- 309 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KADININ FENDİ ERKEĞİ YENDİ
Kenarda köşede unutulmuş, yazıya geçmemiş eskilerin anlattıkları hikayeler, masallar, fıkralar vardır yaşadığımız yörelerde. Kimi özlemini anlatmış, aşkın gözyaşlarını işlemiş kilim motiflerine, bir diğeri haksızlıklara karşı başkaldıramayınca içini dökmüş ve bazen de eğlence olsun diye yaşanmışlıklar yerini almış halk edebiyatında. Kim ne zaman anlatmış belli değildir. Bakalım Handris yöremizin çok zeki kadını ne yapmış..!!!!
……………………………….
Uzun süren kış mevsiminden sonra tabiat yeniden canlanmış, yeşil örtüsünü cömertçe sermişti değirmen yamacına. İlkbaharda kimi tarlasını nadasa bırakırken, bazısı da tohum serpme işini bitirmek üzeredir. Bilirsiniz; köy yerinde erkekler tarlalarda çalışırken, bahçe ve bostanların kıştan kalma çalı çırpılarını toplama işleri kadınlar yapar.
Bir yandan bostanların çeperleri onarılıyor, diğer yandan koyun gübreleri serpiliyordu. Handris köylerinin birinde insanlar işinden gücünden yorgun argın akşam evine dönerken, şimdiki gibi elektrik ve televizyon da olmayınca erkenden yatmayı adet edinmişlerdi.
Arafat, o akşam da tarladan yorgun dönmüştü, yemeğini yedikten sonra yatsı namazını beklemeden uyumak istemişse de, kocasını çok seven evin kadını biraz oyalayarak sohbet etmek ister. Arafat da karısına aşık bir adam hani..! Sohbet az çok koyulaştıktan sonra evin hanımı sordukça adamcağız yorgunluktan olsa gerek, safça cevaplar vermeye başlar. Kadın;
“Bak herif, bu halinle benimle başa çıkabilir misin ?” diye sorunca:
“Nasıl başa çıkmak, anladıysam Arap olayım…?”
“Bayağı başa çıkma işte… Yani istersem seni rezil edebilirim diyorum.”
“Kötü anlamda söylediysen, şart olsun seni öldürürüm!...” Zavallı Arafat yorgunluktan karısının ne demek istediğini anlayamamış.
“Haşa, o ne biçim söz herif… Demem o ki, kadın isterse kocasına öyle oyunlar oynar ki şeytanın aklına bilme gelmez.”
“Haa… O anlamda, seninle başa çıkmak ne ki? Erkeklik ölmüş mü sandın.”
“İyi o zaman, var mısın benimle ideaya girmeye?” Arafat sevgi dolu bakışlarla karısını süzer;
“Varım ulan karı, seni yenmezsem bana da Arafat demesinler. Haydi, neyine?”
“Kazanırsam bana güllü basma bir fistan alacaksın, tamam mı?”
“Tamam, ulan karı ben Arafat, koca köy benimle baş edemedi daha… Ya ben kazanırsam sen ne alacaksın?”
“Söz, kırımızı ibikli horozu keser, güzelce kızartırım, tarlaya getiririm.”
“Anlaştık… Vay ibiklinin başına gelenler…” der Arafat. Gönül rahatlığı ile uykuya dalarlar.
Arafat; sabah erkenden dünden yarım bıraktığı tarlaya doğru öküzleri süre dursun, evin şen şakrak hanımı da tez elden kabı kaçağı, çanağı çömleği birbirine katarak evin işlerini bitirir. Geceden beri kafasında tasarladığı plan için fistanın eteklerini toplayarak koşar adım soluğu Murat nehrinin bulanık suyunda balık avlayanların yanında alır.
“Kolay gelsin kardeşler.”
“Sağol Naze bacı, hayırdır bu sabahın vaktinde?”
“Hayırdır… hayırdır… Bana acilen birkaç tane balık lazımdır, verebilir misiniz?”
“İstediğin balık olsun Naze abla, şu ağı çekelim bakalım kısmetinde ne çıkar.”İki genç akşamdan serdikleri ağı çekerler, bir sürü sazan takılmıştı.
“Naze abla istediğin kadar alabilirsin.” Dediler.
“Sadece üç tane balık verseniz yeterdir.” Der, balıkları alıp yine koşar adımla eve döner.
Handris köylüklerinde tarlada tapanda çalışanların öğlen azığı tarla başına götürülür. Naze kadın, pişirdiği bulgur pilavının üzerine bolca tereyağı döker, üç tane balığı da ayrı bir beze sarar ve tarlanın yolunu tutar. Şehitlik tepesine varınca yorgunluğunu almak için az dinlenir, tepeden köyü seyre dalar.
Arafat uzaktan karısının geldiğini görünce karnının acıktığını hisseder, güler yüzle karısını karşılar. Hoş beşten sonra kadın;
“Herif…” der “Çok merak ettim, sen yemeğini yerken şu sürdüğün yerleri görmek istiyorum. “ Kocasının gözleri parlar sevinçle:
“Tamam, git bak bakalım tarla düzenli sürülmüş mü?” Naze kadın getirdiği balıkları peştamalının altında saklayarak sürülen yere varır. Sürülme sırası gelen ilk yerin baş tarafını biraz kazar ve balıklardan birini oraya gömer. Sırayı kaybetmeden orta yere varır, balığın birini de oraya gömer, diğerini de sona doğru bir yere gömer. Gelip kocasının yanına oturur yeniden yarenlik etmeye başlarlar.
