- 1169 Okunma
- 5 Yorum
- 5 Beğeni
BALİSTİK BİR AŞK, İHTİRAS, İHANET VE KİBİR SORUNSALI - Bir Şiirin Öyküsü
Bu öykü, sevgili Erkan Cem ARSLAN abimin, aşağıda linkini paylaştığım şiirinden doğmuştur, biraz uzun kaçmıştır sabrınızı rica ederim..
Öyküden sonra veya öyküden önce şiiri okumanız yapbozları tamamlayacaktır niyet ve edasıyla, sevgiler...
www.edebiyatdefteri.com/siir/1328367/balistik-bir-ask--ihtiras--ihanet--ve-kibir-sorunsali.html
www.edebiyatdefteri.com/siir/1328656/siire-nazire-yeiku.html
Getsemani, Cartagena , Kolombiya.
Juan Hernandez Ramirez Alihandro Ernesto , elli üç yaşına girdi bu akşam.
Ernesto bu akşam idamla yargılanacak; bu gece geride kalan elli üç yılını,gözünde kanlı bir anıyla sorgulayacak.
Kekeme dili, kasabanın sömürge yıllarından... Sarı renkleri arasında, sararmış yıkıntılarıyla bir pazar ayininden mirastı. Bir diğeri miras, direnmeleri, dili kemiğinde, elleri belinde, kırılmıştı o gün o öğlede...
Dili kekeme kır bıyıklı sakalsız bu fırıncı, dünyanın her yerine uzak bir köşede, kırlanmış umutlarıyla yoğurdu hayatını ...
Gençlik yıllarını Simon Bolivar’ın ve Guevera’nın öz yaşam öykülerine, öykülenmekle geçirdi. Onların yarım bıraktığını tamamlayacaktı; kırık yerlerinden uzak esrik coğrafyalara, dilinde özgürlük şarkılarıyla...
Çirkin ve göbeklidir biraz ve fakat pek güzel resim çizer, pek fiyakalıdır tütünü dumanlandıran bakışları ve pek yakışıklıdır; çakarı alevli parmakları...
Yalnız alevli midir parmakları ? Daha nicedir harikaları, pek güzel oyar mermer taşları ince görür en kaba yanlarını kadının ve insanın; pek güzel açar fularını boynu üste düşürerek ve uzaktan gören gözlerin dudaklarını kemirterek..
Evinin bahçesinde müthiş heykeller pişirirdi. Önce taşları delecekti bilekleri , sonra ruhunu koyacaktı fikirleri...
Dedesi Paquinta’nın yanına verildiğinde annesi kesik elliydi, kardeşi ve babasını bir kilise ayininde yakalandıkları yıkımla kaybetmişti..
O gün Pazar ayinini, kıvrak yalanıyla okulu yırtar gibi yırtmıştı ,atmıştı kendini bir başka duaya, eylemli yollara...
Hayatının henüz başlarında pek güzeldi sesi, duasını hiç esirgemezdi ;onu kendine ve geceye saklardı . Gündüzler, şarkılar ve marşlar içindi, marşlar söyleyerek daha deminden, varmalıydı bir kısrak nefesinde yorulmak bilmeden...
Harika şiirler okuyan, o kalabalık meydanlarda özgür şarkılarla daha on yedisinde düşünüyordu geleceği ...
Diline felaket düşeli beri ayrıydı kiliseden. Ayrılık bir baba ve bir kardeşten, anne eli sakattı bu maziden... O günü sırtladı Ernesto, sırtında sakat eli sarkarken annesinin boynundan gözleri önüne, yüklendi talihini göğsüne, gözlerini devirdi gökyüzünden gölgelere. Duasını anmıştı o gün ilk kez gün ortasında ...Duasını andı bu gece bu karanlık oda da son kez, gözleri önünde karısının kesik elleri , hiç kesilmeden akıyordu gözleri önünde son akşam yemeği ve yerde donuk bakışlı kanlı hayali...
Eric von Manstein, dedesinin komutanıydı Eric Eduardo Sanchez’in...
Annesi ile melezlenmiş bir nazinin, kaçtığı son denizdi, Getsemani, Cartagena , Kolombiya.
Eric’in sarı saçları ve mimiksiz suratı uzunca boyu kısa kalmış ufkunda, ne şarkılar ne de aşklı kaldırımlar var. Onun ereğinde baldırından süzülü ihtiraslar ve yolda yuhalanacak hayınlar var...
Dedeleri evlerinde, biri kara haylaz biri ak çıplak iki fikrin çatışmaları içinde yetişiyordu güzler içinde yarım yamalak sevgilerle torunlar...
