmek için.
Günümüzde giyimin şekli değişti elbet. Artık dönem dönem çağ çağ fark ediyorsanız. Mağazalar da ona göre şekillendi. Çocuk, genç ve yaşlı gruba göre hizalandı. Tasarımlar, kesimler, dikimler de buna göre yapılır hale geldi.
İşin şekli değişti yalnız giyimde. Özen kayboldu geçmişe göre. Artık kıyafete özen yok eskisi kadar. Sırtımıza bir şeyler geçirip çıkıyoruz sokağa. Biraz da kalite düştü bu işte. Ucuza kaçılır oldu. Ucuz ve sağlıksız olana. Ucuz ve sağlığımızı bozan ürünler çıkıverdi ortaya. Biz buna bile bakmaz olduk. Ucuz olsun da gerisinin önemi yok. Oysa hep sentetik bu giysiler, boyası ise üzerinize çıkan cinsten. Biz giyinsek de çocuklarımızı gençlerimizi uzak tutmalıyız onlardan.
Nereden nereye geldik. Sözü kostümden açtık nerelere ve kimlere uzanmadık ki. Biz kostümlerimizin içerisindeki insanlarız. Başkaları bizi bu görünenlerle bilir tanır. Kişiliğimiz, duruşumuz tarzımız biraz da buna göre şekillenir. Ya tabiatımıza uyar cinsten kıyafet seçeceğiz ya da kıyafetimize uygun kişilik sergileyeceğiz.
Biz orta kuşak, yani gençlik dönemini geride bırakmış olanlar biraz uçuk olanlara meyyaliz genellikle. Ne de olsa artık giyindiklerimiz pek yakışmıyor ya genç görünmeye çalışırız o nedenle. Bu da bizi biraz hafifletir açıkçası. Basite kaçarız. Oysa yakışan yaşınıza uygun olan giysilerdir. Yaşınıza uygun olanı bulup buluşturup giyinmelisiniz.
Yaşlılarda o kadar olmasa da gençlerde marka önceliklidir çoğu zaman. Marka giyinecek onlar. Markasız olan giysi yoktur ama isimsiz olanlar onların ilgi alanına girmez pek. Varsa yoksa belli başlı firmanın ürünleri tercih konusudur.
Başta da söyledim görünüşte kıyafet. İlk görünüşte ilgi çeker. Bir meclise kürkünüzle girer görgünüzle terk edersiniz. İlk görüldüğünüzde giyindiğinizle karşılanırsınız. Ona göre yer verilir size. Yani kabulde kostüm, uğurlama da görgünüz öne çıkar. Bir süre sonra fark edilirsiniz. Ne kadar dolusunuz. Dolu mu ya da boş musunuz. Yani her şeyiniz kostümünüz gibi mi. Alt yapınız, arka planınız tam da giyindiğiniz kıyafet gibi mi? Buna bakılır bunun üzerinde durulur. Yoksa kostüm size bir süreliğine geçici itibar sağlar. Oysa biz sürekli itibarın peşinde olmalıyız. Yani bilgimizle, birikimimizle, kültürümüzle, davranışımızla, oturup kalkmamızla hülasa tüm azamızla, tüm unsurlarımızla..
Kemal SEYFİ
30.07.2013.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.