“Herif geç oldu artık gideyim, malum evin işleri beni bekler.”
“İyi o zaman seni yolcu edeyim.”
“Gideyim de, tarla nasıl sürülür görmek isterim.” Arafat öküzleri boyunduruğa koşar. Karısı:
“Sabanın tutacağını beraber tutalım, olur mu?”
“Haydi, gel bakalım, şuradan tut.” Ya Allah deyip öküzleri sürerler, iki üç adım sonra sabanın demirin önünden taze bir balık çıkmaz mı? Adam şaşırır.
“Nasıl olur tarlada balık…” Arafat hayretler içinde kalır.
“Herif sür öküzleri, ayağım hayırlı geldi…” der Naze kadın. Öküzleri zevkle sürerler, orta yerde bir balık daha çıkmaz mı yine sabanın önünden. Arafat şaşkınlıktan nerdeyse fıttırır.
“Kız avrat bu ne senin şansın mı?
“Sür hele herif, kısmetimiz bol olacak bu yıl…” Arafat ne yapacağını bilmeden canı gönülden;
“Ohaa… Ohaaa…” diyerek öküzleri sürer. Tarlanın sonuna doğru üçüncü bir balık daha çıkınca Arafat şaşkınlığından ne yapacağını bilmez.
“Kız avrat valla ayağın uğur getirdi, sen şimdi bu balıkları eve götür, akşama güzel bir kızart da yiyelim.”
“Tamam, herif akşama geç kalma…” Naze kadındır bu, şeytana pabucu ters giydiren cinsten. Balıkları kocasının istediği gibi temizler, tavada kızartır, kimsenin görmeyeceği bir yere saklar.
Balık yemek umuduyla her günden biraz daha erken gelir tarladan, karısı Arafat’ı güler yüzle karşılar. Balığın kokusu az da olsa burnuna vurur. Nazı kadın sofraya sadece bir tabak yoğurt bırakır tandır ekmeğinin yanına ve bir tas soğuk su. Karşısına geçer oturur kocasının.
“Hani balıklar…?” diye sorunca;
“Ne balığı herif…?”
“Taralıyı sürerken topraktan üç tane balık çıkmıştı ya… Pişirecektin?”
“Herif sen rüya mı gördün, hiç tarlanın toprağında balık çıkar mı?” Arafat bir kez daha şaşkınlığa düşer.
“Kız avrat, hani seninle tarla sürerken sabanın önünde üç balık çıkmadı mı topraktan?” Naze kadın kendini iyice bilmezliğe vurur.
“Herif başına güneş mi geçti senin, ne balığı?” Başlar ahlar vahlar etmeye, dizini dövmeye…
“Eyvah, komşular vay başıma gelenler, bizim herif aklını yetirmiş… Vay ben şimdi ne edeyim…” Adam bağırmaya başlayınca, Naze kadın kapıya koşarak;
“Komşular!!!…. Yetişin, bizim herif aklını yetirmiş!!!!…”
Bir anda konu komşu Arafat’ın evinin önüne birikirler, kadın dövünmektedir.
“Noldu, Naze kadın… Bu ne telaş..?”
“Hiç sormayın, komşular… Ah ben şimdi nerelere gideyim… Başımı hangi duvara vurayım… Özümü hangi yardan Murat’ın sularına atayım….” Yaşlıca bir adın omzundan tutup silkeler.
“Ne diyon kız, seni rezil Nazo…? “
“Sormayın anam, başıma gelenler…. Bizim herif akılını yetirmiş, elalem başına güneş geçmiş olmalı… “ Naze kadın bir yandan uğunurken, gözaltından kalabalığı süzer.
“Komşular siz onca senedir tarlada çift sürdünüz… “ Sesinin hüzünlü yanını öne çıkararak;
“Bu güne kadar sürülen tarlanın toprağından balık çıktığını hiç duydunuz mu Allah aşkına?”
“Ne balığı kız Nazo?” Meraklı ve sertçe sormuştu yaşlıca kadın.
“Güya bizim herif tarla sürerken sabanın önünden topraktan balık çıkmış, şimdi de benden istiyor..”
“Eyvah, aklını yetirmiş…”
“Yazık oldu Arafat gibi adama…” Adamcağızı dışarı çıkarırlar ve ona sorarlar.
“Ne balığı Arafat, tarlada balık mı olur muş” Adamcağız kimseyi inandıramamış tarlada olan biteni.
Naze kadın:
“Komşular Allah hepinizden razı olsun… Başa gelen çekilir gayri. Evlerinize gidin, rahatsız olmayın. Artık başımızın çaresine bakacağız.” Deyip komşularını evlerine gönderir, onlarda evlerine girerler. Naze kadın sakladığı yerden balıkları getirip kocasının önüne bırakır.
“Al sana kızartılmış balıklar, herif… Benimle ideaya girme demiştim. Güllü basma fistanı beklerim.” Arafat karısana bakar… bakar…
“Güllü basma fistanı hak ettin, kız avrat… Ehhh,
KADININ FENDİ ERKEĞİ YENDİ.” Der.
NOT : Hikayede geçen; "... karı, ... avrat, .... herif" gibi sözcükler eskilerin kullandığı şekli ile yazmak zorunda kaldım, özür dilerim.
24 EKİM 2020
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.