Anjelica Beatris Bueno Romario, bu sahil kasabasından, balıkçı çıkmazı sokağında, kavruk tenli, pazen fistanıyla okumayı yeni yeni söker merdiven altı bir atölyede, gözleri mekanizma dişlilerinde gönlü karşı kaldırımda şarkılar söylenen bir kahvede...
Kesişirdi yolları, Ernesto, Eduardo ve Anjelik’in mesai bitimi, diğerlerinin ders bitimi kahve önünde...
Anjelica Ernestoya hayran, dilinde ondan duyduğu şarkılar yastığında her akşama saklı hülyalar...
Eduardo Anjelicaya hayran dilinde bıkmaz usanmaz kahrolası hayınlar, kolları sıkılı sert pazılar yastığında baldırlarında ihritaslı dudaklar...
Ernesto okulu astığı her güne, her biri bitirme tezi ödevleriyle yaşarken talim ediyordu öğretileri
Eduardo zoraki katlanırken matematiğe, kulağında paslı kırık öykülerle dedesinin öyküleriyle tahsilde..
Anjelica habersiz Napolyon Bonopart’tan olabildiğince çok para para para ile aşındırıyor hayatını mesai yollarında...
Ernesto, dedesini kaybetti bir ekim ayazında, onu yıkıntıları taze, kilise mezarlığına emanet defnetmişti.
İkinci bir defin geldi ardından, emanetini boynuna geçirdi dedesinin unlu yeleğini boynundan, hiç geçmezken aklından...Yırtamadı bu kerre talihini, zihninde yoğrulan düşlerini, ellerini ve gözlerini ara ara ıslatarak veriyordu hamura şeklini.
Gidivermişti hayat, gençlik artık geç bir ihtiyar oldu çöktü omuzlarına o artık fırıncı olmuştur, fırıncı Ernesto.
Eduardoyu kimseler sevmedi, Eduardo hep talimde; inadına güçlenmeliydi pazıları..
Eduardo asker oldu, sıktı kurşunları ,sıktıkça sıktı ve ufacık hislerini de sıktı boşalan her kuşun kovanından, ruhuna zalim kurşunlar çaktı.
Eduardoyu kimseler sevmedi, Eduardo, saygınlık arayışında ve uzunca bir yalnızlıkla ayrıldı kasabadan.
Eduaordo’yu gittiği yerde de kimseler sevmedi ama hırsından mütevellit bir saygınlıkla, kafasında derin ihtiraslar ve hınçlarıyla yıllara sonra olacaktı dönüşü...
Dönmüştü Eduardo, mimiksiz yüzü, ruhsuz, vicdansız, sarışın güzel başıyla cinayet büroya...
Döndüğü ilk hafta tanınmaz, yürürken eski hatıralar arasında kahve önünde hınçlarıyla hatırladı hayınları..Hatırladı Eduardo, baldırında tuzlu dudaklarıyla Anjelica’yı ve o kekeme düşen hırsının mimarı devrimci fırıncıyı.
Evlenmişlerdi Anjelica’yla, ve karışmışlardı hayata kızları ve oğullarıyla çirkin ve göbekli kekeme hep sevilmişti kasabada, kasabada bir yabancı yakışıklı Eduorda yeniden alevlendi kıskançlığında...
Eduorda kahve önü, yudumlarken salkım söğüt dibinde espressoyu bir tesadüfe şekil veren planıyla yudumluyordu. Anjelica’ya denk getirmişti sigarasının ateşini, çakamayan parmağıyla, yanında kızı Celemantina chisrta Rosario Romarioy’la geçen Anjelicaya alevli bakışlarıyla selamlar otuz yıllık yalnızlığıyla...
Anjelica’nın gözleri parıldar; otuz yıl öncesinden, yakışıklı gözler belirmişti hatırasında.
İddialı gençler ,biri çirkin, güzel sesli dilinde şarkılarıyla devrimci eşi herkesin sevgilisi, diğeri sarışın yakışıklı, başı onulmaz sert ihtiraslı tuhaflığıyla herkesin çekincesi yalnız ve belalı yitik sevgililiği...
Ernesto’nun doğum günüydü bugün paskalyaya denk gelmişti bu son elli iki yıl boyunca, herkesin sevgilisi fırıncının doğum gününde görmek isterlerdi herkesi bir arada..
Davet edilir tüm dostlar ve olabildiğince imkanlarıyla açıktı kapı tüm kasabalılara ve o gün fazladan bir eski tanış yabancıya...
Kızı Celemantina chisrta Rosario ile fırınlanacak kaz güvecini göndermişken babasına, çalmıştı kapıyı yabancı ve hiç yabancılaşmamış ihtirasıyla Eduardo. Eduordo, evde bir başına yakalamıştı Anjelica’yı...
