- 336 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ROMANLARDAKİ KİŞİLER
Romancının düş ve özlemleriyle beslediği, bunca emekle yetiştirdiği, ellerinden tutup insanlar arasına salıverdiği kişiler mi, yoksa doğum kütüğünde adları bulunan ve bu dünyadan sessiz sedasız çıkıp gidenler mi daha gerçek?
İnsanın ilkesi, yaşayarak var olmaktır. Ama bu varoluş, son nefesle biter ve her şey gibi oda zaman içinde uzaklaşr, sisler içinde küçülerek kaybolur gider...en çok yılda bir, mezarı başında bir demet çiçekle anılır;o kadar! Oysa bir roman kahramanı sonsuza kadar yaşar. Hamlet’in doğduğu günden bu yana yüzyıllar geçti, hala yaşıyor. Elsenor’da yaşıyor, düşünüyor, kuruyor, tiksinti içinde bunalıyor.
Bir romanı veya bir dramı okurken, onların yazarları değil, kahramanları karışır yaşantımıza. Bakın Fulubert, Madame Bovary’si için ne yazıyor:
’’....Benim zavallı Bovary’ m ! Şu saatte, Fransa’nın kim bilir kaç yerinde birden acı çekiyor, gözyaşı döküyor.’’
Bu gözyaşları arasında Flauburt’i düşünen bile yok !
Başka bir örnek verelim. İşte Don Kişot ! Hangi memlekete giderseniz gidin, orada onunla karşılaşırsınız. Ama Cervantes’ide düşünen yok. Buna karşılık Don Kişot her an aramızdadır, sokaktadır, ya değirmenlere, ya şarap tulumlarına saldırmaktadır; haksızlıklara karşı başkaldırmaktadır.
Son örnek te, benim çok sevdiğim bir yazardan, Steinbeck’ten olsun. Bakın Steinbeck bu konuda neler diyor:
’’Uzun çalışma yıllarından sonra hayatıma karışan varlıkların hangilerini ben yarattım? Bunları bugün aralarında yaşadığım insanlardan ayırt edemiyorum.’’
Uydurulmuş düşlerle, düş olmuş gerçekler arasında yok bir ayrılık. Her şey akıp gidiyor,yalnız kalabildiği kadar onların anıları, yani düşleri kalıyor.
Roman kahramanları, okuyucuların yorumlarıyla beslendikçe güçlenirler, ve kendilerini yaratanları sonunda yok ederler. Düpedüz nankörlük diyeceksiniz. Ama aldanmayın, gerçek bir eserin, yazarına yapabileceği de ancak bu kadar olur...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.