Sonrası kanlı bir ceset, elli üç yaşını ve paskalyayı kutlamaya hazırlanan Kekeme Ernesto, kızları Celemantina ve komşular...
Kapıyı geç vakit çalan Detektif Eduardo ve çapraz beyaz askılı, beyaz kemerli, şapkalı ve beyaz tabanca kılıflı, çapraz yukarı adamlar...
Eduardo, boyu ismine göre uzun aynı zamanda iyi giyimli ve yakışıklı trençkotlu ve fötr şapkalıdır.
- Bay juan Hernandez Ramirez Alihandro Ernesto, sizi madam Anjelica Beatris Bueno Romario’yu kasten öldürmekten tutukluyorum bayım...
.............................................................................................................................................................
Öykünün doğduğu şiir,
BÖLÜM BİR
İHTİRAS VE KİBİR
.
- Bay Juan Hernandez Ramirez Alihandro Ernesto
Sizi madam Anjelica Beatris Buena Romario’ yu kasten öldürmekten tutukluyorum bayım.
Der dedektif Erik
(erik olan erik değil, Eric olan Erik)
(Dedektif Erik aslında oralı değil
Kasabanın yabancısıdır
Bu yüzden de ismi gariptir
Boyu ismine göre uzun
Aynı zamanda da iyi giyimli ve yakışıklıdır
Kendisi diğer bütün dedektifler gibi
Trençkotlu ve fötr şapkalıdır)
.
- Evet. Sizi tutukluyorum bayım.
Dedikten sonra yanındakilerin yüzüne bakmadan
İşaret ve orta parmakları birbirine yapışık haldeyken
Elini bileğinden şöyle bir iki sallayıp
Alın şu pislik herifi gözümün önünden işareti yapar
Dedektif Erik’in yanındaki
Çapraz beyaz askılı
Beyaz kemerli
Şapkalı ve beyaz tabanca kılıflı adamlar
Dedektife topuk selamı verir
Emredersiniz işareti yaparlar
Bu sırada
Hem göbekli hem çirkin
Hem de fırında hamur kalfası
Fakir bir adam olan
Uzun adını bile zor söyleyecek kadar kekeme
Bay Juan Hernandez Ramirez Alihandro Ernesto
Şaşkın ve ürkektir
Ne diyeceğini bilemez
Hayır ben masumum. Diyemeden
(Ki kekeme olduğundan
Kimse de sözünü bitirmesini beklemez)
Çapraz beyaz askılı
Beyaz kemerli
Şapkalı ve beyaz tabanca kılıflı adamlar
Bay Juan Hernandez Ramirez Alihandro Ernesto’yu
Kelepçeleyip sürükleyerek götürürler
.
BÖLÜM İKİ
AŞK VE İHANET
.
- Mutluluk. Der dedektif Erik
Soldan sağ çapraz yukarı çevirip başını
Dik ve kendinden emin bir şekilde yukarıya bakar
Ardından aşağılar bir ifadeyle
- İnsanın en büyük düşmanıdır. Diye devam eder.
- Mutlu insanlar hep hata yapar.
- Mutluluktan gözleri birşey görmez.
- Akılları çalışmaz. Zaafa kapılırlar.
- Mutluluktan hiçbir şeyi doğru düşünemezler.
- Bu yüzden de
Maktul madam Anjelica Beatris Buena Romario’ya
gibi alımlı dalga dalga siyah saçlı pürüzsüz tenli
güzel vücutlu uzun boylu şehvetli ve mutlu insanlar
Bay Juan Hernandez Ramirez Alihandro Ernesto gibi
birilerinin kıskançlığına kurban olup gidebilirler.
Der ve bir müddet susar.
Nedense gözleri hala yukarı bakıyordur
Gözleri hala derin ve boş boş yukarı bakıyordur
Ve bir müddet daha susar
Maktulün yakınları ve ahali de ağlamayı bırakıp
Yukarıda ne var
Neye bakıyor bu adam diye yukarı bakarlar
Bu arada adı Eric olan dedektif Erik
Çevresindekilere bakmadan
Bakışları hala yukarıdayken
Buruk ama kinli bir şekilde
- Ben de mutlu insanlara tahammül edemem. Der
Ve ardından hem yürüyüp
Hem de emri vaki bir tonda
- İkinci bir emre kadar
Kimse benden habersiz kasabayı terk etmesin. Der
Ve arabasına binip gider
.
BÖLÜM ÜÇ
BALİSTİK SORUNSAL
.
Zaman geçmektedir
Maktulün yakınları ve ahali hala yukarı bakmaktadır
Bir süre sonra tiz ve efkarlı bir ses duyulur
- Ama nasıl olur?
- Annemi en son dedetiktifin yanında mutlu gördüm.
Ses kesilir, boşluk olur
Ve ardından devam eder tiz ses dile gelmeye
- Ah inanmıyorum annem ve dedektif...
- hayır olamaz
- oysa bana ne sözler vermişti bu adı herif
Der.
Bu tiz ve efkarlı ses
Maktul madam
Anjelica Beatris Buena Romario’ nun ortanca kızı
Celemantine Chirsta Rosario Romario’ ya aittir
Herkes önce Celemantine Chirsta Rosario Romario’ya
Sonra birbirine göz gezdirir
Anlamış gibi
Dudaklarını büküp başlarını sallarlar
Sonra kafalarını tekrar soldan sağa kaldırıp
Çapraz yukarıya bakarlar
Ama artık çok geçtir
Dedektif Erik kasabayı çoktan terk etmiştir
Ve ahali hala bir yandan çapraz yukarıya bakıyor
Bir yandan da ikinci bir emri bekliyordur
.
.
Uğur / Erkan Cem Arslan
Kasım 2018
YORUMLAR
Biraz ''Yer Altından Notlar'', biraz ''Kırmızı Pazartesi''... Bir öyküden ne çok kitap geçiyor ve ne güzel şiirlerin öyküye bürünmesi. Bir siluetin görünür kılınması gibi... Erkan Beyin şiiri ile de buluşmuş olduk sayende Neva. Çok güzeldi sayfanda her şey. Teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Sahir Neva
Sevgili Black Sky benim anaç yönüm
Tanımam etmem lakin fena şiirleri, Y’lik onun şiirlerinde asıl.:)
Şiir kitabı çıkarması için baskı yapıyorum 1-2-3 Yeiku olsa yeter
Siyah İnci Karayip Korsanlarındaki, derya deniz dalga fırtına
Tanrım, Black’e edebi kariyerinde çok yardımcı ol lütfen.
Sevgili Neva, yeni geldi pir geldi, edebi yönüm…
Şişman olduğunu yeni öğrendim, sanmam lakin😊
Hatmetmiş sanki doğu batı edebiyatını, boyu kaç metre
Bana kızdı bir defa unutmam, soğuk esti haklı mıydı
Tanrım, Sahir için aklımdan geçeni sen bilirsin işte..
Sevgili Aslan payı, Erkan Cem Arslan, XXL yönüm😊
Garip bir elektrik gibi çarpıyor, sevgiyle daim
Bizi şikayet edecekseniz O’na verin Haydarı 1 metre
Kızılçık sopası meşe odunu demez dolansın peşimizde
Tanrım, gönlündekini hakkında, hakkındakini gönlüne nasip eyle..
black_sky
Yinsani
4 bin yıl önce belgesele geçeyim, dublajı gelmiş:))
black_sky
Zihninde dolaşır türlü fikir durultmaya çalışır
Köklü bir ağacın 1 mılyon ince kılcal damarlarının toprağa değerken çıkardığı kıvılcımını bile hisseder
Ulu bir rüzgar fısıldar kulaklarına kaleminden fışkırır
Tanrım, nesildaşımın gönlüne gölge düşmesin güneşini bol nasip et...
black_sky
Dublaj nedir yahu ama;)))
Yinsani
nasıl çakarız bu dünyanın çivisini :))
geç kaldım biraz belgesele dalınca
sonra düşünüp gözler hafif uykuya dalınca
sana ışınlıyorum hemen 200 grlık nescayfe
lakin dublajlı nescayfe:) doğadaki gibi sütlü
Tanrım sen bozma ağzımızın tadını sal'layalım gitsin:))
black_sky
Erkan Cem Arslan
Ekrem, ben öyle bazen atarlı yazıyorum ama inan elim kimseye kalkmaz. Bir kaç yüz sinek ve böcek kanı akıtmışlığım var hepsi o kadar...
Ki sen denk gelmedim benim bazı sözlerim bin meşe ağacı gücündedir. Senin tekno dilinle son meşe bükücü 😁😁
Şimdi kafa yorgun. Sayfada trafiğim fazla bugün. Mesaj falan da yazdık Himmet abiyle. Uzun uzun.
Yani bir Yeiku borcum olsun. Senin yerine yiyeceğim beytilerin olduğu çeteleye ekleyiver sana zahmet.
Güzel Yeiku ile taçlandırdın beni teşekkürimle... Ama Black kardeşime torpil yapmış bizi yedi bela Hüsnü'ue çevirmişsin bak buradan da ben alacaklı oldum.
Artılar eksileri götürürmüş. Borcum yok sana. Şaka şaka. Yazacağım bir tane...
Sevgilerimle
black_sky
Yinsani
black_sky
Sahir Neva
Yazar hep Tanrısını ve azgınlıkta kullarını, kavgalı yazar duyuramadıklarını
Hangi kul çaldı onun kadar Tanrı kapısını, kapıyı kıranlar anlamaz ahlarını
Benim için aklından geçenleri Tanrı saklasın, dua ile yazıldıklarımı :)
Sahir Neva
Yinsani
Nereden başlasam diye düşündüm önce. İnan çok mutlu ve gururluyum.
Şöyle yapayım: Senin de yaptığın gibi, yani şiirin öncesindeki hikâyeyi oluşturduğun gibi başa döneyim...
Bildirim gelince önce, şiirimin adını gördüm. Ve refleks olarak gerisini okumadan şiirimin altına yazdığın yoruma yenisini ekledin zannettim. Direk bildirime bastım.
Benim şiirin olduğu sayfa açılacak diye beklerken bir de ne göreyim başka bir sayfa ve şiirimin adı var. İnan ilk etapta anlamadım. Sonra baktım ki başlığın devamında öykü yazıyor... Şok üstüne şok, şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşadım yani.
Çok duygulandım sonra. Üstüne bir de gurur eklendi. Ardından da sana minnet duygusu...
Yazdıklarımı okuyanlar: "Körler sağırlar birbirini ağırlar hesabı Erkan'a bak, kendi şiirinden yazılmış öykü ya, tabi böyle yazar." Diyebilir. Olsun. Diyen desin.
Ben bu gururu ilk defa yaşıyorum arkadaş. Ne beklenir ki başka...
Onca şiir ve yazı yazdım. Güne gelmelerini de ödül saysak bile ve hatta şiir konusunda dünyanın en prestijli ödülünü verseler dahi hiç birisi bunun kadar anlamlı ve degerli olamaz benim için. Çok samimiyim. İnan...
Evet. Her hikayenin bir ön hikayesi vardır. Çünkü o hikayeler de insanlar vardır. O insanların da geçmişinden gelen hikâyeleri...
Ve sen. Değerli kardeşim Sahir, (bilmiyorum başka örnekleri var mı bu tür yazı yazmaların ama) şiirin içinde gizli kalmış ön hikâyeyi gün yüzüne çıkartmışsın. Çok da başarılı ve bana göre oldukça edebi yanlarıyla hem de...
Şiir şimdi kendini bulacak. İzninle bu yazını, yorum olarak şiirin altına eklemek istiyorum. İşte o zaman her şey yerli yerine oturmuş olacak.
Öyküye gelecek olursam:
Böyle değil midir zaten? Şekil, şekil bahşedilmiş olsa da beden denilen bu geçici kılıf, her yerde ve asırlardır aynı eksen etrafında döner hikayeler...
Nerese olursa olsun insan, doğum ve ölüm arasında hep aynı başlıklarla yaşanır hikayeler.
Sevgi, merhamet, aşk, acı, hasret, eğitim (kişisel ve coğrafik öğretiler üzerinden), hastalıklar, ayrılıklar, birleşmeler, eşleşmeler, sevişmeler, gülme ve ağlamalar, ruhani değerlere göre şekillenmiş davranışlar... İstediğini ekle veya çıkar.
Ama hayatın başlıkları herkes için aynı. Hep bu başlıkların altında toplanıyor yaşananlar.
Nerede olursan ol bu böyle...
Bana göre, insanın kaderine etki edenler de işte bu yukarıda saydığım, başlıkların kişiye ne kadar olumlu veya olumsuz, ne kadar az ya da çok değmesidir.
Tıpkı şiirdeki ve senin şiirin öncesini örüntülediğin öykü gibi...
Bu yüzden de benim hayattaki yaşam felsefem; mutluluklarını başkalarının mutsuzluğu üzerine kurmamak şeklindedir. Yani kendi mutluluğun için başkasını mutsuz etmemek. Mutluluğun için başkalarının maddi veya manevi bir şeylerini çalarsan asla mutlu olamazsın. İlla ki karşına çıkar hepsi...
Bana kalırsa her dini öğreti temelde her kula bunu emreder. Ben de dindar olmak yerine bu felseyle yaşamaya özen göstermeyi tercih ettim. Ha başarılı olabiliyor muyum diye sorarsan, her şey kendi kontrolümüzde olmadığı için ve gerektiğinde kendimi ve sevdiklerimi korumak için yoldan sapıyor ve tekrar dönüyorum.
Nereden nereye bağladım konuyu. Fazla kaptırmışım kendimi...
Yanisi canımın içi; hayat böyle bir şey. Tıpkı öyküdeki gibi yani... Nereden nereye dediğin yerde iş işten geçmiş olabiliyor.
Ve kardeşim, şunun şurasında bir ay bile olmadı seni tanıyalı ama sıkı bir kardeşliğe, sonsuz bir dostluğa doğru ilerleyen bu sohbetlerimiz beni mutlu ve huzurlu yapıyor. Eksik olma hayat penceremden.
Sonsuz sevgilerimle tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Yinsani
Sahir Neva
Samimiyetini bilirim bir ben mi az çok şiirini okuyan herkes bilir elbet o yüzden samimi bir inan açıklaması sevimli bir fazlalık cümlelerinde...
İyi olmak, erdemli bir durma biçimi değilmidir zaten; iyi olan kötülüğe meyletmemekle iyiliği olduğu yerden, eylemli duruşuyla bulaştırabilir koşuşturan herkese...
Bende müthiş keyif almıştım şiiri okurken umarım öyküde yanılmadığımın isptatıdır o güzel şiirinin gölgesinde...
Ve tabi bu öykünün yakışacağı en güzel yer tabi ki o güzel şiirin yorum kısmında olcaktır.
Sevgiyle hep hürmetle güzel abim,
Erkan Cem Arslan
Bu arada senin Türkiye ye uyarladığın halini de şiirin altına ekledim
Eksik olmayın ikiniz de. Bugün çok özel oldu benim için. Şiirim güne seçildi. Ama çok çok daha önemlisi sizlerin bu sayfa üzerinden bana hissettirdiğiniz duygulardır.
Ne kadar mutlu ve gururlu olduğumu anlatacak kelime bulamıyorum.
İkimize de sonsuz sevgilerimle...
Sahir Neva
black_sky
Umuyorum bu dostluk artarak devam eder...
Böyle bir hediyenin değerini ölçebilecek bir para birimi yoktur kanımca...
Her zaman dostluk, hürmet ve sevgilerimle.
Erkan Cem Arslan
Sahir Neva
Erkan Cem Arslan
Hepinizi çok seviyorum kardeşlerim diyeyim. Siz beni anlayın artık. Diyecek yazacak kelime bulamıyorum inanın.
Merakla bekliyorum.
Sonsuz sevgilerimle...
Yinsani
Sahir Neva
Erkan Cem Arslan
O değil de burada laf yetiştirmekten şiirime yapılan yorumlara cevap yazamadım. Ayıp olacak. Gidip devam edeyim. Dikkat edin kendinize...
Sahir Neva
hatırlamak istersen,
www.edebiyatdefteri.com/siir/1328656/siire-nazire-yeiku.html
black_sky
Bakalım umuyorum hakkıyla bir şeyler çıkacak...
Iyi ki tanımışım dediğim böyle değerli kişilerin yorumlarında dahi yer almak benim için tarifsiz bir duygu..
'ne denir
Eksik olmayın istediğiniz kadar aksi olun artık başımızla ama hep olun dilerim.
Hırs böyle birşey iste ne günah tanıyor nede vicdan insan bir anda her şeyi silip atabiliyor yıllarca hirslarimi sevdiklerimden uzak tuttum canimi yakanlari bile önce anayasaya sonra rabbime havale ettim hesap günü elbet gelecek ve döktüğüm her damla yaş onların kanı olacak kimse vicdanindan kaçamaz
Harika bir yazı idi kutluyorum inşallah güne gelir
Sahir Neva
Değer kattın, ortak oldun hislerimize..
Teşekkürler Mavi,
yabancı kültürlerden en sevmediğim konu isimlerin telaffuzu.. onlara zihin kayarken konuyu ıskalıyorum.. şimdi buradaki yazıyı kopyalayıp isimleri ahmet kemalettin mehmet ayşe ozan yunus sevda ... yapayım tekrar okuyayım..
bir şiir sizi nasıl böyle güzel bir sinyalde buluşturdu, çok sevindim bu yazıya..
Sahir Neva
Bizi yakamızdan tutup bir araya getiren yitik, özlemli yarınlara olan umutlarımız, günlük hayatın yoğurduğu garip hezeyanlı kırık günceleredir şiir ve öykülerimiz..
Yinsani
yitikten umuda... belki de konunun öykünün özeti galiba..
Yinsani
Erman , elli üç yaşına girdi bu akşam.
Erman bu akşam idamla yargılanacak; bu gece geride kalan elli üç yılını,gözünde kanlı bir anıyla sorgulayacak.
Kekeme dili, kasabanın sömürge yıllarından... Sarı renkleri arasında, sararmış yıkıntılarıyla bir cuma gününden mirastı. Bir diğeri miras, direnmeleri, dili kemiğinde, elleri belinde, kırılmıştı o gün o öğlede...
Dili kekeme kır bıyıklı sakalsız bu fırıncı, dünyanın her yerine uzak bir köşede, kırlanmış umutlarıyla yoğurdu hayatını ...
Gençlik yıllarını Haydar ve Cemil’in öz yaşam öykülerine, öykülenmekle geçirdi. Onların yarım bıraktığını tamamlayacaktı; kırık yerlerinden uzak esrik coğrafyalara, dilinde özgürlük şarkılarıyla...
Çirkin ve göbeklidir biraz ve fakat pek güzel resim çizer, pek fiyakalıdır tütünü dumanlandıran bakışları ve pek yakışıklıdır; çakarı alevli parmakları...
Yalnız alevli midir parmakları ? Daha nicedir harikaları, pek güzel oyar mermer taşları ince görür en kaba yanlarını kadının ve insanın; pek güzel açar fularını boynu üste düşürerek ve uzaktan gören gözlerin dudaklarını kemirterek..
Evinin bahçesinde müthiş heykeller pişirirdi. Önce taşları delecekti bilekleri , sonra ruhunu koyacaktı fikirleri...
Dedesi Ahmet’in yanına verildiğinde annesi kesik elliydi, kardeşi ve babasını bir kilise ayininde yakalandıkları yıkımla kaybetmişti..
O gün Cuma namazından, kıvrak yalanıyla okulu yırtar gibi yırtmıştı ,atmıştı kendini bir başka duaya, eylemli yollara...
Hayatının henüz başlarında pek güzeldi sesi, duasını hiç esirgemezdi ;onu kendine ve geceye saklardı . Gündüzler, şarkılar ve marşlar içindi, marşlar söyleyerek daha deminden, varmalıydı bir kısrak nefesinde yorulmak bilmeden...
Harika şiirler okuyan, o kalabalık meydanlarda özgür şarkılarla daha on yedisinde düşünüyordu geleceği ...
Diline felaket düşeli beri ayrıydı camiiden. Ayrılık bir baba ve bir kardeşten, anne eli sakattı bu maziden... O günü sırtladı Erman, sırtında sakat eli sarkarken annesinin boynundan gözleri önüne, yüklendi talihini göğsüne, gözlerini devirdi gökyüzünden gölgelere. Duasını anmıştı o gün ilk kez gün ortasında ...Duasını andı bu gece bu karanlık oda da son kez, gözleri önünde karısının kesik elleri , hiç kesilmeden akıyordu gözleri önünde son akşam yemeği ve yerde donuk bakışlı kanlı hayali...
Süleyman, dedesinin komutanıydı Murat’ın
Annesi ile melezlenmiş bir nazinin, kaçtığı son denizdi, Getsemani, Cartagena , Kolombiya.
Erman’ın sarı saçları ve mimiksiz suratı uzunca boyu kısa kalmış ufkunda, ne şarkılar ne de aşklı kaldırımlar var. Onun ereğinde baldırından süzülü ihtiraslar ve yolda yuhalanacak hayınlar var...
Dedeleri evlerinde, biri kara haylaz biri ak çıplak iki fikrin çatışmaları içinde yetişiyordu güzler içinde yarım yamalak sevgilerle torunlar...
Seher, bu sahil kasabasından, balıkçı çıkmazı sokağında, kavruk tenli, pazen fistanıyla okumayı yeni yeni söker merdiven altı bir atölyede, gözleri mekanizma dişlilerinde gönlü karşı kaldırımda şarkılar söylenen bir kahvede...
Kesişirdi yolları, Erman, Ferdi ve Seher’in mesai bitimi, diğerlerinin ders bitimi kahve önünde...
Seher Erman’a hayran, dilinde ondan duyduğu şarkılar yastığında her akşama saklı hülyalar...
Erman Seher’e hayran dilinde bıkmaz usanmaz kahrolası hayınlar, kolları sıkılı sert pazılar yastığında baldırlarında ihritaslı dudaklar...
Erman okulu astığı her güne, her biri bitirme tezi ödevleriyle yaşarken talim ediyordu öğretileri
Erman zoraki katlanırken matematiğe, kulağında paslı kırık öykülerle dedesinin öyküleriyle tahsilde..
Seher habersiz Napolyon Bonopart’tan olabildiğince çok para para para ile aşındırıyor hayatını mesai yollarında...
Erman, dedesini kaybetti bir ekim ayazında, onu yıkıntıları taze, kilise mezarlığına emanet defnetmişti.
İkinci bir defin geldi ardından, emanetini boynuna geçirdi dedesinin unlu yeleğini boynundan, hiç geçmezken aklından...Yırtamadı bu kerre talihini, zihninde yoğrulan düşlerini, ellerini ve gözlerini ara ara ıslatarak veriyordu hamura şeklini.
Gidivermişti hayat, gençlik artık geç bir ihtiyar oldu çöktü omuzlarına o artık fırıncı olmuştur, fırıncı Erman.
Ferdi’yi kimseler sevmedi, Ferdi hep talimde; inadına güçlenmeliydi pazıları..
Ferdi asker oldu, sıktı kurşunları ,sıktıkça sıktı ve ufacık hislerini de sıktı boşalan her kuşun kovanından, ruhuna zalim kurşunlar çaktı.
Ferdi’yi kimseler sevmedi, Ferdi, saygınlık arayışında ve uzunca bir yalnızlıkla ayrıldı kasabadan.
Ferdi’yi gittiği yerde de kimseler sevmedi ama hırsından mütevellit bir saygınlıkla, kafasında derin ihtiraslar ve hınçlarıyla yıllara sonra olacaktı dönüşü...
Dönmüştü Ferdi, mimiksiz yüzü, ruhsuz, vicdansız, sarışın güzel başıyla cinayet büroya...
Döndüğü ilk hafta tanınmaz, yürürken eski hatıralar arasında kahve önünde hınçlarıyla hatırladı hayınları..Hatırladı Ferdi, baldırında tuzlu dudaklarıyla Seher’i ve o kekeme düşen hırsının mimarı devrimci fırıncıyı.
Evlenmişlerdi Seherle, ve karışmışlardı hayata kızları ve oğullarıyla çirkin ve göbekli kekeme hep sevilmişti kasabada, kasabada bir yabancı yakışıklı Ferdi yeniden alevlendi kıskançlığında...
Ferdi kahve önü, yudumlarken salkım söğüt dibinde espressoyu bir tesadüfe şekil veren planıyla yudumluyordu. Seher’e denk getirmişti sigarasının ateşini, çakamayan parmağıyla, yanında kızı Rüya’yla geçen Seher’le alevli bakışlarıyla selamlar otuz yıllık yalnızlığıyla...
Seher’in gözleri parıldar; otuz yıl öncesinden, yakışıklı gözler belirmişti hatırasında.
İddialı gençler ,biri çirkin, güzel sesli dilinde şarkılarıyla devrimci eşi herkesin sevgilisi, diğeri sarışın yakışıklı, başı onulmaz sert ihtiraslı tuhaflığıyla herkesin çekincesi yalnız ve belalı yitik sevgililiği...
Erman’ın doğum günüydü bugün hicri yılbaşına denk gelmişti bu son elli iki yıl boyunca, herkesin sevgilisi fırıncının doğum gününde görmek isterlerdi herkesi bir arada..
Davet edilir tüm dostlar ve olabildiğince imkanlarıyla açıktı kapı tüm kasabalılara ve o gün fazladan bir eski tanış yabancıya...
Kızı Gül ile fırınlanacak kaz güvecini göndermişken babasına, çalmıştı kapıyı yabancı ve hiç yabancılaşmamış ihtirasıyla Ferdi. Ferdi, evde bir başına yakalamıştı Seher’i
Sonrası kanlı bir ceset, elli üç yaşını ve paskalyayı kutlamaya hazırlanan Kekeme Erman, kızları Gül ve komşular...
Kapıyı geç vakit çalan Detektif Ferdi ve çapraz beyaz askılı, beyaz kemerli, şapkalı ve beyaz tabanca kılıflı, çapraz yukarı adamlar...
Ferdi, boyu ismine göre uzun aynı zamanda iyi giyimli ve yakışıklı trençkotlu ve fötr şapkalıdır.
- Bay Erman, sizi madam Seher’i kasten öldürmekten tutukluyorum bayım...
Sahir Neva
Yinsani
sen, bir de dünyevi için yaz bu öyküyü dostum... rica:)
Yinsani
Sahir Neva
Bu öykü hazırlıklı gelmedi bayram gününü evde yalnız geçirince ve hatırlayınca Erkan abinin verdiği selahiyeti öyle ansızın döküldü dizelere...
Tabi ki senin içinde yazarım ama seni yormak daha zor olacaktır Getsemani, Cartagena , Kolombiyalı Ernesto'yu yazmaktan :)
black_sky
Kara murat olasi mesela;))
Selam ve sevgiler bırakıp kaçtım.
Yinsani
black_sky
'ne alaka dediğim şeyleri bile birbirinde usulunce bağlarsın..
Eğer aklına geldiyse çıkar bundan bir yazı...
Bu arada nesildaşım yazarken nasildaşım diye bisi yazdim;)))
O da neyse artık;))